Top
Nihal Bengisu Karaca

Nihal Bengisu Karaca

nbkaraca@htgazete.com.tr

04/12/2011

Ahmet Çakar’ın ağzındaki bakla

AHMET Çakar, TV programında konu her nasıl olduysa eski IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn’a açılan tecavüz
davasına gelince, pek çok erkeğin bilinçaltını dışarı kusuverdi: Kadın istemezse erkek tecavüz edemez. Bu görüşün bilimsel bir dayanağı yok. Genital muayenede kullanılan yöntemler ve teknikler öylesine gelişmiş durumda ki, özellikle NYPD gibi teşkilatların cinsel suçlarla ilgilenen özel birimleri, tecavüz şikâyetlerinin hangisinin gerçek hangisinin intikam maksadıyla kurgulandığını vulvadaki ekimozların şeklini ve yönünü inceleyerek
ayırt edebilmekte. Bu böyle, fakat tecavüzün aslında tecavüz olmadığı, zira kadın istemezse bunun mümkün olamayacağı görüşü hâlâ yaygın. Töre ya da namus cinayetlerinin bu önkabulle yekten ilgisi var. “Kadın istemediği sürece...” düşüncesi kadın vücudundaki kasların, istenmeyen penetrasyonu imkânsız kılacak anatomik bir
engelleme sistemine sahip olduğu “varsayımına” dayanıyor. Bir anlığına bunu doğru kabul edelim. Bu varsayımı kabul etsek bile, tecavüzü gerçekleştirmeye azmetmiş erkeğin, fiziksel güç itibarıyla o kadını darp uygulayarak etkisiz hale getirebilecek, yahut öldürebilecek, dolayısıyla söz konusu anatomik engeli ortadan kaldıracak bir imkâna sahip olduğunu görebiliriz. O halde? Bu bakış açısının asıl vahim tarafı tam bu noktada başlıyor. Çakar çakmaz yanar dönerlerin aslında söylemek istediği şu: Bir kadın ölümü göze alabildiği sürece tecavüze uğramaz! Bu mantığın üstü kapalı ifade etmeye çalıştığı şey, eğer tecavüz kaçınılmazsa kadının önünde iki seçenek olduğu: Ya izin verirsin,
ya da failin seni öldürmesi ihtimaline razı olursun. İzin verdiğin sürece bu gerçekten tecavüz sayılmaz, eğer tecavüzden şikâyet edecek kadar namusuna düşkün olsaydın ölmeyi; sonu ölümle bitecek işkence ya da
muamelelere maruz kalmayı seçebilirdin! Yağmurdan kaçmak istiyorsan doluya tutul, hele bir dağılsın kafan gözün, belki o zaman inanırız diyorlar.

EN UCUZ META: KADIN HAYATI
Açıkça görüldüğü gibi bu türden erkekler için tatlı olan şey sadece erkeğin canıdır; korunmaya değer olan da erkeğin hayatı. “Baskı altındaydım” yahut “Ölüm tehdidi altındaydım” bahanesi erkeğin yaptığı her seçimi aklarken, kadın söz konusu olduğunda başka kriterler devreye girer. Mesele kadın olduğunda orada
“yaşamak/hayatta kalmak” şeklindeki insani dürtü baz alınmaz. Zira bu mantığa göre kadının hayatıyla beraber cinsel ahlakı/temizliği/iffeti tehlikedeyse “hayatı” artık teferruattır, otomatikman korunacaklar listesinin ikinci sırasına düşer. Eğer cinsel arı duruluk bağlamında bir pürüz çıkacaksa, kadından beklenen hayatını yok edecek bir darbın ya da boğularak öldürülmenin maliyet hesabına girişmeden gereğini yapmaktır. Gerekiyorsa ölmektir. Bunu yapamıyorsa, hiç değilse tecavüze uğradığı iddiası ve şikâyetiyle ortalara düşmemeli, edebiyle adabıyla
kenara çekilip yapmayı göze alamadığı o hayati seçimin suçluluk duygusuyla baş başa almalı, arınmalıdır. Mantık  budur. Böyle düşünen her erkek harekete geçecektir diye bir şey yoktur; fakat ciddi bir kalabalık oluştururlar; tecavüz eden erkeklere gizli koruma temin eden zihinsel bir duvardır bu kalabalık.

AHLAK, AHLAK İÇİN MİDİR, İNSAN İÇİN Mİ?
Bir suçtan, suçlunun değil mağdurun hayatını masaya koyarak arınma yoluna gitmiş bir ahlak anlayışı hem kendi çöküşünü hazırlar, hem de daha kötü bir şeyin, mutlak ve nihai değer kaybının; ahlak, namus gibi kavramlardan
kurtulmayı matah bir şey sananların iddialarına meşruiyet temin eder. Ahmet Çakar gibi lambır lumbur
konuşmayan ama kadın hayatı üzerinden namusçuluk oyununa üstü kapalı onay veren erkekler, kadınlarda yarattıkları güvensizliğin ve ontolojik yaralanmanın boyutlarını kavrayıp gereğini yapmış olsalardı, çoğu “laik” olan yüksek eğitimli ve entelektüel kadının “gelenek” ile bağı böylesine keskin bir şekilde kopmuş olmazdı.

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp