Top
03/08/2013

Güçlüyüz ama...

BAŞBAKAN Erdoğan'ın son yaptığı konuşmaların içeriğine katılmamak imkânsız.
Bunlar % 80 balkon konuşması içeriğinde olan konuşmalardı.
Demokrasi ve siyasi süreçler hakkında dediklerinin altına imzamı atarım.
Türkiye'nin güçlendiği konular hakkında söylediklerinde de haklıydı ve bu AK Parti iktidarının başarısı.
Ama...
Başbakan'ın dediği gibi Türkiye ekonomik açıdan güçleniyor da, bu gücüyle paralel artan biçimde itibarsızlaşıyor.
Başbakan son konuşmalarında ekonomik açıdan güçlenmemizi anlattı ve karşılaştırma olsun diye Yunanistan örneğini verdi.
Haklı da. Gerçekten de Yunanistan'da durumlar vahim. Komşumuzun insanlarının hayata bakışına, siestalı yaşamlarına hiç yakışmayan berbat bir durum söz konusu.
Ben yaz aylarında dinlenmek için sıkça Yunan adalarına giderim. Orada dostluklarım oluştu, arkadaşlarla sohbet ediyoruz.
Onlar bu hallerine rağmen bana, Türkiye'nin bazı halleri nedeniyle hüzünlü bir sempatiyle bakıyorlar. Bu duyguyu AK Parti dönemi öncesinde yurtdışı seyahatlerimden bilirim. Azgelişmiş ve sürekli problemli olan bir ülkenin pasaportunu taşımanın hüznünü ve utancını çok yaşadım; bu berbat duyguyu iyi tanırım.
AK Parti iktidara geldikten sonra birkaç yıl bu duygum değişti. Demokratikleşme yolunda dev adımlar atan ve dünyada kendisine önemli bir model oluşturan bir ülkenin gururlu ve kendine güvenen vatandaşıydım artık...
Gazetecilerinin zincirleme biçimde işten çıkarıldığı ve bunun neredeyse tamamının sorumluluğunun siyasi iktidara kaldığı, hapishanelerinde bazı gazetecilerin neredeyse canlı canlı gömüldüğü, laik, demokratik, modern Müslüman devlet modelini kurma imkânı varken hayatın her yönünü dinselleştirmeye çalışan ve bu yüzden dış politikasında da dünyanın dışladığı ve terörist diye damgaladığı düşüncelerle ittifaklar yapıyormuş görüntüsü veren bir Türkiye, dünyada itibarsızlaşıyor maalesef.
Bunun yarattığı alaycı hüznü ve acımayı dolaştığım yerlerde tekrar hissetmeye başladım. Benim için 2002 yılı öncesi koşullarına dönüş anlamına gelen iğrenç bir deja vu bu.
Yunanlılar bile kendi durumlarına bakmadan benim için üzülebiliyorlarsa, ekonomik gücümüz onların en azından on misli boyutta olmasına rağmen sosyal ve siyasi itibarımız onlarınkinden en azından on misli az ise bunun üzerine "Ne yapıyoruz, neler oluyor bize" diye düşünmemiz gerekiyor.
Şurası da acı: Türkiye'nin itibarsızlaşmasına yol açan nedenlerin hiçbiri AK Parti'nin başarısı için veya Türkiye'yi yönetmeleri için olmazsa olmazlar değildir. Hatta bunlar hiç olmasaydı AK Parti ve bir lider olarak Başbakan Erdoğan çok daha büyüyecekti.
Yani gazetecilerin üzerindeki baskılar ve medyanın durumu, dış politikanın dinselleşmesi, Türkiye'yi hem itibarsızlaştırmış hem de bize kendi içimizde zarar vermeye başlamıştır.
Bıkmadan usanmadan şunu söylüyorum: Başbakan Erdoğan bir tek Türkiye markasını yani "laik, demokratik, modern Müslüman ülke Türkiye"yi arkasına alırsa global model bir ülkenin lideri olarak güçlü ve prestijli olabilir.
Ancak bunu yapmazsa, dış politikasındaki ve bazı iç sosyal tavırlarındaki dinselleşmenin işaret ettiği Türkiye'nin lideri olmayı tercih ederse o zaman aynı dünya prestijini katiyen bulamayacaktır; çünkü o Türkiye sadece bölgesindeki diğer ülkelere benzemiş ve sıradanlaşmış bir Ortadoğu ülkesi olacaktır.
Başbakan eğer bizi büyütecek ve model ülke olarak bir dünya gücü yapacak markamıza sahip çıkarsa, eğer öyle bir ülkeyi arkasına alırsa dünya çağında lider olacak ve Türkiye de büyük güç olacaktır.
Balkon konuşması türü konuşmalar, son konuşmalarda olduğu gibi sadece yüzde 80 balkon konuşması içeriğinde olsalar da, bu rüyanın hâlâ gerçekleşmesi ihtimali varmış umudunu yaratıyor bende.
Ben, ekonomik alandaki her başarının sanki bir bedelini ödemem gerekiyormuş gibi yaşamak istemiyorum. Ben artık yurtdışında pasaportumu uzattığımda kendimi karşımdakinden içi daha rahat olan bir insan gibi hissetmek istiyorum.
Demokrasi ve insan hakları ayıplarımızın yükünün ağırlığı altında el âlemin önünde ezilmek, utanmak istemiyorum.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp