Top
Prof. Dr. Temel Yılmaz

Prof. Dr. Temel Yılmaz

mtyilmaz@turkdiap.org

11/07/2022

Bir toplumun seçkin ve iyi yetişmiş insanları şiddet içeren dizilerin yetiştirmiş olduğu bireylerin cehaletinin bedellerini yaşamlarıyla ödüyor

Doktor Ekrem Karakaya döneminin en başarılı öğrencilerindendi.

Üniversite sınavlarında çok yüksek puan alarak Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne girdi, doktor oldu.

Daha sonra TUS sınavında yine yüksek bir puan alarak kardiyoloji ihtisasını kazandı, kardiyolog oldu.

İki kız çocuğu babasıydı.

Henüz 47 yaşında bayramdan hemen önce bir hasta yakını tarafından öldürüldü, bayrağa sarılı tabutuyla çalıştığı hastaneden beyaz önlüklü arkadaşlarının omuzlarında son yolculuğuna uğurlandı.

Hepsi bu kadar mı?

Değil. Yansımaları çok fazla.

Bu olay iki toplumsal gerçeği tekrar bir kez daha yüzümüze çarptı.

BU TOPLUMUN SEÇKİN VE İYİ YETİŞMİŞ İNSANLARI “KURTLAR VADİSİ KÜLTÜRÜ” İLE YETİŞMİŞ BİREYLERİN CEHALETİNİN BEDELİNİ YAŞAMLARIYLA ÖDÜYÖR

Son 20-30 yıldan bu yana hiç de azımsanmayacak sayıdaki bir kuşağın kültüründe ve yaşam biçiminin şekillendirilmesinde “Kurtlar Vadisi” ve buna benzer dizi filmlerin büyük rolü oldu. Bu dizi filmleri bu toplumda farkında olmadan yüzbinlerce insanın yaşamını olumsuz olarak etkiledi. Bu insanların potansiyel suç makinesi haline geldi.

Son yıllardaki hasta yakınları tarafından öldürülen sağlık personelinin sorumlusu bu grup.

Devletin, adalet sisteminin, güvenlik güçlerinin yok sayıldığı, herkesin kendi başına kendi cumhuriyetini kurduğu, hoşuna gitmeyen adamları yakalayıp sorguladığı, işkence ettiği, öldürdüğü bir kanunsuz yapıyı reyting uğruna allayıp pullayıp kahramanlık hikâyeleri gibi halka sunan bu dizi filmlerinin o dönemki genç kuşağın kötü eğitim sistemindeki boşlukları doldurup, kişiliklerinin şekillenmesinde en önemli etkenlerden biri oldu.

Bu dizi filmleri bu toplumda farkında olamadık ama yüz binlerce potansiyel suç makinesi yetiştirdi.

Tedavi ettiği hastanın yakınları tarafından öldürülen onlarca sağlık personelinin sorumlusu bu suç makineleri.

Son yıllardaki onlarca kadın cinayetinin sorumlusu da aynı insanlar.

Bu kültürde yetişmiş insanların ortak özellikleri güçsüz insanlara saldırmaları ve ancak silahı olmayan savunmasız insanları öldürmeleri.

Bu insanlar genelde zayıf kişiliklidirler.

Bu insanlar kendisinden güçlü insanların önünde örneğin bir milletvekili, kaymakam ya da bir polisin, jandarmanın önünde hazırola geçerler, mahkemeye hakimin önüne takım elbise, kravatla çıkarlar, el pençe durup boyun bükerler.

Ama daha vahim olanı, bu insanlar kendi çevrelerinde, benzer kültürlerdeki toplumlarda, bu kültürle yetişmiş sosyal medya tetikçileri tarafından bir kahraman olarak görülürler.

Yine çok vahimdir ki savunmasız, silahsız bir doktoru silahla girip, hastane odasında kıstırıp öldürmenin, iki çocuğu yetim bırakmanın bırakın kahramanlığını, aşağılık bir davranış olduğunu söyleyecek, insanların sindirildiği, susturulduğu hatta saldırıya uğradığı bir dünyada yaşıyoruz.

Savaşta bile yaralıları toplamak için harp sahasına giren sağlık mensuplarına hangi tarafa mensup olursa olsun ateş edilmediğini, hatta bırakın bunu, silahsız esire bile ateş edilmediğini öğretecek kadar bir eğitim ve kültürün verilemediği bir toplumda savunmasız bir doktorun öldürüldüğü cinayetlerin önüne geçmek mümkün değil.

Korkarım ki bu toplum yeni olaylara gebe.

Yeni cinayetleri önlemenin iki yolu var.

Bu magandalara ve bu insanların azmettiricilerine karşı çok ciddi caydırıcı önlemler almak.

Bu tür şiddet içeren saldırgan çocuğun ruhsal gelişimini olumsuz olarak etkileyecek programları kaldırmak.

Bunu yapmadıkça siyasilerin her ölümden sonra acıları paylaşmasının bir anlamı yok.

YAŞAMI GÜVENCE ALTINDA OLMAYAN DOKTOR RİSK ALMAKTAN ÇEKİNİRSE BUNUN SAĞLIK SİSTEMİNDE MALİYETİ AĞIR OLUR

Doktorluk, yaşamı tehlikede olan bir hastayı yaşama döndürme sanatıdır.

Ancak dünyanın hiçbir sağlık sisteminde doktorun her hastada başarılı olması diye bir kural yok.

Düşünün ki hayatını kurtardığınız teşekkür bile etmediği, başarılı olamadığınız zaman bir yakınının silahıyla odanızı bastığı, ucunda ölüm olan bir dünyada yaşıyorsunuz.

Gecenin bir yarısı bir hasta geldi. Hasta kalp krizi geçiriyor.

İki karar alabilirsiniz. Birincisi, sabaha kadar izleyelim der, hasta hayatta kalırsa sabah yeni gelen ekibe paslarsınız.

Bu tercihiniz için kimse sizi sorumlu tutamaz, bu tercihte sizin hayatta kalmanız yüzde 100 garantidir ama hastanın böyle bir garantisi yoktur.

İkincisi bilirsiniz ki hastanın hayatı için zamana karşı mücadele içindesinizdir, acil müdahale kararı alırsınız. Uygun vakaysa stent koyarsınız ya da by pass kararı alırsınız.

Stent koymak için bacak ya da kol atardamarından telle girip atmakta olan kalbin damarının içine girip tıkanıklığı açarsınız. Bu bir risktir.

Ya da bu mümkün değilse bypass kararı alırsınız. Yapacağınız işlem şudur.

Göğüs kafesindeki kaburgaları kesip, hastayı kalp solunum makinasına bağlayıp, kalbini durdurursunuz. Kalbinin besleyen damarların içinde tıkalı olanı bulup, bacaktan ya da koldan aldığınız damarı tıkalı bölgenin yerine diker, sonra elektroşok ile kalbi yeniden çalıştırırsınız. Daha sonra da kalbi göğüs kafesindeki yerine koyup, kaburgalarını telle bağlayıp, göğsünü dikersiniz. Bu daha ciddi bir risktir.

Şimdi size soruyorum.

Kapıda silahla bekleyen magandaların olduğu en küçük işlerin ters gitmesi durumunda saldırıya uğrayacağınız ya da öldürüleceğiniz bir dünyada siz bu doktorun yerinde olsanız risk alır mısınız.

Almazsınız.

Aklı başında olan kimse de almaz.

Ama bu genç doktorlar alır, alıyorlar da.

Bugün bu satırları okuduğunuz şu anda bile Türkiye’de farklı merkezlerde binlerce doktor, anjio yapıyor, açık kalp ameliyatı yapıyor ya da bir tümörü çıkarmak için bir ameliyat masasının başında dokuz on saat ayakta çalışıyor.

Ama bu olaylar artarsa (görünen odur ki bu toplumda artacağa benziyor) ve devlet de bu doktorları eli silahlı magandalardan koruyamazsa, o zaman bir doktor, yaşamla ölüm arasındaki tercihte, çocuklarının, ailesinin ve kendi hayatını riske atmayabilir.

Bunun herkesin yaşamı üzerine bedeli çok ağır olur.

Birincisi genç doktorlar kardiyoloji, cerrahi, beyin cerrahisi, çocuk cerrahisi gibi yüksek riskli hastaların tedavi edildiği uzmanlık alanlarını tercih etmekten çekinebilirler.

Gerçekten bugün bile beş yıl öncesine kadar ancak en yüksek puanla girilebilen, ülkenin en seçkin doktorlarının ilk tercihleri olan bu uzmanlık alanları artık kimsenin tercih etmediği en düşük puanlarla girilebilen uzmanlık alanları. Kimse kalp cerrahı, beyin cerrahı ya da çocuk cerrahı olmak için istekli değil.

Daha vahim olanı da yıllar önce bu uzmanlık alanlarını seçmiş, ülkenin en parlak doktorlarının kritik çizgide olan, yüksek riskli olan ağır hastaların tedavisinde risk almaktan kaçınmaya zorlanmaları.

Doktorluk bir risk alma mesleğidir.

Karaciğer nakli yüksek risktir. Kalp cerrahisi işlemleri yüksek risktir, akciğeri değiştirmek ya da beyindeki tümörü çıkarmak yüksek risktir. Bırakın ciddi bir operasyonu, bir enjeksiyonun, bir serumun bile öngörülemeyen riski vardır.

Doktor bu riski almazsa bunun bedelini siz, biz, yaşlılar, ailelerimiz, hasta, eli silahlı magandalar, sosyal medyada hekimlere saldıran tetikçiler hepimiz öderiz.

Devlet en kısa zamanda, hastanesini bir adliye binası ya da emniyet binası gibi, doktorunu bir milli istihbarat mensubu, bir savcı, bir vali gibi koruma altına alıp bu genç doktorlara yaşam güvencesi vermelidir.

Aksi takdirde sağlıkta risk alacak doktorları bulamama riski var, bu bedeli toplum olarak öderiz.

Riski olmayan hasta yoktur ve hekimlikte risk almadan hasta iyileşmez.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp