Top
Murat Bardakçı

Murat Bardakçı

mbardakci@htgazete.com.tr

22/03/2010

Ermeni meselesinde belge devri artık bitmiştir!

HABERTÜRK TV’deki “Tarihin Arka Odası” programında, iki hafta ardarda 1915 olaylarını konuştuk.
Her iki program da sabahlara kadar devam etti ve program sırasında ve sonrasında onbinlerce seyirciden mesajlar geldi.
Yollanan mesajların tamamını okumama imkân yoktu ama göz gezdirebildiklerimin bir gerçeği apaçık ortaya koyduğunu gördüm: Seyircinin tamamına yakın kısmının, dolayısı ile de Türkiye’nin, 1915 meselesini maalesef bilmediğini...
Ama kabahat onlarda değil, suçlamalara cevap vermekle görevli olanlardaydı. Çok basit şekilde ifade edeyim: Biz, tehcir meselesinin “soykırım” diye isimlendirilmeye başlandığı 1980’lerden itibaren Türkiye’yi suçlayanlara hitab etmek yerine kendi kendimize konuşmaya çalıştık. Etrafımızdaki, şiddeti gün geçtikçe artan suçlamalara karşılık vermek yerine kendi vatandaşımıza propaganda yaptık.

ŞABLON HALİNE GELDİ
Hem de nasıl! 1915 olayları döndü, dolaştı ve “Söylenenlere inanmayın, biz Ermeniler’i kesmedik, Ermeniler bizi kestiler” çerçevesinde ve Türkiye içerisinde kilitlenip kaldı; neticede soykırım iddiası dünyanın dört bir yanına yayıldı.
Diaspora, tehcirin 90. yılından, yani 2005’ten itibaren politikasını tamamen değiştirdi. O zamana kadar belgelerden bahseden, daha doğrusu kendilerinde bulunan, sıhhati kendilerinden menkul olan, herbiri Türkler’i cani ve katil gibi gösteren hatıraları, mektupları yahut yabancı diplomatların yazışmalarını kullananlar o tarihten sonra belge işini bir tarafa bırakıp meseleyi uluslararası konu haline getirdiler. Artık belgeden yahut yerel olaylardan bahsetmiyor, işi bir şablon olarak ortaya sürüyor ve maalesef kabul görüyorlar.
Türkiye, muhatap kaldığı belgeli saldırı senelerinde, aydınlatma işinde önceliği her nedense kendi vatandaşına verdiği için, dışarıya karşı mukabelede zayıf kaldı. Diasporaya cevap verme vazifesi olup bitenlerin pek farkında olmayan, lisan zorluğu sebebiyle yabancı yayınları takip edemeyen ve tasnifini seneler boyunca zaten bir türlü tamamlayamadığımız devlet arşivlerinde bulabildikleri bazı belgelerin savunma kanıtı olabileceğine inanan tarihçilere bırakıldı.

İSTİKBAL KARANLIKTIR!
Çok daha acısı, savunma mekanizmamızın bir çeşit “cesed sayma” işine dönmesi idi. Ermeni tarafı “Türkler 1.5 milyon kişiyi öldürdüler” deyip sayıyı- daha da abarttıkça, biz, “Sizin çeteleriniz de, Anadolu’nun bilmemne vilâyetinin filânca köyünde 300 küsur Müslüman’ı katletmişti” dedik. Bundan 90-100 sene önce yazılmış mektuplardan, İstanbul’daki birkaç yabancı diplomatın raporundan yahut Anadolu’daki sayısı bir elin parmaklarını geçmeyen misyonerin görüşümüzü destekleyen yazışmalarından medet umduk. Planlı ve son derece yoğun propagandalara cevabımız, birkaç kâğıttan ibaret kaldı.
Netice ise, mâlum: Gün geçiyor ve 1915 olaylarının “soykırım” olduğunu kabul eden ülke sayısı artıyor, parlamentolar soykırımı kabul ettikçe de biz elçilerimizi çekiyoruz.
Ermeni meselesi 1915’te yaşanmış yerel bir olay olma sınırını seneler önce aşmış ve soykırım iddiaları dünya çapında bir “kavram” haline gelmiştir. Türkiye bu değişimi farketmediği ve eski uygulamalarda ısrar ettiği takdirde istikbal daha da karanlıktır.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp