Top
Nihal Bengisu Karaca

Nihal Bengisu Karaca

nbkaraca@htgazete.com.tr

30/06/2009

Koşun koşun, TSK'yı yıpratıyorlar!...

Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı medya üzerinden asimetrik psikolojik harekát yürütülüyor… Çekin elinizi TSK’nın üzerinden….Orduyu yıpratmaya kimsenin hakkı yok… 

Cümle alem bu cümlelerle yatıp kalkıyoruz. Ama ben en çok ‘asimetrik’  lafına  bozuluyorum. Bugünlerde sonuçları ağır olan her şeyin başına asimetrik ibaresi getiriliyor. Psikolojik harekat dediğin ne zaman simetrik olmuştur da şimdi hadise asimetriye dönmüştür, anlamak mümkün değil.  

Kendisine dokunulmazlık zırhı örmeye çalışan muktedirlerin karşısına asap bozucu maddelerle çıkmak olan medyanın doğal faaliyeti neden şimdi  ‘harekât’ oldu, o da merak konusu.     

Türkiye’de psikolojisi bozulan herkesin, hepimizin, her özel ve tüzel kişinin böyle bir iddiası vardır zaten. Tipik. ‘Bana komplo kurdular’…’Hakkımda bir linç kampanyası başlatıldı’… Şimdi TSK’dan da aynı ses geliyor: ‘Bizi yıpratmaya çalışıyorlar’

İlker Başbuğ’e sormak isterdim, bu gözünü sevdiğimiz ülkede ‘bankacılık sektörü’ dışında ‘yıpratılmamış’ tek bir şey var mı ki, şimdi sıranın TSKya gelmiş olmasını yadırgıyorsunuz?  Ne bekliyordunuz? 

*

Atatürk posterinin asılı olmadığı bir etkinlik yapılır, Milli Eğitim Bakanlığı yıpratılır. Kuş gribi salgını başlar,  Sağlık bakanlığı yıpratılır. Adamın biri kadın döver Kadın ve Aileden sorumlu devlet bakanı yıpratılır. Metrobüsün biri yokuşta kalır İBB yıpratılır. Batman’da kadınlar intihar eder ‘güneydoğu’ yıpratılır. Ermenilere özür kampanyası başlar,  ‘sivil toplum örgütü’ kavramı yıpratılır. Gülsüm inek Atatürk büstüne çarpar, ineğin sahibi ve bu ineklerin bunları yapabilmesine olanak sağlayan ‘özgürlük’ mefhumu yıpratılır. Latife hanım ile Atatürk’ün mektuplarını satan Antik A.Ş, yıpratılır, hatta yöneticisine 5 yıl hapis istemiyle dava açılır.

Din de yıpratılır.

Ramazan gelir, alacak verecek davası yüzünden hırpalanan adamlar bile ‘oruç tutmayana dayak’ başlığı ile sunulur, mübarek ayın manevi dokusu yıpratılır.          

Tübitak’ın çıkardığı dergide ‘Darwin’ ile ilgili bir dosya yüzünden  tartışma çıkar, bir taraf ağız birliği eder,  ‘yaratılış teorisi’ ni yıpratır.

Kurban bayramı gelir, et sever medyamız vajeteryen kılıklara bürünür, kurban bayramı ümmeti müslimine zehir edilir, bayram yıpratılır.

‘Kanımca tasavvufa ilgim vaaar’ şeklindeki gri Türkler   ‘ay ne tatlı!’ muamelesi görürken,  tasavvuftan bir durak sonra karşınıza çıkması muhtemel   ‘tarikat’ olgusu her vesileyle yıpratılır. Bir gün Müslüm Gündüz, öbür gün Ali Kalkancı, başka gün başka biri üzerinden…

Hüseyin Üzmez bir halt yer,  erkeklere toptan ‘sübyancı’ muamelesi yapılır, yazdığı gazete bahane edilerek alnı secde görmüş  bütün  mütedeyyin erkekler yıpratılır. 

Başörtülünün biri sevgilisi/nişanlısı/kocası ile kol kola girer, bankta öpüşürken yakalanır, ‘aman hiç de namuslu değillermiş’ diye bas bas bağırılır, namus ile tesettür arasındaki muğlak bağ, hunharca yıpratılır.     

Kürtler yıpratılır. PKK üzerinden, töre üzerinden ve çok çocuk yapıyorlar diye. Dillerini konuşmak istiyorlar diye.  

Genç cumhuriyetimizin tarihi, parlementer sistemin yıpratılmaya çalışıldığı bir dizi enstantane ile doludur. 27 Mayıs’tan 12 Eylül’e, 28 Şubat’tan e-muhtıraya varana dek bir dizi askeri yıpratmaya, ‘bir maraza çıksa da ‘ordu göreve!” yazılı pankartlarla anıt kabire doğru yürüsek’ heveskarlığındaki sözde sivil yıpratmalar eşlik eder.   

Bomba depolayan, mühimmat gömen bir takım darbe plancısı suikast timlerini yakalıyorlar diye Ergenekon savcıları hırpalanır,  ‘yargı’ yıpratılır.

Hakimin verdiği kararlara uyan Emniyet yıpratılır. Emniyetin arama tarama potansiyeli küçümsenir ve ‘Türk polisi bunları kendi kendine akıl edip bulamaz’ tarzı bir akıl yürütmenin ucu  Türkiye dışında yaşayan bir kanaat önderini yıpratmaya kadar varır.  

Yani İlker Başbuğ  söyler mi, bu yıpranma-yıpratılma bolluğunda  TSK neden yıpranmasındır, neden bir tek o dokunulmaz kalsındır? 

ÜLKESİNİ SEVEN SIRASINI SAVSIN…

Bugün ‘TSK yıpratılıyor’ diyenler hiç düşünüyor mu, %99 u müslüman, gayri bir Müslim azınlığı, bürokratik oligarşiyi ‘cumhuriyet’ zanneden seçkin bir  azınlığı, farklı etnik toplulukları, laik demokratik bir hukuk devleti olma iddiası olan ve aynı zamanda AB’nin parçası haline gelmeye çalışan bir ülkede,  böyle şeyler olması doğaldır belki de? 

Böyle bir ülkede ‘sivilleşme’ herkesin/her kurumun amortisman payının yüksek olması anlamına geliyordur hatta… 

Doğal olanı, hepimiz gibi, herkes gibi TSK’nın da, olağan yıpranma sürecinden, içindeki aksaklıkların  hesabını verme safhasından geçmesidir…

Zira son derece ‘simetrik’ bir olgudur ki, demokrasi her tarafın kutsalına  bir yere kadar saygı gösteren ve fakat her tarafın kutsalını  bir yere kadar da ‘sallayan’ bir kavramdır. Hiçbir odağın, kurumun, mefhumun son derece dokunulamaz ve sonuna dek beyaz kalmasına izin vermeyen bir kavram.    
 


 

 

 
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp