Top
Nihal Bengisu Karaca

Nihal Bengisu Karaca

nbkaraca@htgazete.com.tr

09/09/2009

Sözün söz ise cezan kaçınılmazdır

ÜZERİNDEN vakit geçti ama yine de yazmak zorunda hissettim. Çünkü söz konusu sorunlar halen mevcut, pek kolay sona erecek gibi de görünmüyor. O sorun Türk basınında hakaret ve yaftalama özgürlüğünün neredeyse tebrik edilesi bir şey haline gelmesi, ama "düşünce özgürlüğünün" bırakın böyle bir lükse sahip olmayı, ciddi tehdit altında olması. "Keskin şeyler söyleyenler bedeline katlanmak durumundadır" diye bir cümle vardır; bu cümlenin içeriği mevcut durumun adil olduğunu ima ediyor gibi görünse de, sanırım bahsi geçen adalet değil, realite. Zira bir Abdurrahman Dilipak'ın politik tutumları nedeniyle 19 yaşından beri hayatını kesintisiz sanıklık halinde sürdürüyor olmasının adil olduğunu söyleyemeyiz.
Gıyabında yürütülen Erkaya davasının sonucunda oturduğu eve el konulan ve şimdi çocuklarından birinin yanında kalan Dilipak'ın, "bir günde beş, haftada beş gün" yargılandığı dönemler oldu. Aleyhinde açılan davaların beş yüzden fazlası mahkûmiyet talebi içeriyordu. Hiçbirinde mahkûmiyete hükmetmek mümkün olamadı. Zira davaların çoğu, hukuk skandalı olabilecek düzeyde ve gerekçeleri akıllara seza...
Benim favorim, Dünya Sigarasız Günü'nde, "Bugün sigara içmeyin, sigara parasını MAZLUMDER ve İHH'ya verin" dediği için, tebrik edileceği yerde izinsiz yardım toplama kampanyası düzenlemekten mahkûm olduğu dava. Bu yetmemiş, yazarın cümlesinden dolayı MAZLUMDER ve İHH'nın hesaplarına da el konmuştu.
Kanımca Erkaya davasına mesnet teşkil eden "Hakkımı helal etmiyorum" cümlesinin bir hukuki sonuç doğurabilmiş olması da sadece bize has sapmalardan biridir. Bir adalet sistemi düşünün ki, kaynağını semavi olandan değil, yeryüzünden almış olsun; laiklik ilkesi gereği hakkaniyetinin ölçüsünü dünyevi mutabakatlardan alıyor olsun; dolaylı olarak yani, benim ilahi adaletle işim yok, öte dünya öte tarafın, ben dünyevi uyuşmazlıkları çözerim demiş olsun... Ancaaaak, aynı zamanda kendisini "öte tarafa havale edilmiş" bir serzenişi, bir sitemi de suç saysın!
Hani öte taraf öte tarafa aitti? Hani din ve devlet, dolayısıyla yargı işleri birbirinden ayrılmıştı? "Hakkımı helal etmiyorum" cümlesinin dünyevi bir ciheti olduğu mu sanılıyor? Siz hiç "Hakkını helal etmeyenleri araştırma komisyonu", "Helal edilmeyen hakları planlama teşkilatı", "Hakkını helal etmeyenlerin haklarını helal etmek için ödenen miktarların bütçeye getirdiği ek maliyeti tazmin protokolü" gibi şeyler duydunuz mu?
"Roni Margulies'in başına boya dökülmesi" hakeza. Ailesinin yanındayken hem de. ÖDP Genel Başkanı Alper Taş eylemi kınarken, Genel Başkan Yardımcısı Önder İşleyen, olayı "devrimci değerler" adına yapılmış "demokratik ve renkli bir eylem" olarak tanımladı. Margulies'e saldırmak için kullanılan aracın hiç değilse "renkli mi renkli, şirin tatlı bir şey" olarak gösterilmesi gülünç olmaktan öteye gitmiyor. Ben bu türden apolojetik tutumları, bahaneciliği/mazeretçiliği sağa özgü bir şey sanırdım, değilmiş.
Hiç lamı cimi yok, bir insanın üzerine, hem de yanında yaşlı ve politikadan uzak durmaya çalışan aile fertleri varken, boya fışkırtmak apaçık bir şiddet eylemidir.
Roni Margulies'e yapılan eylem açıkça bir "gözdağı" olarak tanımlanabilir. ÖDP'nin, kendisi de devrimci olan bir adamın devrimci hareketi "özeleştiriye" tabi tutmasını "değerlere hakaret" kapsamına alması da bir bahsi diğer. "Değerlerimiz, kutsallarımız her şeyin üzerinde gelir" diyebilirsiniz. Nitekim Hz. Muhammed'e hakaret ettiği iddiasıyla Salman Rüşdi aleyhinde "sembolik!" bir fetva çıkaran İran da böyle düşünüyordu. İdil Biret konserinin yapıldığı gün, "Topkapı Sarayı mukaddes bir yerdir, siz burada şaraplı organizasyon yapıyorsunuz, değerlerimize hakaret ediyorsunuz" diyen Alperenler de böyle düşünüyordu. Lakin politik ya da bir yüzü siyasete dönük olan mevzulara "değerler/değerlerimiz" gibi dinamiklerin belirleyiciliği ve tartışılamazlığı üzerinden bakmak, solculuğu değil sağcılığı, hatta milliyetçi mukaddesatçı muhafazakârlığı çağrıştırıyor.

* * *

Bir ülkede "adalet" seksen sene taraf ve taraftar olarak tezahür etmiş ve kendisini statükonun koruyucusu olarak yanlış yerde konumlandırmış ise geride kalan şeyler; partiler, kişiler ve tutumlar da ona bakarak yanlış yerde hizalanır.

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp