Top
Nihal Bengisu Karaca

Nihal Bengisu Karaca

nbkaraca@htgazete.com.tr

18/09/2009

Sel gelebilir, Cem çıkabilir

BİR arkadaşım, Cem Garipoğlu'nun kurs öğretmeni olduğunu söylediğinde doğal olarak ilk sorum, "Nasıl bir gençti?" olmuştu. Anlattıklarından anladığım, Cem Garipoğlu'nun çok değil daha bir yıl önce, "Merhaba ben Cem, seni çok sevicem" tadında bir genç olduğuydu. Racon kesmeyi demode bulan, onun yerine poz kesmeyi trendy sayan bir kuşağın, üstüne bir de sınıfsal imtiyazlarla donatılmış hali. Ama her halükârda normal bir genç. Gitar öğrenmek, video ve bilgisayar oyunları oynamak, kötülüğe ilgi duymak gibi bildiğin zamane hasletlerine sahip, bildiğin yeniyetme.
Devamı bilmek dahi istemeyeceğimiz kadar karmaşık geldi ama. Cinayet işledi, ortadan kayboldu ve aylarca gizlendi, derken teslim oldu. Şimdi yeni bir hikâye başlıyor.
O hikâye ortalığı kasıp kavurmadan, başımızı iki elimizin arasına alıp düşünmek zorunda olduğumuz şeyler var.
* Ellerinde gitarlarıyla poz kesen 17'lik çocuklar nasıl oldu da kızları kesmeye başladılar, nasıl oldu da ilkokul öğrencileri, uyurken annelerini öldürür hale geldiler? Durup düşünmek lüzum eder. "Genciz, özgür olmak isteriz" mottosuna geçiş üstünlüğü vererek ebeveyn denetimini işlevsiz bırakan pedagojik tutum sorgulanmalı.
"Aile büyüğü"nün kafadan "moruk" derecesine indirgenip yekten "kaka" bir şey olarak kodlanması, örf ve gelenek gibi tecrübesiz insanları hizaya sokan; savrulmalarını engelleyen değerler sisteminin "sıkıcı şeyler" kategorisine alınarak aşağılanması, her dem olumsuz imalarla anılan "mahalle" kavramının çaptan düşmesi ve düşürülmesi gibi etkenler üzerinde yeniden kafa yorulmalı.
Anne, baba, akraba, öğretmen, hoca, mahalle ve bilumum "ihtiyar heyeti" geri çekildiğinde, oluşan boşluğun "Bu yıl yoldan çıkın!" gibi gençlere hitap eden giysi markalarının sloganlarıyla dolduğunu hatırlamalıyız.

* * *

* Modernitenin kadınlara ezberlettiği kalıpların, hayat tehlikesiz bir yermiş, dikensiz bir gül bahçesiymiş; kaba kuvvet denilen çirkin şeyle karşılaşmak imkân dahilinde değilmiş, çünkü artık herkes medeniymiş gibi yapması nasıl bir hayal ürünüdür, bu tutum bir gerçekliğe tekabül ediyor mu, düşünmek lazım.
Zira "normal hayatta" canavarlar ve melekler diye iki ayrı kategori yoktur; gerçekte her insan değişen dozlarda biraz canavar, biraz melektir, bu iki melekeden hangisine meylettiğine bağlı olarak yücelir ya da alçalır. Uzun ya da mutlu bir yaşam da, kısa ve dramatik bir sona maruz kalmak da karşılaştığımız insanların hangi anına denk geldiğimiz ve hangi tarafını tetiklediğimizle ilgili olabilir. Modern tasavvurun sunduğu pembe güvenlik yanılsamalarını bir kenara bırakırsak, selden ölmeyenin Cem'den ölebilme ihtimali gayet yüksektir "normal hayatta"...
* "Çocuk" nedir sonra? 18 yaşından bir ay önce çocuksun, bir ay sonra yetişkinsin. Arada nasıl bir "aydınlanma" gerçekleşiyor da bu zaman zarfının hayati tezahürleri oluyor; bu mutabakatın ölçüsünün dayanağı bilimsel midir, 19. yüzyıl Avrupa'sının sosyal gerekçeleri midir, tartışılması lazım.
İçimden geçeni söyleyeyim; "büyümeyen insan" yetiştiren modern toplumun söz konusu genç erişkini için ağırlaştırılmış müebbet hapsi nasıl ağır buluyorsam, çocuk olduğundan bahisle 12-13 yıla mahkûm edilmesini de o denli hafif buluyorum. Çünkü bana göre 17 yaşındaki bir insan "çocuk" değildir... Çünkü "aslında" bilim de bilir ki, iyi ile kötüyü ayırma yetisi, daha erken bir yaşta oluşur. Cem ve yaşıtlarının sorunu, iyi ile kötüyü ayırt edememek değil, kötülüğe duyarsızlaşma sorunudur.
* Tam da bu noktada kültürel arayüzlerin handiyse bir kötülüğe teşvik dili kurmuş olmasının payını unutmamak, "Yaşasın kötülük!" diyen nakaratların, "Şeytan ayrıntıda gizlidir" gibi entelektüalizasyonların etkisini tartmak gerekiyor; "ahlakçı" gibi görünmek, "moruk" muamelesi görmek pahasına...

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp