Top
03/08/2010

Hakikaten ne sakıncası var?

PROVOKATİF konuşmak için görevlendirilmiş gözüken Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir yine otomatik tepkiler veren kesimi kızdırmayı başardı.
Ancak ben kolay kızanlara uymayarak bugün Osman Baydemir‘in restini görmeye kararlıyım.
Ne dedi belediye başkanı?
TBMM var olmayı tabii ki sürdürecek Türk bayrağı tabii ki ülkenin her yerinde dalgalanmayı sürdürecek, hepimiz Türkiye’nin vatandaşı olmayı sürdüreceğiz, ülke bölünmeyecek ancak özerk yerel yönetimler olacak. Neden Türk bayrağının yanında bölgede Kürt bayrağı da dalgalanmasın ki? Bunun ne sakıncası var? Diye soruyor Baydemir. Biliyorum milliyetçi çevrelerde büyük kızgınlığa yol açıyor bu tür görüşler. Ancak kızarak sadece tepkiler koyarak ülkeyi kanatan yaramıza katiyen çare bulamayacağız.
Günümüz bize ne kadar ters gelirse gelsin her çözüm önerisini tüm boyutlarıyla tartışmak ve üzerine kafa yormak zamanıdır. Bir diyalogu açmalıyız ve teröristin bunu sabote etme girişimlerine karşın bu diyalogu sürdürmeliyiz.
Öyleyse ben de Baydemir‘in sorusuna bir soruyla katılıyorum “hakikaten ne sakıncası var bunun”?
Eğer bu öneri ülkenin bütünlüğü korunurken hem Türk’ün hem de Kürt’ün barış içinde daha mutlu yaşayacağı bir düzenlemeyse üzerinde en azından durmak ve düşünmek gerekmez mi?
Bütünlük içinde yerel özerklik verildiği takdirde teröristin var olma koşulları da ortadan kalkacaktır ve Türkiye bu modern düzenlemeyi yaptığı takdirde dünyada terör örgütü karşısında mutlak koşulsuz haklılığını kazanmış olacaktır. O düzenleme yapıldıktan sonra dünyada hiçbir ülkenin terör örgütü yanında yer almasına imkân kalmayacaktır.
Yerel özerklik ayrıca ülkenin kültürel ve ekonomik açıdan zenginliğine de büyük katkıda bulunabilir.
Katalanya İspanya’da özerk yönetimdir, Barcelona-Real Madrid maçları neredeyse iki farklı ülke takımının maçı şeklinde algılanır. Ama bu kültürel ve siyasi özerklik İspanya’nın bölünmesine değil tersine daha modern bütünlük hale gelmesine, daha zenginleşmesine yol açmıştır.
Barcelona’daki kültür zenginliğinin aynısını bizim de ilerde özerk olabilecek bölgemizde göreceğimize eminim; çünkü Kürt kültürü son derece zengin potansiyele sahiptir. Bölgenin o şekilde zenginleşmesi Türkiye’nin bütününün daha da güçlenmesine zenginleşmesine katkıda bulunacaktır.
O zaman ben sorumu yineliyorum: Hakikaten ne sakıncası var bunun?
Bu ülkenin tamamen bölünmesi için ilk adım olacaktır diyenler çıkacaktır biliyorum. Peki, Kürtler bu düzenlemenin kendileri açısından güzel olduğunu ve Türkiye bütünlüğü içinde hem kültürel hem de ekonomik açıdan daha zenginleştiklerini görürlerse neden bölünme konusunu gündeme getirsinler ki. Bunu söyleyecekler belki çıkacaktır ama bu sefer Türkiye’nin bunu söyleyenlere verecek çok güçlü bir cevabı da olacaktır. O defa bu güç sadece silah gücünden gelen güç de olmayacak ama demokrasiden, modern toplum olmaktan gelen güç de olacaktır. Bugün dünyada çok az insan Katalanların İspanya bütünlüğü içinden ayrılmaları talebine gönül rahatlığıyla makul olarak bakıyor. İlerde o zaman da Türkiye’nin bütünlüğü hakkında da ayrılmacılara makul bakabilen kalmayacaktır.
Ama şimdi olduğu gibi şiddetin şiddeti çağırdığı bir kısır döngü içindeyken her uç öneriye destek verebilecekler olabiliyor. Modern demokrasilere yakışan bir yerel özerklik düzenlemesiyle Türkiye uçlarda dolaşanları da kontrol altına alır diye düşünüyorum.

Cemaat’in referandum tavrı

FETHULLAH Gülen özellikle cemaat ve AKP tarafından merakla beklenen açıklamasını dün yaptı. Herkül adlı sitede bamteli bölümüne bir açıklama ve video koyan Fethullah Gülen darbelerin ve darbecilerin öcünün peşine düşmenin Müslümanlara yakışmayacağını söyledikten sonra Anayasa metninin Türk insanının geleceği açısından önemli değişiklikler getirdiğini bu yüzden de referandumda evet denilmesi gerektiğini söyledi.
Ancak açıklamada dikkat çeken nokta; cemaatten insanların, referandumda verilecek bir evet oyunun AKP hükümetine destek olarak görüleceği kaygılarına Gülen‘in verdiği cevap oldu.
Gülen, cemaatin yıllardır herhangi bir siyasi partinin yanında durmamaya özel önem verdiğini belirterek referandumda verilecek evet oyunun da AKP’ye bir onay anlamına gelmediğini sadece ülke insanın hayrına olan bir gelişmeye sahip çıkmak olduğunu anlattı.
Gülen‘in bu siyasi dikkati cemaat ile AKP arasındaki ilişkilerin hâlâ daha mayhoş olduğu şeklinde yorumlandı. Dahası referandumda evet demelerine rağmen cemaatin seçimde tavrının nasıl olacağı yolundaki belirsizliğin de sürmesine neden oldu.

KENAN EVREN CENNETLİK Mİ?

Cemaat evet oyunun AKP’ye destek olarak görülmesinden duyduğu rahatsızlık kadar Fethullah Gülen‘in bir zamanlar “Kenan Evren cennetlik” demiş olmasından da rahatsızlık duyuyor. Gülen konuşmasında bu konuya da değindi ve eğer Kenan Evren okullarda o dönemde seçmeli olarak verilen din ve ahlak derslerinin mecburi hale getirilmesi kararında samimi ise “Allah onu affeder ve mekânı cennet olur” dediğini bunun da her samimi Müslüman tarafından anlaşılması gerektiği gibi anlaşılmadığının doğru olacağını söyledi.
Bu açıklamadan sonra referandum sonrasında AKP ve CHP’nin cemaat ile ilişkiler konusu üzerine iyi düşünmeleri gerektiği ortaya çıkıyor. Cemaatin siyasi açıdan her partiye uzak durma kaygısının ilki parti açısından lehe çevrilebilecek yanı olduğu kadar AKP’nin cemaatin desteğini otomatik olarak da görmemesi gerektiği bu açıklamayla ortaya çıktı.

Atletizmde başarı patlaması

BİRKAÇ gündür atletizmde birbiri ardına uluslararası yarışmalarda başarı haberleri geldi. Çok sevindirici olan bu gelişme derinde yaşanan büyük değişimin göstergesidir. Çocuğum olduğu için bu değişimden ben tesadüfen haberdar oldum. Siz biliyor musunuz belediyelerin katkısı ile açılan jimnastik salonlarında her gün yüzlerce çocuk ve genç salon jimnastiğinin çeşitli dallarında çalışıyorlar. Bunu biliyorum çünkü biz de her gün çocuğumuzu orada çalışmaya götürüyoruz ve biz her gün o salonlarda çocuk ve gençlerin nasıl da inanarak ve kararlı çalıştıklarına şahit oluyoruz.
Gençler arasında olimpiyatta yarışmak için üç yıldır eğitilmekte olanlar da var. Gidişattan görüyorum ki, onları eğitmek için gönüllü gelmiş olan yabancı hocalardan da anladığım kadarıyla birçoğu ilerde olimpiyatlarda Türkiye’ye madalyalar kazandıracaklar.
Bu gelişmeyi bildiğimden son gelen başarı haberleri beni şaşırtmadı çünkü onların da dipten gelen bir dalganın habercileri olduklarını biliyorum.
Sponsorların sadece futbolla ilgilenmelerini anlamakla birlikte onların ilerde daha büyük başarılara ve reklam imkânlarına imza atmaları için salon jimnastiğinde türlü imkânsızlıklar içinde kararlı çalışmalarını sürdüren gençlere de yardım eli uzatmaları gerektiğini düşünüyorum. Örneğin ben salona ikinci bir tramplen alınması gerektiğinde, kızı olimpiyatta yarışmak için eğitilen babanın kendi cebinden bu tramplenin masrafını karşıladığına şahit oldum; işte bu olmaz. Zenginlerimiz ve şirketler son başarı haberlerinden sonra atletizm dalına da el atmalılar çünkü ortada büyük bir potansiyel de var.

Bilgisayarımın yanında duranlar

FIRSAT bulduğumda okumak için bilgisayarımın yanında şu an durmakta olan kitaplar, dergiler şunlar:
1- Müslüman Mahallesinde Alevi Olmak. Yazan Ağa Memiş
2- Platon Bir Gün Kolunda Bir Ornitorenkle Bara Girer (Felsefeyi Mizah Yoluyla Anlamak) Yazan Carhart ve Klein
3- İslam’ın Zihin Tarihi. Hilmi Yavuz
4- GQ Dergisi’nin mizahla ilgili ağustos sayısı
5- Vanity Fair’in ağustos sayısı, özellikle Maureen Dowd’un Suudi Arabistan üzerine gezi-yazısı okunacak.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp