Top
02/08/2010

Herkesin öteki olduğu ülke

Hemen her durumda kavgaya, şiddete ve bölünmeye eğilimimizin olması, temelde derin bir kültürsüzlük olduğuna işaret ediyor.
Bu bireysel kültürsüzlük değil. Yani birey çok okusa da, dünyayı takip etse de, kendi kültür düzeyiyle övünse de toplumdaki genel kültürsüzlüğü paylaşıyor ve o kültürsüzlüğün oluşmasına katkıda bulunuyor olabilir. Bu bir tür kamusal alan kültürsüzlüğü.
Türkçe'de hakkındaki ilk ve galiba tek değerlendirme yazısı tarafımdan yazılmış olan büyük İngiliz düşünürü Raymond Williams, kültürü ortak (paylaşılan) yaşam tarzı olarak tarif ediyor.
Yaşam tarzının paylaşılması ve ortak olarak ifade edilebilmesi ise insanın kamusal alanda kendinden farklı olanları tamamen kabul etmesiyle, kendi değerleri dışındaki değerleri meşru ve kendi içinde haklı olarak görmesiyle olabiliyor.
Bu tavırlar olmadığında hayat paylaşılamıyor ve dolayısıyla da o toplumda bir kültürden bahsetmek artık mümkün olamıyor.
Türkiye'de durum maalesef böyle. Ülkemiz kültürsüz bir ülke. Çünkü burada her birey kendisi dışındakini öteki olarak düşünüyor. Burada bunu, diğerlerini ötekileştiren insanın kimliğinin ne olduğuna bakmadan, ötekileştirdiği insanların kimliğinin ne olduğuna aldırış etmeden söylüyorum.
Ötekileştirilen ben olabilirim, diğerlerini kabul etmeyen de olabilirim, bu çatışma dindar ve seküler kişiler arasında da olabilir, cinsel tercihleri farklı olan insanlar arasında da ve tabii ki etnik kökenleri farklı olan insanlar da bunu aralarında yaşayabilirler.
Türkiye bu açıdan sadece kendi duruşunu ve kimliğini tek doğru olarak kabul eden ve bunu mutlak-laştıran insanlarla dolu ve bu yüzden hemen herkes de bir tür öteki halinde.
Hepimiz bir şekilde artık ötekiyiz bu ülkede. Ötekileştirilmiş insanlardan oluşan ülkede hayatı paylaşmak da mümkün olamıyor. Kültürsüzlük kurumlaşabiliyor. Kültürsüzlüğün hâkim olduğu bir ülkede, şehirlerde insanların birbirlerine acı vermek için bölünmüş olmaları da şaşırtıcı değildir.
Ben temeldeki durumu bildiğimden, örneğin Dörtyol'da olanlara hiç şaşırmadım. Çok eskilerde olan Kahramanmaraş olayı da sürpriz gelmemişti, Madımak olayı da öyle. Bunlar karşısında şoke oluyorum ama olmaları sürpriz gelmiyor bana.
Kültürsüz insanların elinde kendilerini ifade etmek için vahşetten başka bir yol kalmıyor.

DİN ORTAK YAŞAM BİÇİMİNİ SAĞLAYABİLİR Mİ?
Tabii madem Türkiye birçok yönden ötekileşmiş insanlardan oluşuyor, etnik kimlikler de ötekileşmeye artık katkıda bulunuyor, o zaman din ortak yaşam biçimi oluşturmaya yol açabilir diye düşünülmesi gayet tabii ki meşrudur.
Meşrudur da son zamanlarda hayat tarzı tartışmalarının yoğunlaşması, bunu düşünmemizi de zorlaştırır hale geldi. Çünkü dindarların, topluma bir hayat tarzı empoze etmeleri, özellikle Türkiye'de son derece sorunlu ve çok daha büyük sorunlara yol açacak bir gelişmedir. Seküler insanların, Alevi vatandaşların nasıl bir hayat tarzı kurmalarının daha doğru olduğunu söyleyeceksiniz. Böyle hepimizin paylaşacağı bir yaşam tarzı var mı, yoksa kültürü hiçbir zaman kuramayacak mıyız?
(Ben bu aralarda Ağa Memiş tarafından yazılmış olan "Müslüman Mahallesinde Alevi
Olmak" adlı kitabı okuyorum, yaşam tarzı farklılıklarının muhakkak sürdürülmesine inananlara kuvvetle tavsiye ediyorum bu kitabı.)
Daha önceki ortak yaşam kurma çabaları zaten (örneğin milliyetçilikle, cumhuriyet değerleriyle gibi) çökmüş olan bu toplumda bir ortak payda olarak din kalmışken, Sünni Hanefi İslam'ın hayat tarzını toplumun diğer kesimleriyle nasıl uyumlu hale getireceğine hiç kafa yormayanlar, ortak yaşam biçimini oluşturmak için ötekilere hayat tarzı empoze etmeyi tek çare olarak görmek zorunda kalabiliyorlar.
Oysa hayatın çeşitliliğini yaşayamayan; çeşitli hayat tarzlarını sorunsuz ve diğerlerini ötekileştirmeden demokrasiyi yaşatan bir Müslüman ülke olarak kendisine dünyayı hayran ettiren koşullarını değiştiren bir Türkiye çökecektir. Aksini başarırsak önümüzde gerçekten kimse duramayacaktır.

İNANÇ, ORTAK PAYDADIR
Modernleşme sürecini henüz tamamlayamamış bir ülkede inancın yeri konusunda düşünmek ve diyalogla bir kamusal alan teolojisi oluşturmaya katkıda bulunmaya uğraşmak, bana heyecan veriyor. Bunu düşünmenin bir kamusal aydın eylemi olduğunu düşünüyorum. Terörizmi de, şehirlerdeki insanların bölünmüş durumunu sona erdirecek sürecin de buradan geçtiğini düşünüyorum.
Bu kamusal aydın eylemciliğim çerçevesinde koyu dindarlarla da, cemaatlerle de görüşürüm, onlardan öğrenirim, kendi duruşumu da onlara anlatırım. Ortak yaşam biçimini demokrasi içinde kumamızın son şansı burada. Bu süreçte CHP de, AKP de dönüşmek zorundalar. Çünkü bu bizim paylaşmak zorunda olduğumuz bir hayat ve çocuklarımız gelecekte inşallah bu hayatı bizlerden daha güzel ve gönülden isteyerek paylaşmayı hak ediyorlar.

BABA GÜNLÜKLERİ- 2
Dün Bebek Lucca'da otururken bana son bastonla vurma girişimi nedeniyle garsonu yaralamaya yol açmasından sonra babama, "Sen daha 16 yıl yaşamalısın" dedim.
Bana tiksinerek baktı ve sadece "Neden ki" diye sordu.
Ben ona uzun yaşamayı daha çekici hale getirmek için, "Sen 100 yaşına geldiğinde ben 70 küsur yaşında olacağım, Alp ise inşallah 24 yaşında olacak. Hep birlikte oturup içki içmemizi istemez misin" dedim.
Sadece bu fikrin ona çok çekici gelmediğini gördüğümden teklifime bir de tatlandırıcı ekledim, "Hem o günlere ulaşırsak Alp'in kız arkadaşları da gelir masaya, sen onlara sarkarsın" dedim.
"Ben hiç böyle bir şey yapar mıyım" diye sordu
"Kesin yaparsın, bundan hiç kuşkum yok" dedim.
"Hem uzun yaşamak için başka güzel bir nedenin daha var, benim uzun yaşamak arzum tamamen bundan kaynaklanıyor" dedim ve açıkladım: "Ben, Alp'in evlendiğini görmek istiyorum."
"Ne o lan, maço köylüler gibi konuşmaya başladın" dedi bana. Sonra birkaç ağır cümle daha ekledi.
"Yok yok o değil, sadece evlendiğini görmek amacı değil, ben asıl evlendikten sonra karısı ile Rana'nın arasının nasıl olacağını mutlaka görmek istiyorum. Herkes iki adet Armageddon olacağını söylüyor. Genelde iki tane olabilir ama o zavallı kızcağız açısından Armageddon sayısının üç adet olacağı kesindir. Üçüncü Armageddon'un kod adı Rana olacaktır" dedim, "Bana kalsa kıyametin adını da Rana koymak gerekiyor" diye de ekledim.
Bunu duyunca, "Ha bak bunun için yaşayabilirim, ama o kadar yaşarsam bana söz ver seninle çok sık görüşmeyelim" dedi. Cevabımı beklemeden bastonuyla işaret ederek "Şu kızı beğendim" dedi. Kalabalık ortamlarda işaret etmenin ayıp olduğunun kendisine açıklanması için yaşının biraz büyük olduğunu düşündüğümden bunu ona söylemedim.
Ama kıza baktıktan sonra, "Baba eğer ben o kıza istendiği ve beğenildiği konusunda konuşacaksam hiç kusura bakma bunu senin için katiyen yapmam, onu kendime isterim"
dedim.
Konuşmam bittiğinde baktım, iki eliyle aynı anda bana malum işareti yapıyordu.

BEN BÖYLE BİR MARKSİSTİM
Yıllardır yazdıktan, okuduktan sonra ideolojik açıdan en yakın durduğum ismin Groucho Marx çıkması beni şaşırtmadı. "Bundan sonra ben Marksistim" dediğimde siz bir daha düşünün derim ben.
Groucho Marx, hayat felsefesini, "Bunlar benim ilkelerim, beğenmiyorsanız elimde başkaları da var" diyerek açıklamış olan komedyendir.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp