Top
Nihal Bengisu Karaca

Nihal Bengisu Karaca

nbkaraca@htgazete.com.tr

19/10/2011

'Kürtlerin ıstırabı'

GAZETECİLER ve Yazarlar Vakfı'nın ikinci başkanlığını yapan Cemal Uşşak'ın "biz" dediği "Milli Görüş çizgisi, Nur camiası ve tasavvuf eksenli yapılar"dan kasıtla ifade ettiği özeleştiri, dindarlar ve Kürt meselesi başlığı açısından çarpıcı bir kırılma noktası oluşturuyor. "Biz dindarlar Kürtlerin ıstırabını hissetmedik" diyor Cemal Uşşak ve hiç de haksız sayılmaz. Hem dini hassasiyetlere, hem de Kürt meselesinin oluşturduğu mazlumluk haline hiçbir komplekse kapılmadan temas eden MAZLUM-DER gibi birkaç yapının varlığı, Uşşak'ın çerçevesini çizdiği geniş kitlelerin bu konudaki temkinliliğini/duyarsızlığını örtmeye yetmez.
Bu olguyu bu kadar keskince ortaya koyduktan sonra "Ama bir sor neden?" faslına geçmek gerekir. Bana kalırsa sebep, her dindarın içinde bir "milliyetçi" saklamasıyla açıklanamaz ya da milliyetçilik dile geldiği kadar kolay değil, oylumlu, tezahür biçimleri üzerinde durulası, düşünülesi bir şeydir.
Mütedeyyin/muhafazakâr kitlelerin en başta "anadil" sorunuyla ve genel olarak Kürt meselesini oluşturan diğer taleplerle empati kurmakta zorlanmaları ve gecikmelerinin nedenlerini düşündüğümde şunları görüyorum:
1) Zaman Gazetesi'nden Bülent Korucu'nun da mealen ifade ettiği şekilde, dindarların inanç eksenli taleplerine sistem tarafından şedit karşılıklar alması. Dindarların, kendi "devrim mağduriyetleri" ve mazlumlukları ile baş etme çabalarının kendilerine yetip de artması. Ulus devletin ve "makbul vatandaş"ın inşa sürecinin ivme kazandığı yıllar boyunca Yozgat'ta, Erzurum'da şapka giymediği için infaz edilen; Kur'an-ı Kerim'i gizli okumak, dini kitapları yakalatmamak için gömerek saklamak zorunda olduğunu bilen dindarların gündemini ağırlıklı olarak kendi inanç hak ve özgürlüklerinin oluşturması, hatta hayatta kalma derdinin ağır basması. Baskıların esnemesi ama hiç dinmemesi, 28 Şubat ile zirveye ulaşması ve devamı. Dindarların "Bizimki dışında mağduriyetler de var" durumunu idrak edecek görece bir esnekliğe yeni yeni kavuşuyor olmaları.
2) Kürt siyasi hareketinin gerek PKK bünyesi gerekse PKK öncesi yapılanmasının ağırlıklı olarak sol tandanslı, Marksist-Leninist bir hareket olarak teberrüz etmesi. Kendisine dindarım, muhafazakârım ya da müminim diyenin ise otomatikman kendisini "sağ"da bulması. Sağ ve solun Türkiye'de yanlış kerterizler üzerinden tanımlanıp ayrışması, iki blok arasındaki düşmanlığın sürekli perçinlenmesi, "Kürtlerin ıstırabı"nın solun, "inanç özgürlüğü" mücadelesinin ise sağın bagajında kalması.
3) Ne kadarının paranoya ne kadarının müstakbel tehlikeleri haiz olduğu yakın zamanlara kadar tartışılmış olan "Sevr", ne kadarı zafer ne kadarı hezimet; hâlâ tartışılan "Lozan" ve travmalarının, Osmanlı'nın düşürüldüğü zilletin, Balkanlar'daki, Ortadoğu'daki toprak kayıplarının "Osmanlı" bakiyesi muhayyileyi "bölünme" ve "yeni kayıplar" korkusu bakımından fazlaca hassas kılması. "Kürtlerin ıstırabı"nın ise kolektif hakları; bölünme ve bağımsızlık gibi ihtimalleri de içeren bir paketle gelmesi ya da bu ihtimalleri ima etmesi.
4) Milli Görüş çizgisi, Nur camiası ve tasavvuf eksenli yapıların, yani ana akım İslami ekol ve yolların "Darü'l Harp" mantığına ve "cihat koşullarının olgunlaştığını" varsayan istisnai akımlara, yani çok küçük bir İslamcı azınlığa nasıl sırt çeviriyorsa, siyasi ve sosyal talepleri için silahlı mücadeleyi meşru sayan Kürt yapılanmasına da doğal olarak sırt çevirmesi. Buna rağmen 80'lerin ikinci yarısı ve 90'larda vuku bulan kimi faili meçhul cinayetlerde "irtica" adı altında İslamcıların adres gösterilmesi. Bu gerekçe üzerinden ana akım İslami eğilimlerin dahi hayat alanının daralmış olması. Kendi tepesine asılmış "sistem dışı irticai tehlike" yaftasıyla uğraşırken, ıstıraptan dağlara çıkan "diğer tehlike"nin, nasıl o hale geldiğiyle, saikleriyle meşgul olma imkânını bulamaması.

Bunlar belirli bir noktaya kadar, belirli bir döneme kadar mazeret teşkil edebilir. Ama bugün için değil. Cemal Uşşak'ın özeleştirisi haklı ve yerinde, yüzleşme kaçınılmaz. Aksi takdirde dindarlar, bilhassa Türk Müslümanlığı, o "muhafazakâr çoğunluk", yani silahlı mücadele içinde yer almamış olmakla beraber kendi dilinde okumak, kendi dilinde yazmak isteyen ve dindarlık itibarıyla "bizi" beş artı beşe katlayan Kürt kardeşlerini kaybedebilir.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp