Top
Nihal Bengisu Karaca

Nihal Bengisu Karaca

nbkaraca@htgazete.com.tr

25/07/2009

Harf devrimi gibi sigara yasağı


TÜRKİYE'de iyi ve yarayışlı olabilecek şeyler bile âleme nizamat gösterisiyle, sürece yaymadan ve tepeden inmeci mantıkla hayatiyet bulur. İnsanların bildikleri dili kaybetmesi, bir günde dilsiz kalmaları da bu yolla olmuştu. Sigara yasağı da benzeri bir üslupla yürürlüğe kondu. Yasağın kopyalandığı ülkelerde yasak yıllara yayılırken bizde şipşak usulüyle mesele hallediliverdi.
İçmeyenler bu durumu anlamaz; içen için sigara muhabbetin, sohbetin, arkadaşlık dilinin girizgâhıdır. Tiryaki, dilini kaybetti. Kırgın. Daha kötüsü, bu kırgınlık öylesine tanımsız ve "sağlık" fetişizminin siyaseten geçiş üstünlüğü kazandığı çağımızda öylesine "yanlış" ki, derdini nasıl ifade edeceğini de bilemiyor. Sigara içmek, yekdiğerinin ölmesini istemekle bir paketlendiğinde başlamıştı kekelemeye. Şimdi hepten dilsiz. Hiç bilmediği bir dilin alfabesi içinden yeni bir hayat üretmeye zorlanmakta. Kafesiz, kahvesiz, muhabbetsiz, konsantrasyonsuz, dertleşmesiz bir hayat. Kebaptan sonra birkaç nefes almak yok. Espressonun, cafe latte'nin, hazelnut yahut karamel şuruplu filtre kahvelerin ve ince belli bardaktan yudumlanan demli çayın arkadaşı sizlere ömür. Beli kırılmamış laflar cehenneminde, sosyalleşmek de eskisi kadar manalı görünmüyor.
"Şimdi laf üretmeyelim, iş üretelim"ci verimlilik gurularında söz. Yasamız ve tasamız verimlilik ise oradan gidelim. Muhabbetin tadı azalınca, mekânın da tadı kalmaz. Görünen köye kılavuz gerekmiyor, siz bakmayın, o işletmeler yeni müşterilerle ayakta kalır diyenlere, verimlilik esasına göre çalışmak durumunda olan ticari işletmelerin en verimli müşterileri laklak etmeyi, yemeyi ve içmeyi pek tabii "keyfetmeyi" seven adamlardır. Pek tabii işletmeler dibi boylayacak, teğet geçmeyen ekonomik krizimize şedde üstüne şedde koyacak günler yaşayacaklar.
"Ne yani, iki saat içmeden oturamaz mı bu tiryaki?" sorusu doğru bir soru değil. Elbette tiryaki dediğin bile, saatlerce sigarasız kalabilir. Burada söz konusu olan ise günde beş altı sigara tüketen adamın bile çay-kahve-sigara denkleminin kırılmasıyla yaşadığı şartlanmayı aşamayacağı gerçeğidir. Kendisine bu denklemi hatırlatacak mekânlarda sinir harbi yaşayacağı için ayağını keseceği gerçeğidir. Tüketimini eve saklayacak, mecburen çoluğun çocuğun yaşadığı pek dar, pek klimasız evleri dumanlayacaktır. Olacak olan bu.

FAŞİZM Mİ FETİŞİZM Mİ?

Kimsenin kimseyi duman altı etmeye hakkı yok evet; ama eğri oturup doğru konuşalım. Tiryaki de, işletmeci de iyi yoldaydı; içmeyenin sağlığını koruma işi son iki üç yılda epey mesafe kat etmişti.
Gelinen noktada dört tarafın açık bile olsa misal sarmaşıklı bir kameriyede isen içemezsin, yanları kapalı ise de içemezsin gibi işi "kapris"e vardırmış, ruh hastası kontrol delilerinin eline koz vermiş ve handiyse hava kirliliğinden sigara dumanını sorumlu tutan bir komediyi ciddi ciddi dayatan bir düzenleme söz konusu.
"İçerisi" ile ilgili düzenleme ise zaten malum. Oysa klimaları ferah feza çalışan, geniş ve havalandırılmaya müsait alanlar, içmeyenlerin içenleri rahatsız etmeyeceği bölümler yapabilecek mekânlar özel bir ruhsata tabi olabilirdi. İçkisiz-içkili restoran ayrımlarında olduğu gibi, dumanlı-dumansız ayrımına gidilebilirdi. Maksat söylendiği şekilde "içmeyeni" korumak olsaydı, yapılabilirdi.
Ama burada vatandaşı çocuk yerine koyma alışkanlığının tüm çıplaklığıyla sergilendiği başka bir hal var.
Mevcut durum "devlet" otoritesinin sağlam ve sorgulanamaz olduğu, diğer memleketlerde de var olan "Seni sana rağmen koruyacağım" türü çocuksu bir babacanlık haletiruhiyesinin "sorumluluk" zannedilmesi... Sigara yasağının bu hali, sağlık fetişizmi ile sınırları faşizme dayanan sorunlu babacanlık halinin birleştiği noktayı açık etmekte.
İsveç ve Finlandiya gibi ülkeler, iklim nedeniyle nüfusun yarısının "astım" illetiyle boğuştuğu ülkeler; diyelim ki oradaki sigara yasaklarının toplumsal dinamiği var. Bizdeki yasağın referansları ise biraz Amerikancılığa, biraz Batıcılığa, neymiş, "Türkgibi sigara içmek tabiri imajımızı bozuyor" gibi kendini ötekinin gözündeki değerine göre tasavvur etme kompleksine dayanıyor. Biraz da Başbakan sigara sevmiyor diye oluyor.

DUMANDAN ÇIKAN EKMEK

Amaç hem ötekinin hem berikinin sağlığı ise sigara satışlarına da sınırlama getirilmeliydi. Mevcut durum sadece sigara şirketlerinin açılan tazminat davalarına daha korunaklı hale getirilmesi oluyor. Ama belki daha karışık hesaplar da vardır. Düşünün ki hem sigara içene sigara satıyorsun, hem de sigarayı bırakmak isteyene sigara bedelinin dört beş katı kadar masraf yaptırıyorsun. Nikotin bandıydı, sakızıydı, çeşitli sigara bıraktırma aparatlarıydı derken, duman pastası büyüyor. Sigarayı bıraktırma seminerleri ve kurslarının ekonomimize temin ettiği girdi de genetiği değiştirilmiş tohumlar sağlığımıza nasıl girdi temalı mühim soruları unutturacak denli tatmin edicidir belki.
Bir de yapılacak araştırmalardan, davul zurna dumansız hava reklamı yapan zoraki amigoların tanıtım filmlerinden yüklü miktarlar aldıkları sonucu çıkarsa, rahatlıkla dumansızlığın ekopolitiği, mekân işletmecileri hava alırken başkalarının dumandan ekmek yemesi gibi başlıklar açılabilir buradan.
Bakalım Türk tipi ticari zekâ, bu dumansızlık özlemine nasıl yanıt verecek?
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp