Top
Nihal Bengisu Karaca

Nihal Bengisu Karaca

nbkaraca@htgazete.com.tr

12/08/2009

Günaha davet...

BAŞBAKAN'ın salı günü yaptığı konuşma ile Kürt açılımından kardeşlik açılımına doğru bir boyut kazanan girişim, muhalefeti yumuşatacak mı bilinmez. Bu yazının yazıldığı saat itibariyle benim kafamı kurcalayan hâlâ Ümit Pamir'in geçtiğimiz cuma günü Milliyet Gazetesi'ne verdiği görüş idi. Kürtler bölünmeyi istiyor mu istemiyor mu, bir referandum ile bu tespit edilebilir ve yol haritası ona göre yapılabilir, diyordu emekli büyükelçi ve Milliyet Gazetesi yazarı Kadri Gürsel bir tabunun yıkılıyor olduğundan bahisle kutluyordu bu öneriyi.
Meselenin adının terör sorunu değil de Kürt sorunu olarak konulması oldum olası, bu adlandırmanın, "bölünme"nin "kod adı" imiş gibi algılanmasına yol açtı bu ülkede. Açılım fikrine tepki gösteren hemen herkes "demokratik açılım"ın, "Biz Kürtler olarak aslında ayrı devlet kurmak istiyoruz" anlamına geldiğine, neredeyse emin. Kuşkusuz bu yargıda PKK'nın ve onun hem siyasi uzantısı olan hem de olmayan DTP'nin epey katkısı (!) var; "demokratikleşme" ifadesini yıprattıkları, altını boşalttıkları bir gerçek ise ajandalarının uzunca bir süre bağımsız devlet kurma ülküsünü içerdiği de bir gerçek. Ancak gelinen noktada, ortada PKK ile arasına mesafe koyamıyor da olsa Meclis'te siyaset yapmak isteyen bir parti söz konusu, hadi partiyi geçelim. Ama o partiye çoğu kez kerhen destek veren bir Kürt topluğuna "yok sizin derdiniz ille de bölünmek" demek bir niyet okuyuculuğuna savrulmak olmuyor mu? Kürtlerin hatırı sayılır çoğunluğu, demokratik açılım derken, sahiden demokratik açılımı kastediyor olamazlar mı? Bu ihtimali biraz olsun dikkate almak o kadar mı zor? Demokratik hak ve özgürlükler denilince sabaha kadar konuşan ve Kürtler adına siyaset yapanlara "siyaseten" destek çıkan Kürtlerin çoğunun nicedir bölünme fikrini kendi aralarında bile zikretmediklerini, bölünme konusunda nicedir öyle iştiyaklı olmadıklarını düşünüyorum; gözlemlerim o yönde.
Tam bu safhada, "Ayrışmadan mı yanasınız, yoksa birliktelikten mi?", "Referandum yapalım" diyenleri esefle karşılıyorum. Elini taşın altına koyanları ellerindeki kirden bahisle işaretleme hevesiyle yanıp tutuşanların, zarif kelimeler ve beyaz eldivenler ile hazırladıkları bir tuzak gibi geliyor bu. Bir nevi günaha çağrı.

NAZİKÇE SABOTE ETMEK...

Ayrılma fikrinin dahi konuşulabilir olması gerektiğini savunmak, samimiyet adına doğru bir adım olabilir. Hatta tarafların eteklerindeki taşı dökmesi adına bir hayli gecikmiş bir tartışma bile olabilir bu. Fakat vaktiyle yapılması gereken bu tartışmayı, şimdi devlet nezdinde yürütülen çözüm arayışının şemsiyesi altına sokmaya çalışmak, devletin hükümetini uniter devlet anlayışına muhalefet eden gayri meşru tutum içinde göstermekle eşdeğerdir. Bunun adı, hadi açık söyleyelim, süreci "nazikçe" sabote etmektir.
Takdir edersiniz ki, Kürtlerin bir çoğunun bir tür "mantra" haline gelmiş "demokratikleşme" ile sahiden demokratikleşmeyi hatta demokratikleşme vasıtasıyla iyi ve etkin bir entegrasyonu kastediyor olabileceği bir dönemi idrak ediyoruz; böyle bir dönemde marjinal hale gelmiş bir bölünme fikrine mikrofon uzatmakta bir iyi niyet göremiyorum.
Söz konusu çözüm arayışı, üniter devleti tartışmak için değil, üniter devlet fikrinin tezahürleri nedeniyle takınılan tutumların hangi noktalarda esnemesi gerektiğinin ve bu tezahürlerin nasıl telafi edileceğine ilişkin imkânların soruşturulmasına mütealliktir. Durum bu iken ve son derece hassas davranılması gerekirken devlet put kırıcılığa soyunabilirmiş gibi yapmak son derece yanlış bir tutum. Kaldı ki "Demokratik açılım" diyen kişilere ısrarla "Yok siz devlet istiyorsunuz, sadece söylemiyorsunuz" demek, "Başörtüsü yasakları kalksın" diyen kişilere "Bizi kandırmayın, siz şeriat devleti istiyorsunuz" demeye benziyor ve tam da bu nedenle hiç inandırıcı gelmiyor.
Düşünün... Üniversitelerdeki yasaklardan rahatsız olan milyonlarca kişinin içinden kamuoyunda şeriat düzeni diye anılan bir devlet nizamını isteyen 100 kişi çıkabilir sahiden... Böyle bir topluluğa "Yasaklar bir tarafa, ama asıl meseleyi konuşalım, haydi şeriat devleti isteyenler parmak kaldırsın" demenin bir manası var mıdır? Olsa olsa o yüz kişiyi teşhis etmeye yarar böyle bir teklif. Tabii bir de, salt yasakların kalkmasından yana olanların demokratik hak ve özgürlük taleplerinin sonsuza dek akamete uğramasına! Bundan kim çıkar sağlar? Elbette o yüz kişiyi bahane ederek bütün topluluğun rejim düşmanı olarak işaretlenmesini sağlamış olan, tek renkli tek dokulu tek sesli bir kamusal alandan taviz vermek istemeyen klasik bürokrasi, klasik oligarşi...
Aynı hesapla, bir referandum ile ayrılmak isteyen Kürtlerin sayısının tespiti fikri de tabuların yıkılması filan değildir; hiçbir esneme, yenilenme ve düzelme istemeyenleri tabularına sahip çıkmaya ve o tabuları eskisinden çok daha sert bir tutumla savunmaya doğru kışkırtacak bir çağrıdır. Kürtler içindeki marjinallere ve onları mazeret göstererek aşırı tutumlar takınacak bazı güç odaklarına yapılan bir sahne daveti gibi...
Beşir Atalay'ın bir yol haritası hazırlama girişimi, Başbakan'ın "kardeşlik açılımı" ne kadar ümit verici ise, Milliyet Gazetesi'ne verdiği görüşte "referandum"dan bahseden emekli büyükelçi Ümit Pamir'in teklifi o denli ürkütücü...

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp