Top
Prof. Dr. Temel Yılmaz

Prof. Dr. Temel Yılmaz

mtyilmaz@turkdiap.org

07/10/2020

Belçikalı bilim insanlarından gelen bildirge: Koronayla ilgili tüm önlemleri durdurun

Doğru mu, Yanlış mı?

Birkaç gün önce Belçikalı 394 tıp otoritesi ve 1.340 sağlık profesyoneli, Belçika hükümetine hitaben bir bildirge yayınladı.

Bildirge, çok ciddi ve titiz hazırlanmış, belli ki üzerinde oldukça tartışılmış, kanıtlarla desteklenmiş bir uyarı.

Çoğu kez göz ardı ettiğimiz, atladığımız ve yeterince tartışmadığımız gerçekleri dile getiriyor.

Belçikalı uzmanlar bu bildirgede dünyada SARS- CoV-2 virüs salgını ile alınan katı önlemler konusunda endişelerini ortaya koyuyor.

Mevcut kriz yönetiminin pandeminin seyriyle tamamen orantısız hale geldiğini, yarardan çok zarara neden olduğunu söyleyerek gereksiz alınan birçok önleme son verilme çağrısında bulunuyor.

Bildiride bazı gerekçeler bana göre çok haklı ve üzerinde düşünmemiz gerek, bazı gerekçeler de bizim ülkemizin gerçekleriyle uyuşmuyor ama tartışılması gerekir.

Bildirgedeki satır başlıkları özetle şöyle:

SIKI İZOLASYON HASTALIĞIN GİDİŞ SEYRİNİ DEĞİŞTİRMEDİ

Covid-19 seyri diğer virüs enfeksiyonlarının oluşturduğu dalgalanmaya benzer bir seyir gösteriyor, gribe neden olan diğer rinovirüsler influenza A ve B virüsleri ile koronavirüslerin seyri konusunda bir fark görülmedi, bu nedenle korkmaya gerek yok.

Dünya karantina, tecrit gibi katı uygulamalarda zaten geç kaldı, bu uygulamalara pandeminin zirvesi geçtikten çok daha geç bir süre sonra başlandı. Bu nedenle hastalığın hızındaki düşüş, alınan önlemlerin bir sonucu değil, doğal bir azalma.

Sıkı izolasyon politikaları olan ülkelerdeki koronavirüs enfeksiyon dalgasının artış ve azalma eğrisiyle, izolasyon uygulamayan İsveç, İzlanda gibi ülkelerdeki hastalığın artış ve azalma eğrisi karşılaştırıldığında hastalığın gidiş seyri birbirine benzer gidiyor. Toplumsal izolasyon Covid-19 gidiş seyrini değiştirmedi.

Bildiride PCR testinin uygulamaya konulmasının aceleye getirildiği ve hiçbir zaman ciddi duyarlılık ve özgüllük testinin yapılmadığını bu nedenle herhangi bir kontaminasyonda sıklıkla yanlışlıkla pozitif verdiği ve her zaman aktif enfeksiyonu veya bulaşıcılığı göstermediği bildirilmekte.

COVID-19’LA İLGİLİ DÜNYADA GEREKSİZ PANİK ORTAMI OLUŞTURULDU

Pandemi ve virüs enfeksiyonu bazı çevreler ve medya grupları tarafından bilerek gereğinden fazla abartıldı ve tüm dünyada panik ortamı oluşturuldu.

SARS-Cov-2 virüsünden ölümler artık mevsimsel grip virüsünden ölümler düzeyine indi.

Covid-19 hastalığı ile enfekte kişilerin %75’i bu hastalığı semptomsuz geçiriyor ve hastaların %98’i de kendiliğinden iyileşiyor.

Bu hastalıktan ölen %2’lik grubun büyük çoğunluğu (%70’i) 80 yaş ve üzerinde, geri kalan grubun da tamamının ek olarak KOAH, kalp hastalığı, diyabet ve aşırı obezite gibi altta yatan başka bir hastalığı var ve ölümleri bu hastalıklar tetikliyor.

Dolayısıyla insanların %98’inin kendiliğinden iyileştiği bir hastalık için insanlık tarihi boyunca görülmemiş bir şekilde dünyada büyük bir panik ortamının oluşturulması, insanların büyük bir tecrit ortamına itilmesi, ekonominin çarklarının durdurulması gibi orantısız uygulamalar haksız.

KARANTİNA YARAR DEĞİL ZARAR VERDİ

İnsanlarda sosyal izolasyon, depresyon, anksiyete, aile içi şiddet ve intiharları arttırdığını gösteren birçok çalışma var.

Özellikle ileri yaş kişilerde uygulanan karantina, kalıcı stres, yalnızlık ve korku ortamı oluşturdu insanların psikolojini bozdu depresyon oranları çok arttı. Bu durum virüsle savaşta en yaşamsal rolü oynayan vücudun kendi savunma sistemini çökertebiliyor.

Evde karantinaya alınan ve kapalı ortamlarda sosyal tecrit ortamına itilen kişilerde, özellikle yaşlılarda, immun sistemin çökmesi bir süre sonra hem bu hastalığın ve hem de bundan sonra gelebilecek başka virüs enfeksiyonlarının daha ölümcül seyretmesine neden olabilir.

Bu nedenle karantina fayda yerine insan sağlığını olumsuz etkiliyor.

COVID-19’DAN KORUNMA YÖNTEMLERİNDE İNSANLAR YANILTILDI

SARS-CoV-2 virüsünden korunmanın en önemli koşulu yüzey kontaminasyonu ve steririlizasyon üzerine kuruldu. Hastalığın paradan, alışveriş arabalarından, kapıların kolundan asansörün düğmesinden bulaşabileceği endişesi, medyada yapılan programlar, viral filmler tüm dünyada insanlarda görülmemiş bir temizlik paranoyası oluşturdu.

Cansız eşyalar ya da yüzey teması ile virüsün bulaştığını gösteren hiçbir ciddi yayın bulunmamaktadır.

Bu nedenle milyonlarca insan gereksiz yere paranoyaya itildi.

Bugün artık biliyoruz ki virüsün yayılması ancak damlacık enfeksiyonu (öksüren, hapşıran hastalardan), havalandırması olmayan kapalı odalarda mümkün.

Bu nedenle Covid-19’dan korunmanın tek etkili yöntemi maskedir.

Ancak, gereksiz ve uzun süreli maske takmanın solunan havada oksijenin azalmasına ve karbondioksitin artmasına sebep olabileceği, artan CO2’nin bağışıklığı olumsuz olarak etkileyebileceği, baş ağrısı, solunum problemleri ve sinüs problemlerinin olacağı bildirilmektedir.

Maske takılan ortamlar sıklıkla havalandırılmalıdır.

Açık havada spor, yürüyüş immun sistemin güçlenmesi için çok önemli, yeterli mesafe varsa maske takmaya gerek yok.

Bu nedenle bazı belediyelerin fiziksel mesafeyi korumasına rağmen açık havada, hatta spor yaparken maske takma konusundaki katı kuralları insanlara zarar veriyor.

TANIDA KULLANILAN PCR YÖNTEMİ GÜVENLİ DEĞİL, TEDAVİDE KULLANILAN İLAÇLAR KONUSUNDA HATALI AÇIKLAMALAR YAPILDI

PCR testinin kullanımı gerekli araştırma ve kontroller yapılmadan hızlı bir prosedürle aceleye getirildi ve hiçbir zaman ciddi bir şekilde doğruluğu test edilmedi. Bu nedenle klinikte birçok vakada yanlış pozitif değerler görüldü.

PCR testi diğer virüslerde kontaminasyon eski virüs genomilerinden kaynaklanan kalıntılar da hatalı pozitif sonuç verebilir. Test gerçek viral yükü tespit edemediği için PCR testi sonucu pozitif çıkan bir kişide gerçekten o kişinin klinik olarak enfekte olduğu, hasta olduğu veya hastalanacağı anlamına gelmez. Sonuçta pozitif bir PCR testi otomatik olarak aktif enfeksiyonu veya bulaşma oranını göstermediğinden yalnızca bu testin sonuçlarına dayanarak alınan ciddi sosyal önlemleri katı tecrit kurallarını haklı çıkarmaz. Hastalığın tedavisi konusunda da artık güvenli ve etkili tedaviler bulunmuştur. Hastalığın tedavisi ile ilgili hidroksiklorokin ve azitromisin gibi ucuz ve etkili tedavi yöntemleri ile ilgili manipülasyonların doğru olmadığı ortaya çıktı. The Lancet’deki, HCQ’nun etkisini gösteremeyen bir meta-analiz geri çekildi. Kullanılan birincil veri kaynaklarının güvenilmez olduğu kanıtlandı ve 3 yazardan ikisi çıkar çatışması içindeydi. Ancak, bu araştırmaya dayanan kılavuzların çoğu değişmeden kaldı. Bunun dışında elimizdeki yeni antiviral ilaçlarla artık neredeyse kimse ölmüyor.

İnsanların boğulduğu ve acı içinde suni solunum uygulandığı ARDS’nin (akut solunum sıkıntısı sendromu) rahatsız edici medya görüntülerinden, bunun pulmoner kan damarlarında intravasküler pıhtılaşma ile abartılı bir bağışıklık tepkisinden kaynaklandığını artık biliyoruz. Kan inceltici ve deksamentazon verilmesi ve akciğer dokusunda ek hasara neden olduğu tespit edilen yapay ventilasyondan kaçınılması, bu korkunç komplikasyonun da artık neredeyse ölümcül olmadığı anlamına geliyor.

Bu nedenle öldürücü bir virüs değil, iyi tedavi edilmeyen bir durumdur.

İnfluenza aşıları üzerine yapılan anket çalışmaları, 10 yıl içinde %50’nin üzerinde bir verimlilik oranına sahip bir aşı geliştirmede yalnızca üç kez başarılı olduğumuzu gösteriyor. Yaşlılarımızı aşılamak verimsiz görünüyor. 75 yaş üzerinde, etkinlik neredeyse yok denecek kadar azdır.

Her yıl grip virüsü durumunda da gördüğümüz gibi, virüslerin sürekli doğal mutasyonu nedeniyle, bir aşı en fazla geçici bir çözümdür ve daha sonra her seferinde yeni aşılar gerektirir. Acil durum prosedürü ile uygulanan üreticilerin halihazırda olası zararlara karşı yasal muafiyet elde ettiği denenmemiş bir aşı ciddi soruları gündeme getirmektedir. Hastalarımızı kobay olarak kullanmak istemiyoruz.

SONUÇ

Politikanın yeterince bilimsel temele dayanmayan, tek taraflı olarak yönlendirilmeyen zorunlu tedbirler getirdiğine ve medyada farklı görüş ve görüşlerin duyulduğu açık bir tartışma için yeterli alan olmadığına inanıyoruz. Buna ek olarak, her belediye ve il artık sağlam temellere dayalı olsun ya da olmasın kendi önlemlerini ekleme yetkisine sahiptir.

Dahası, korona konusunda katı baskıcı politika, hastalıkların önlenmesi, sağlıklı bir yaşam tarzı yoluyla kendi bağışıklık sistemimizi güçlendirmek, bireye özen göstererek optimal bakım ve bakım personeline yatırım söz konusu olduğunda hükümetin minimal politikasıyla güçlü bir tezat oluşturuyor.

Doktorlar ve sağlık çalışanları olarak, zararlılığı, ölümü ve bulaşıcılığı açısından mevsimsel influenzaya yaklaşan bir virüs karşısında, bu son derece orantısız önlemleri ancak reddedebiliriz.

Korona önlemleri, şeker vergisi (e-), sigara yasağı ve sağlıklı yemek yapma, egzersiz gibi kanıtlanmış sağlık yararları olan sağlam temelli önlemler söz konusu olduğunda, hükümetin bugüne kadar izlediği asgari politikayla çarpıcı bir tezat oluşturuyor ve sosyal destek ağları mali açıdan çekici ve geniş çapta erişilebilir. Halk sağlığı açısından net sonuçlarla toplumun tüm kesimlerinde zihniyet değişikliğine yol açabilecek daha iyi bir önleme politikası için kaçırılmış bir fırsattır.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp