Top
Nihal Bengisu Karaca

Nihal Bengisu Karaca

nbkaraca@htgazete.com.tr

16/08/2009

Erkek erkeğe açılım...

GEREK Başbakan'ın gerekse Cumhurbaşkanı'nın gezileri hem gazetelerin birinci sayfaları hem de köşe yazarları açısından bereketli sonuçlar doğuruyor; söz konusu geziler belli başlı konularda hükümetin nabzını tutmak açısından önemli fırsatlar yaratıyor gazeteci için. Lakin bu nabzı tutmak her nedense her seferinde hep aynı kişilere nasip oluyor, özellikle AK Parti'nin ikinci iktidar döneminde Başbakan'ın ve Cumhurbaşkanı'nın etrafındaki isimlerin neredeyse "sabitlendiğini" görüyoruz.
"Fake" atanlar, yalan haber yapanlar, ifadeleri, durumları kasıtlı olarak çarpıtan bir grup erkek gazeteci elendi, geride bir grup mesafeli, soğukkanlı, temiz çalışan erkek gazeteci kaldı diyelim. Öyle bile olsa olayların hep erkekler arasında döndüğü dikkat çekici değil midir? Kadın gazetecilerin bu sürecin başında da sonunda da yer alamamış olmamaları?
Sevilay Yükselir, 14 Ağustos tarihli yazısında Cumhurbaşkanı Gül'ün Bitlis temaslarında kendisine eşlik eden gazetecilere yaptığı açıklamaların gündemi hâlâ işgal ediyor olduğunu hatırlatıyor ve açıkça bu durumu çok kıskandığını söyleyerek "Niye ben ya da biz yani kadın gazeteciler o gezilerde yer almıyoruz?" diye soruyor.
Kadınların ayıp olur, hem de gazetelerimizin bu davetlere mazhar olabilen bıyıklılarıyla yarışmaya çalıştığımız gibi tatsız bir izlenim oluşur, aman neme lazım, diye sormaktan çekindikleri sorunun tam da "demokratik açılım" üzerine yoğunlaşılan şu dönemde sorulması gerekiyor. Çünkü demokratik açılım dediğimiz şey sadece farklı etnik kökenlerden gelen vatandaşların eşitliğini sağlama almayı değil, cinsiyet ayrımcılığına çözüm üretmeyi ve en basitinden bizzat ayrımcılık yapmamayı gerektirir.
Tam bu noktada, "Ey insafsız, Başbakan'ın uçağıyla Mayorka'ya gitmedin mi? Medeniyetler İttifakı projesinin ilk önemli toplantısında Zapatero ile Erdoğan'ın görüşmesini bizzat izleme şansına sahip olmadın mı?" diyecek olanlar çıkabilir. Evet, böyle "1" -yazıyla "bir"- şansım oldu. Piyangodan bir kere çıktı. "Bir" teşekkür edip, yolumuza devam edelim o halde. Durum şu: Kadın gazeteciler ve kadın yazarlar büyük çoğunlukla ya Hayrünnisa Gül ve Emine Erdoğan tarafından, yani ya bir kadın tarafından yapılan etkinliklere çağrılıyorlar, ya da konusu kadın olan organizasyonlara davet ediliyorlar. Bunlara bir de Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı'nın yaptığı organizasyonları ve kadın kollarının etkinliklerini ekleyin. Bitti.

Durum sadece Başbakan'ın ya da Cumhurbaşkanı'nın yaptığı gezilerle de sınırlı değil.
Ahmet Davutoğlu mesela, Dışişleri Bakanı olduğunda Ortadoğu'ya, Balkanlar'a, Kafkasya'ya, Moskova'ya bir dizi gezi düzenledi. Fakat bu gezilerden hiçbirinde öteden beri takip ettiğini bildiğimiz kadın gazeteciler yer almadı. Şahsen Radikal Gazetesi'nde dış politika sayfasının hem editörlüğünü yapan hem de Ortadoğu'nun ruhuna dokunabilen yazılar yazdığı için beğeniyle izlenen Ceyda Karan'ın, aynı gazetede yazan ve Ortadoğu konusundaki ilgisini uzmanlık seviyesine taşımış olan Nuray Mert'in söz konusu organizasyonlara davet edilmemesini açıklayabilecek tek bir mantıklı argüman ileri sürülebileceğini sanmıyorum. Şu meşhur Bitlis gezisinde neden Kürt meselesi üzerine epeyce kafa yormuş, yürek ağrıtmış olan Ece Temelkuran yer almamıştır, bir bahsi diğer. Aynı şekilde mevzuyu diğer kadın gazetecilere, Balçiçek Pamir'e, Mehveş Evin'e, Ayşe Özek Karasu'ya, Nagehan Alçı'ya, Özlem Albayrak'a ve bu meseleyi dert edinerek doğru zamanda doğru bir soru sormuş Sevilay Yükselir'e doğru genişletebilir ve her biri için ayrı ayrı sorabiliriz. Kuşkusuz şimdi unuttuğumuz başka isimlerle başka başka listeler de oluşturulabilir.
Tamam, bu gezilere kimin davet edileceği konusunda bir inisiyatifin rol oynayacağı kesindir. Keyfimizin kâhyası mısınız denilebilir. Fakat bu inisiyatif neden hep erkek yazarlar lehine tezahür etmektedir? Bu keyif neden hep erkek yazarlarla bölüşülmektedir?
Aklıma Aslı Aydıntaşbaş geliyor, "Ankara temsilcisi" olduğu dönemde bu türden gezilerin çoğunda yer aldığını hatırlıyorum. Sorun burada galiba, davet listesinin Ankara temsilcileri ve genel yayın yönetmenleri ile sınırlandırılıyor olmasında. Gazetelerin Ankara temsilcileri ve yayın yönetmenleri erkek olunca, devletin itibar ettiği gazeteciler de erkeklerle sınırlı olmak durumunda oluyor. Fakat bu yanlış bir kriter. İki yanlışın bir doğru ettiği de görülmüş şey değil.
Kadın meslektaşlarım adına pozitif ayrımcılık talep ediyor filan değilim. Gördüğünü ve dinlediğini en az erkek meslektaşları kadar iyi anlayabilecek ve köşesine taşıyabilecek kadın yazarlar olduğu halde, kadınlar aleyhine erkeklere tanınan pozitif ayrımcılığa itiraz etmekteyim.
Umarım ilgililer konuyu "kadın vıdı vıdı"sı deyip geçiştirme ve sulandırma yanlısı olan refiklerine aldırmazlar ve bu mesele üzerinde ciddi ciddi düşünürler.

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp