Top
03/09/2010

Sistem, intihar kararından cayıyor

BUGÜN otomatik tepkiler verilecek bir konuya gireceğim ama olsun, mesele üzerine çok düşündüm.
1925 yılında Cumhuriyet rejiminin büyük hatası üzerine alınan kararla dergâhlar kapatılmıştı. Bu karar, hem modernleşmemizin sakat kalmasına hem de İslam’ın prangaya vurulmasına yol açtı.
Bugün Türkiye’de yaşanılan bütün sosyal sıkıntıların, laik-dindar çatışmalarının temelinde,
1925 kararı gibi adımların yeri büyüktür. Çünkü Türkiye o tür kararlarla Anadolu’nun dini anlayış ve kavrayışının güzelliğinin kendisine sunduğu büyük fırsatı dehşetengiz bir körlükle bir yana itmiş, sosyal-siyasi açıdan intihar etmiştir.
Tasavvufun sunduğu güzellikleri Anadolu yaşatıyordu halbuki ve bunun Türkiye’ye aslında ne kadar büyük güç vereceği görülmedi, görülemedi.

MODERNLEŞME VE İNANÇLI BİREYLER
Modernleşmenin, bireyin manevi tatmin boyutu olmadan gerçekleşemeyeceği anlaşılamadı. O manevi tatmin arayışının, laisizm adı altında sunulan modelle olamayacağı nedense kavranılamadı.
Tasavvuf, insana dini içselleştirerek yaşama imkânını verir. İnsan  sadece “Ben kurallara uyuyorum, öyleyse dindarım” demekten çıkar, dini, tasavvufla hayatının her alanına ve içine yayar, hem kendini hem de çevresini güzelleştirir.
Tasavvuf demokratiktir ve kapsayıcıdır; bu yönüyle hem demokrasinin hem de modernleşmenin en çok ihtiyacı olan şeydir. Buda bizim Anadolu toprağında var. Cumhuriyet rejimi, bu özelliğimizin kendisine sunduğu imkânları eliyle itti ve dini içselleştirme çabalarının her biçimini gericilik ve tehdit olarak algılayıp sertleşti. Sonun da kaybeden de kendisi oldu.
Türkiye’nin bugünkü durumuna, kavgalarına ve aynı zamanda potansiyellerine bakarsanız o zaman neleri kaybettiğimizi ve hayatımızda neyin eksik olduğunu anlarız.

İNANÇSIZ OLMAZ
Türkiye, tasavvufun kapsayıcı, hoşgörülü ve dini içselleştirmeye imkân veren geleneğine sahip çıkmalı ve eksik kalmış olan modernleşme sürecini tamamlamaya girişmelidir.
Artık modernleşmenin ve demokrasinin, dinini arzu ettiği gibi yaşayan bireyler olmadıkça gerçekleşemeyeceği kesindir. İnanç artık maddi ihtiyaç gibi olmuştur. Günümüz şartlarında bireyler, sadece seküler yaşamın kendilerine sunduklarıyla yaşamaktan tatmin olmuyorlar ve arayış içindeler.
Ve Türkiye de dahil dünyadaki bütün ülkeler, “İnancı modern yaşama en güzel nasıl yerleştireceğiz ve onu en iyi nasıl yaşarız” arayışı içindedirler. Türkiye, Cumhuriyet’in yıllardır empoze ettiği ideoloji nedeniyle, bu sorunu dünya da güzel biçimde çözmeye en yakın ülke olduğunu görmezlikten geliyor, potansiyelini harcıyor.
Oysa çözüm, bizim Anadolu topraklarında zaten var ve sadece ulaşılıp elinin tutulmasını istiyor.

CEMEVİ  KARARI NIN  ÖNEMİ
Tasavvuf, modern insana inancı içselleştirerek onu hayatının her yanına yaymasına, ayrıca modern yaşamı da yaşamasına izin veren sistemdir.
Türkiye bu güzelliği reddetme yanlışından vazgeçecek, hatta 1925 yılın da dergâhları yasaklayan kanunu da iptal edecek. Bunu yapmak zorun da kalacak; çünkü hayat bizi bir karar alma aşamasına çoktan getirdi.
Biz ya inançlı ve modern bir ülke olmayı sürdüreceğiz ya da inanç ile bu çatışmalı durumumuzu sürdürmeye çalışacağız. İkinci opsiyon aslında opsiyon değil, bir an lam da in ti har.

BU YOL GÜZEL
Ben, Alevilerin cemevlerinin ibadethane sayılması yolunda bir adım atılmış olmasını da çok önemsiyorum. Doğru yönde gidişin bir büyük adımı bu, yanlış tan dönüşün başladığının bir sinyali. Tasavvuf düşüncesinin yeşermediği ortamda, dini sadece “bir kuralların uyumu” olarak anlatan düşünce hâkim olur ve modern insanların dini içselleştirerek yaşamaları güçleşir. Türkiye’nin somut bir sorunudur bu, bir sıkıntısıdır.
Aleviler için alınan önemli karar, tasavvuf duyarlılığının tam anlamıyla yeşereceği ortama gidişin başlaması için fırsat doğuracaktır. Yeter ki kavga etmeden konuşalım, tartışalım. Açıkça söyleyeyim, ben artık kendisine laik diyen insanlarla mantıki tartışma imkânının tamamen kaybedilmiş olduğuna inanıyorum. Çünkü hemen damgalamaya ve sizi kategorize etmeye çalışıyorlar. Bu açıdan tamamen tutucular ve öyle değilmiş gibi davransa ar da çok gericiler.
Şimdi onlar,  “Artık dergâhların açılmasına izin verilsin” çağrımı da gericilik olarak nitelendirmeye çalışacaklar, ama asıl kapalı kalmalarını istemenin gericilik olduğunu ve tasavvufun yeşermesiyle Türkiye’nin büyük potansiyelini yakalayacağını göremiyorlar. Bunlar böyle de dindar olmayı bir gösteriden, bir gösterişten ibaret sananlar da anlamayacaklar bu çağrımı. Bunlara göre, insan sadece bazı katı kurallara uyduğu takdirde dindar olur ve olmayanlara da istediğini söyleme hakkına kavuşur.
İşler o kadar kolay ve basit değil, bu ikilemin dışında başka yolda var.
İnsanın inancını içselleştirirken modern olmanın koşullarını da yerine getirme imkânı var. Bu yolu da tasavvuf açar bizlere. Biliyorum “Aynı şey değil” diye düşüneceksiniz, ama benim için duyarlılık ve hissiyat önemlidir. Cemevlerinin ibadet yerleri sayılması yolunda atılan adım yetersiz olsa da çok daha büyük önemli kararların yakın olabileceğini gösteriyor bana. Türkiye inancını, nihayet prangalarından kurtarıyor ve aydınlanma sürecinde gerçek adımları atmaya başlıyor.

Kâinat boşluk kaldırmıyor

GEÇTİĞİMİZ pazar günü Ertuğrul Öz kök, “Penisten origami yapabilir misiniz” diye fantastik bir başlık attığı yazı yazdı.
Kelimeyi nostaljik duygularla okudum.
“Hangi kelimeyi”
diye soranlar olursa, onlara “Tabii ki origami kelimesi, başka hangisi olabilir ki ” demekle yetineceğim.
Şimdi görüyorum ki ben o konudan çekildiğimden bu yana kâinatta müthiş bir boşluk doğmuş. Ve kâinat da boşluğu kaldırmıyor hiçbir şekilde. Bir şekilde doluyor orası. Şimdi penis yazarı olmaya Ertuğrul Özkök soyunmuş durumda.
Aslında ben kolay kaptırmazdım bu unvanı ama artık oldu bir kere, geri dönüş yok.

Artık işler çığırından çıktı

RANA ’ yı şimdi de arabada yön gösteren GPRS cihazını yalarken yakaladım. O bunun, aletin araba camına daha iyi yapışması için gerektiğini söylüyor ama ben ona inanmıyorum. Bunun, o aletteki sesin sahibi adamla kurmuş olduğu ve dün açıkladığım gayri meşru ilişkiyle bağlantısı olduğunu düşünüyorum ben.
Özlüyor da o adamı; dün yolda kaybolurken, “Nerede bu, neden sesi çıkmıyor ki ” diye merak da etti onu. Başına bir şeyler geldi diye üzülüyordur mutlaka.
Ben bu olay hakkın da hiç susmadan, durmadan söyleniyorum. Bunları duymak zorunda kalan oğlumda alete “annemin ikinci kocası” adını takmış durumda. Annesi, “Koca değil oğlum sevgili” diye düzeltti. İşler rezalet boyutunu çoktan aştı, büyük bir skandalın içindeyiz ailece.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp