Top
08/08/2010

Her evlilik 2’nci soruyla çöküş sürecine girmiştir

KANAT Atkaya ile Ezgi Başaran’ın Paris’- te evlendiklerini, tüm zamanların en iyi kocası olan Ertuğrul Özkök’ün köşesinde okuduğumda aklıma ilk ve tek gelen fikir, “Keşke Paris’te olsaydım da onlar imzayı atmadan önce törenin yapıldığı konsolosluğu havaya uçursaydım” oldu. Bunu kıskandığımdan mı yapıyorum, yooo hayır, peki Kanat’ı çok sevdiğim ve evlilik acısını fiilen çekmesin mi diye bu işe girişirdim, buna da hayır, belki Ezgi’yi evlilik acısından korumak için yapıyor olabilirdim, ama bu da doğru değil... Orayı sadece prensip itibarıyla havaya uçurmam gerekecekti.
Aslında ben her evliliğin ikinci değil birinci soruyla çökmeye başladığını düşünürüm. Memur size soruyu sorduğu anda ve cevabını alınca çöküş süreci başlar, hiç durmaz. Evlenilen an, her evliliğin zirve noktasıdır, ondan sonra işler yokuş aşağıya gider ve siz ikinci soruyu duyuncaya kadar bu gerçeğin farkına varamazsınız. O ikinci soru da imzalar atıldıktan en geç 24 saat içinde gelir. Yani anlayacağınız, şu anda dünyadaki her evli insan, aslında imkânsız ve saçma bir işe giriştiğini anlamış durumdadır.
İkinci sorunun gelişini, mecburen erkek açısından anlatmak zorundayım. (Evet bu durumda maalesef kendimin de erkek olduğunu varsaymak zorundayım. Bunu kalıcı bir varsayım değil, bir deney olarak aktarıyorum sadece burada.) Çünkü kadınların çektikleri hakkında fazla bilgim yok. Rana’ya sordum, “Saçmalama, vaktin var mı, çünkü anlatmam birkaç gün sürebilir” dedi. “Ben de sonra öğrenirim” diyerek bilgilenmemi erteledim.
Bunu, absürd soruları absürd zamanlarda sormaktan erkeklerin de muaf olmadığını bildiğimi göstermek için yazdım.
Şimdi düşünün, ilk soruya cevap verdikten sonra 24 saat bile geçmemiş. Siz o an berbat halde olan eski yırtık pırtık tişörtünüzü sadece alışkanlıktan dolayı giymektesiniz veya evde aileye göre yemek (yani sulu sebze yemekleri) olduğu halde yine de pizza ısmarlamak için telefon açmış olabilirsiniz ya da en kötüsünü anlatayım, her centilmenin yapması gerektiği gibi ikinci bardak içkinizi almak için mutfağa gitmiş olabilirsiniz. İşte o anlardan birinde son derece sevecen tonda bir “Neden?” sorusu sorulabilir size. Hayatınızda artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını anladığınız ve evliliğinizin de çöküşünün başladığı an bu işte.
Aslında erkekler “neden, nasıl” gibi banal sorularla fazla vakit harcamayı sevmezler ama karıları söz konusu olduğunda yine de dayanamayıp sorarlar bu soruyu. Kadınlar ise galiba bu tür soruları sormadan duramıyor gibiler. Erkek tarafı, soruyu en geç 24 saat içine duyduktan sonra kendi hayatında da “neden” sorusunu sık kullanmaya başlar ve evliliğinin o noktadan sonraki kısa kalmış yaşamında bu neden sorusunu daima ama sadece kendisine sorar. “Kadınlarda da durum böyle mi” diye sordum Rana’ya. Bana sadece, “Şaka mı yapmaya çalışıyorsun sen, birçok kadın bu soruyu daha ilk soru bile sorulmadan önce kendisine sorar ve sonra da sormayı hiç durdurmaz. Aslına bakarsan bunun bir cevabı da yoktur” dedi.

ÖLÜ KOCALAR DERNEĞİ
Ertuğrul
ile benim bir zamanlar “Dead Poets Society”den esinlenerek “Ölü Yayın Yönetmenleri Derneği” diye bir dernek kurma projemiz vardı. Şimdi baktım da yeterli üye sayısına ulaştık. Yeni üye Kanat’ı da aramıza alarak “Ölü Kocalar Derneği”ni kursak daha iyi olacak. Bu dernekte gayet tabii ki ben, sonra Ertuğrul Özkök, Sedat Ergin ve Kanat Atkaya kurucu üye olacağız.
Kanat,
eğer sana neden ölü demeye başladığımı merak ediyorsan hiç merak etme, bunu yakında tecrübeyle öğreneceksin. Ama bu arada ne yaparsan yap, gerekirse devrimci şiddet kullan, karının Rana ile tanışıp konuşmasını kesinlikle önle. Eğer tanışırlarsa neden ölü sayılman gerektiğini erkenden öğrenebilirsin ve gerçekten ölmeyi isteyebilirsin.

İngiltere ve seks
GEÇENLERDE bir gazetede, İngiliz yazarların artık seksten vazgeçtikleri ve kitaplarında seks konusuna hiç girmemeye başladıkları yazılmıştı. Ben bunu okuyunca, İngilizlerin ne zaman seksi benimsediklerini bilmediğimden biraz şaşırdım. Çünkü “No sex please we are British” (Seks istemeyiz, bizler İngiliz’iz) diye bir deyişin bile var olduğu bir ülkede, insanların seksten vazgeçtiklerini söylemeleri biraz saçma olmuş. Haberde ayrıca belirtiliyordu, eskiden kitaplarda seks anlatmaya çalıştıklarında da o kitaplar daima edebiyatta en kötü seks sahnesi ödülünü kazanıyormuş. Yani anlayacağınız, seks ile arasında Maoist anlamıyla uzlaşmaz bir çelişkinin var olduğu bir ülkeden söz ediyoruz burada.

Bizim hakkımızda neyi biliyorlar?
FARKINDA mısınız, birçok güçlü yabancı ülke, konu açıldığında daima Türkiye’nin çok önemli olduğunu söylerler.
İç çekişmelerimize, problemlerimize konsantre olduğumuzdan, duyduğumuzda bundan hoşlanmakla birlikte onların bize neden bu kadar çok önem verdiğini de pek anlayamayız.
Bu laflar artık eskiden olduğu gibi sadece stratejik önemimizden dolayı da söylenmiyor gibidir. Sanki bu güçlü ülkelerin temsilcileri, Türkiye hakkında bizden daha çok şey biliyor gibidirler.
Amerika, İngiltere, Rusya ve Çin, Türkiye hakkında bizim fazla bilmediğimiz bir şeyleri biliyorlar ve bizim önemimize uygun şekilde davranıyorlar gibi.
Peki nedir bu bizim bilmediğimiz ama onların bildiği gerçek?
Bunu anlayabilmek için benim yaptığımı yapacaksınız ve bugüne kadar bildiklerinizi, önyargılarınızı bir kenara bırakacaksınız. Kendi ülkeleri içinde de birçok zengin gizem barındırmakta ve bunları okumakta uzman olan bu ülkelerin, Türkiye’ye ait bazı gizemleri okuduklarını ve geleceğe yönelik çıkarımlar yaptıklarını kabul edeceksiniz.
Bunlara tamamen inanmanız da gerekmiyor. Burada önemli olan, bu gizemlere ve bunların çizdiği yollara inananların var olduğunu, onların bu dünyadaki bütün kararlarını bu inançları doğrultusunda aldıklarını bilmenizdir.
Benim “ÖTEKİ GÜNDEM” programımızdaki misyonum bu. Gizemleri, bunlara inananlardan ve çözenlerden dinlemek, dünyaya biraz daha farklı bakmayı öğrenmek istiyorum..
Bunu da her hafta cuma günü saat 22.00’de yapıyoruz Habertürk Televizyonu’nda. Ve öğrendikçe ben anladım ki, bu ülke gerçekten çok önemli ve bu sadece coğrafyasıyla gelen bir önem de değil. İçinde bulunduğumuz yüzyılda Türkiye’ye bölge ve dünya barışı açısından birçok önemli görevler düştüğü ortaya çıkıyor mesela. Ayrıca Türkiye’nin tekrar bir büyük güçlü imparatorluk olarak ortaya çıkacağı yolunda bir inanç da var.
Birçok çözümleyici, Türkiye’yi de içine çekmeye uğraşacak savaşların çıkabileceğini ve bunları ancak Türkiye’nin önleyebileceğini söylüyorlar.
İster inanın ister inanmayın bu görüşlere, ama dediğim gibi, bazı güçlü insanlar, bazı devlet kuruluşları ve bazı ülkeler, ayrıca birçok gizemli ve gizli örgüt, bunlara inanarak tavırlar alıyorlar ve Türkiye’yi de bunlarla değerlendiriyorlar.
Bunlara içgüdüsel olarak inananların da çok sayıda olduğunu, programımızın izlenme oranından ve gelen email’lerden biliyorum. Hissettiklerinizi daha iyi öğrenmeniz için ben de öğrenme sürecimde öğrendiklerimi arada bir burada aktaracağım size.
Şimdilik varmış olduğum ara sonuç şu: Türkiye çok önemli bir ülke ve hiç merak etmeyin, geleceği de parlak gözüküyor. Çok ciddi dış sorunlarla da karşılaşabiliriz ama bunların hepsini tek tek aşıp çok daha güzel ve güçlü geleceğe gideceğimizi düşünüyorum ben şimdi. Şunu da unutmayın, siz bazı düşünce biçimlerine inanmasanız da sadece güçlü olunulacağına inanmak ve bunun için tavır almak bile sizi daha güçlü yapabilir.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp