Top
Nihal Bengisu Karaca

Nihal Bengisu Karaca

nbkaraca@htgazete.com.tr

07/10/2011

KCK tutuklamaları ve can sıkıcı çelişkiler

KCK tutuklamaları katlanarak genişliyor. "Gayet normal, PKK'nın yaptığı onca rezillikten sonra, elbette devlet PKK'nın hem dağ hem de şehir ayağının üzerine gidecek. Hem de tüm yöntemlerle" diyebilirsiniz. Diğerleri de der ki: "Hani dağda mücadele yerine ovada siyaset yeğ tutulmalıydı? Ovada siyasetin karşılığı tutuklanmak ise insanları dağa çıkmaktan alıkoyacak nedir?" Bu sorunun da cevaplanması mümkündür. Çünkü ovada siyaset ya da siyasi mücadelenin diğerine oranla daha meşru bulunması demek, siyasi mücadele altında yasal sınırların dışına taşan eylemleri masum ve meşru hale getirmez.
Düzenlenen gösterilerin çoğunda polisle taşlı sopalı mücadeleye girişmek, dükkânların camlarını indirip içine molotof kokteyli sallamak herhalde yasaların sınırlarının epeyce ötesine taşmak demektir. Ne yazık ki bu sava karşı ileri sürülecek kelam da bitecek gibi değildir. Bölgenin kendine özgü şartları olduğunu, egemen güçle bir savaşın yaşandığını, böyle sıra dışı dönemler ve sıra dışı coğrafyalar söz konusu olduğunda kırmızı ışıkta beklemeden geçiş yapmanın tekabül ettiği olağan trafik cezalarının kesilemeyeceğini, kesilirse bunun zalimlik olacağını söyleyebilirler size.
KCK'nın ne olduğunu, hangi ihtiyaca binaen var olduğunu bir an bile unutmadan, söz konusu tutuklamaların barışa mı hizmet edeceğini, yoksa düşmanlıkların derinleşmesine mi yarayacağını sorgulamamız gerekiyor. Bize söylenen genelde KCK'nın Kürt siyasi hareketinin şehirlerdeki yapılanması olduğu. Bu tarifi reddetmemekle beraber şöyle bir cümle kurabiliriz: KCK, Kandil'in BDP'nin başına asmış olduğu bir Demokles kılıcıdır. Geçmişte DTP'nin şimdi BDP'nin, devlete entgere olup mücadeleyi "tavsatma" ve "hareketin hızını kesme" ihtimallerine karşı, PKK tarafından geliştirilmiş hem eylemci hem de denetleyici bir yapı. Nitekim, BDP'nin KCK üzerindeki gücü sınırlı iken, KCK'nın BDP üzerindeki gücü son derece etkin ve zorlayıcıdır. Lakin şöyle bir sorun var: KCK sosyal ilişkilere açık bir yapı ve bölgede yaşayan bir vatandaş, bir araştırmacı, bir barış girişimi üyesi vs. arasındaki sınır da son derece geçişken.
Elbette bölgeyi tahkim eden tek güç PKK ya da KCK değil, bölgede oy alan tek siyasi parti de BDP değil. AK Parti, seçim öncesi yürüttüğü devletçi ve Öcalan karşıtı söylemleri yüzünden kaybettiği oylara rağmen halen bölgede birinci parti. Ancak Kürtlerin örgütlenmekten, dağa çıkmaktan ve direnç göstermekten başka çaresi yoktu diyerek kerhen de olsa PKK'yı onaylayan sempatizanlar oldukça geniş bir yekûn oluşturuyor ve onlar nerede bitiyor, KCK nerede başlıyor tespit etmek çok güç. Sınır bu kadar muallak iken bu tutuklamalar nereye kadar devam edecek?
PKK'nın eylemlerinin ajanı, kolaylaştırıcısı hatta sağlayıcısı gibi çalışan KCK üyelerinin, yani aleyhlerinde ciddi deliller bulunan fertlerin tutuklanmasını ve en kısa zamanda mahkemeye çıkarılması gerektiğini düşünüyorum. Bu tutuklamalar hiçbir şekilde, kendi liderleri olan Abdullah Öcalan'ı bir uzlaşma masasında diskalifiye eden, Kürtlerin selametini değil örgütün kalıcılığını ve müstakbel kariyerini garantilemenin peşine düşen Kandil'in ölümcül eylemlerini meşrulaştırmaz. Ama gözden kaçırılmaması gereken olgu, bu tutuklama furyasında KCK skalası ya da sempatizanları içinde yer almakla beraber, silahlı mücadelenin çözüm olmadığını düşünenlerin de tutuklanıyor olmasıdır.
Belediye başkanlarının, BDP il meclis üyelerinin, çevirmenlerin, sosyologların, barış girişimi üyelerinin tutuklanması konusunda ayrıca devlete de bir soru sormamız gerekir: Bu insanları "bile" tehlikeli buluyorsan, "siyasette müzakere"yi kimle yapmayı düşünüyorsun? Kimle barışmayı düşünüyorsun? "Barışmak" için, asgari düzeyde meşru bulduğun ama senin "karşında" yer aldığı şüphe götürmez olan bir muhataba ihtiyacın var, öyle değil mi? Zaten senin gibi düşünen, zaten senin gibi inanan, zaten küs olmadığın kişilerle barışman da söz konusu olamaz sonuçta.
KCK tutuklamalarının çerçevesinin bu kadar genişlemiş olması, meselenin "şiddet" değil, "retorik" faslında kalmaya gayret eden kişileri de kapsar hale gelmesi, "Terörle mücadele, siyasetle müzakere" cümlesini teşrihe muhtaç hale getiriyor.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp