Top
Nihal Bengisu Karaca

Nihal Bengisu Karaca

nbkaraca@htgazete.com.tr

25/06/2009

Mazur protestocunun muzır destekçileri


İRAN'da seçim sonrasında yaşanan protestolar "twitter" sayesinde sır olmaktan çıktı. Nida'nın ölüm videosu hepimizi sarstı. Artık kimse benim ülkem, benim ulusum, sana ne? yapamıyor. Hatta Berlusconi örneğinde de gördük ki, benim malikanem, benim eskortum, benim son kullanım hakkım yapması da mümkün değil artık, kimsenin. Duyuluyor, biliniyor.
Meydanlardaki kadınların çokluğu, İran'daki protestolarla cumhuriyet mitinglerinin aynı kefeye konmasına neden oldu. Neden benzemediği uzun uzun tartışılabilir. Benim bildiğim kadın haklarına ilişkin taleplerin kapsadığı 'zorla örtünmeye hayır' isyanının içeriğiyle bir bağ kurabildiğim gerçeği. Çünkü tersi de Türkiye'de geçerli. Yıllardır İran'da rejimin en çok kadınları bunalttığı söylenir, bugün bu 'bunalımın' kadınları aşan ve tabana yayılan bir versiyonundan da bahsedilebilir. Protestoların ekonomik bir cihete dayandığı da su götürmez, ancak hiçbir isyan kültürel ve sosyal ayaklarını evde unutarak sokağa çıkmaz.

İÇERDEKİNİN BIKKINLIĞI...

Sokaktaki adamı meydanlara yöneltip kanını akıtmaya iten motivasyonu, hariçten gazeller okuyarak değersizleştirmek hiçbirimizin haddi değil. Ancak reform isteyenlerin, bugünlerde bu protestolara "tapılası anlamlar" yükleyenlerin gördüğü şeyler yüzünden harekete geçtiğini iddia etmek de zor. Sokağa inen insanın ne "İran'ın nükleer enerji çalışmaları Batı ile aramızı açıyor, olmaz böyle şey" gibi derdi var; ne "İran Hizbullah'a da, Hamas'a da destek veriyor, bu İsrail'e ve ABD' ye meydan okumaktır, oysa ılımlı bir dış politikamız olmalı" gibi meseleleri ne de bence ekonomik refaha ilişkin beklentileri tek başına itici güç...
İran'daki adamı/kadını sokağa iten motivasyon aşağı yukarı belli. O başörtüsünü röfleli saçlarının eeeen arka tarafına iliştirmekten, örtünüyormuş gibi açıklığın enteresan formlarını uygulamaktan ciddi şekilde sıkılmış. O, içkisini gizli içmekten, bekarlığa veda partisini gizli vermekten, flörtünü gizli yapmaktan, sex and the city'sini gizli izlemekten, bazı kitapları gizli saklı okumaktan, kimi internet sitelelerini takip edebilmek için şifre kırmaktan yılmış, bıkmış...
Gündelik hayattaki bu sıkışmalar ne kimi İslamcıların sandığı kadar "fasa-fiso" meseleler, ne de ortada "Fransız ihtilali" benzeri büyük ve yüceltilesi bir evrensel hakların talebi yekunu sözkonusu. Bu gerekçeler sahici ve giderilmesi gereken beklentilere tekabül edebilir, lakin bu durum İran İslam devletinin hukuksuz bir devlet olduğunu göstermez. İran halkı da talepleri sürekli dışlanan, kendi özgün varoluşlarını yaşayamayan bir halk değildir.

NASIL TRANSSEKSÜEL OLUNUYOR?

Türkiye laik bir ülke, ama bu ülkede Kemalist orta sınıf ahlakçılığının terlikle kovalayacağı "cinsiyet değiştirme ameliyatı" çok yakın tarihlere kadar İran'daki mollalardan fetva alabiliyordu. Halen dahi, İran hem transeksüel olunabilen hem de "dindar" kalınabilen tek İslam ülkesi diye biliyorum. Hatırladığım kadarıyla manalı da bir gerekçesi vardı bu fetvanın; bir makalede okumuştum: "Cinsel kimlik kişinin ontolojik meselesidir, varoluşuyla ilgilidir, kişinin bedeni ile bedenine ilişkin cinsiyet algısı arasındaki fark, yaratıcısı ile arasındaki bağı zedeleyecek düzeyde ise, yaratıcı ile olan bağın kopması riski göze alınamaz" deniliyordu özetle.
Hatemi döneminde muta nikahı türü cevazlarla "birlikte yaşama" gibi formları dini ve ahlaki disiplinin sınırları içine çekmeye çalışan tutumlar söz konusu olmuştu mesela. Yani, muta nikahı kimilerinin sandığı gibi eski ve köhne bir tutumu diriltmek ve taçlandırmak için değil, kentlerde beliren Batı tipi liberal yaşam tarzlarına, farklı hayat stratejilerine ilişkin durumları mümkün olabilecek en dini formla karşılayıp, hiç değilse ve en azından nesebin bozulmamasını temin etme düşüncesiyle tartışmaya açılmıştı. Ancak bilhassa İranlı feministlerin bu hadiseye "o zaman batılı toplumlardan ne farkımız kalır?" diyerek itiraz ettiklerini hatırlıyorum. Bugün bu türden sorunları Diyanet'e götürseniz "fesuphanallah" der; İran'da ise fıkıh alimleri, her sorunu, ahlakçı bir snobizmle yaklaşmadan çözümlemek zorundadırlar.
Ahmedinejad'ın popülist muhafazakar tutumlarının bu türden tartışmaları kısırlaştırdığı tezi öne sürülebilir. Aksini iddia eden de çıkabilir. İyi de, zaten, yaşayan bir hukuk sistemi olan İran'ın otuz yıl boyunca konuştuğu, tartıştığı dünyevi halleri din eksenli bir tasavvurla karşılama çabası Batılılarca hiçbir zaman tebrik almamıştır ki! Değil tebrik almak, şeriat devletinin "çelişkileri" gibi lanse edilmiş, magazin malzemesi yapılmıştır en fazla. Bir Allah'ın oryantalisti de çıkıp, "din-demokrasi" ilişkisi ya da "dinselliğin modernlikleri" gibi başlıklar altında ele almamıştır bu türden "update" çalışmalarını.

İRAN'I BİTİRME PLANI!

Batılı liberal demokrasiler, İran'ın kendisine kafa tutabilmesinin temel dinamiğinin sandıktan çıkan iradede saklı olduğunu gayet iyi biliyor. İran'ı bitirme planı, o iradeyi temsil eden hükümetin kışkırtılarak, ikide bir "renkli devrim" laflarıyla sertleşmeye teşvik edilmesidir.
Acı olan şu ki, içerdekilerin daralma ve bunalma halinden mütevellit protestoları, dışarıdakilerin bu ülkeye "şekil verme" arzularına denk düşüyor; içerdekilerin sahici sıkıntıları dışarıdakilerin dalaverelerine ekmek sağlıyor.
İranlı protestocular "yanlış anladıkları" bir Batı'ya özlem duyuyorlar, ve onun hayat tarzına eklemlenme çabası içindeler.
İran'lı protestocuları destekleyenler de bile isteye "yanlış anlamakta" ve yanlış aktarmaktalar durumu.
İçerdekiler görece mazur durumdadır, dışarıdakilerin yaptığı ise muzırlıktan başka bir şey değildir.
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp