Top
Murat Bardakçı

Murat Bardakçı

mbardakci@htgazete.com.tr

28/03/2011

Cumhuriyet tarihçilerimiz

TÜRK Tarih Kurumu'nun Başkanı Prof. Dr. Ali Birinci ile, önceki gece bizim Tarihin Arka Odası'nda saatlerce sohbet ettik.
Tâââ lise günlerimden tanıdığım Ali Birinci, neredeyse 40 senelik dostumdur. Türkiye'de kitabı, özellikle de nâdir kitapları en iyi bilenlerdendir ve hayatı kitap toplamakla geçmiştir. Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu'ndan boşalan Tarih Kurumu'nun başına onun getirilmiş olması hem çok iyi bir seçimdir, hem de tarih yayıncılığımız bakımından büyük şanstır; zira kitap çıkarmaktan başka bir şey düşünmediği için mesaisini sadece bu işe sarfetmektedir.
Programdan saatler önce buluştuğumuz Prof. Birinci, yaptığımız sohbet sırasında, sıkıntılarının başında Cumhuriyet dönemi tarihi konusunda yayınlanacak eser bulabilmenin geldiğini söyledi. Kitap yazmalarını istediği hocalardan çoğunun "vakitleri olmadığı" gerekçesiyle talebini reddettiklerini, oturup çalışmak istemediklerini anlattı.
Yani, nazik bir dille "Maalesef, çoğu tembel" demek istiyordu...
Ama, Prof. Birinci'nin temas etmediği çok önemli bir başka mesele daha var: Cumhuriyet tarihi uzmanlarımızın bir kısmının okur-yazar olmamaları, yani eski harfleri bilmemeleri...

ARADA SENELER VAR!
"Cumhuriyet tarihçisinin eski harfleri bilmesine ne gerek var? Modern Türkiye'de sadece Lâtin alfabesi kullanıldı" diye düşünmeyin! Zira, Cumhuriyet 1923'te kurulmuştur ama yeni rejimi ilân eden Ankara Meclis'i 1920'de açılmıştır, harf inkılâbının tarihi 1928'dir ve Türkiye, Cumhuriyet'in ilk beş senesinde eski harfleri kullanmıştır.
Bu tarihi, Meclis'in açılışına, hattâ Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'dan hemen sonra başlattığı çalışmalara ve kongrelerin yapıldığı döneme götürdüğümüzde 1919'a gidersiniz. Türkiye'de bu dokuz sene boyunca herşey ve bütün kayıtlar eski harflerle, yani Osmanlıca'dır.
Bir Cumhuriyet tarihçisinin eski harfleri bilmemesi, o tarihçinin uzmanı olduğunu iddia ettiği dönemin ilk yıllarındaki belgeleri okumaktan âciz olması demektir ve böyle bir acz, ayıptan da öte, hiçbir şekilde kabul edilemeyecek bir zaaftır!
Eski harflere âşinâ olmayan bir Cumhuriyet tarihçisinin ne yapacağını, daha doğrusu ne yapamayacağını hiç düşündünüz mü?

HA KADEŞ, HA SAKARYA
Herşeyden önce, yeni devletin kuruluşu ile ilgili hiçbir belgeyi okuyamaz, sadece bakar, bakar, bir daha bakar ve mutlaka bir iş yapmak istiyorsa o evrakı okuma-yazma bilenlere okutmak zorunda kalır, yani değirmeni taşıma su ile döndürmeye çabalar. Yalnızca kuruluş dönemine değil, Cumhuriyet'in temellerini teşkil eden bazı devrimler ile ilgili bilgilere ve kayıtlara da nüfuz edemez, o günlerin bırakın elyazısı ile olan evrakını, gazetelerini bile okuyamaz. Atatürk'ün ve devletin diğer kurucularının 1928'e kadar kaleme almış oldukları hiçbirşeyi kullanamaz, kongreler dönemine ve Millî Mücadele'nin ortaya çıkışına ait ne kadar kayıt varsa, ona Japonca gibi gelir! Okuma-yazma özürlü olduğu için arşivlere gitmesinin zaten lüzumu yoktur; Kurtuluş Savaşı'nın İnönü, Sakarya ve Büyük Taarruz gibi en önemli muharebeleri ile Kadeş Savaşı arasında onun için hiçbir fark bulunmamaktadır, zira eski harfleri de bilmemektedir, çivi yazısını da...
Bu durumdaki bir Cumhuriyet tarihçisinin yapabileceği sadece iki iş vardır: Ya içerisinde bol "lâf" olan boş eserler karalamak, yahut hiçbirşey yapmamak!
Cumhuriyet tarihçilerimizin çoğu şimdi maalesef bu ikinci faaliyeti tercih ediyorlar, Prof. Ali Birinci üstadımızın eser yazmalarını istediği hocalar ise, rehaveti!

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp