Top
Murat Bardakçı

Murat Bardakçı

mbardakci@htgazete.com.tr

21/03/2010

Romanlar’ı eskiden çok sıkardıkata binseler kellelerini keserdik

Bugünlerde açılım konusu olan Romanlar’ın Türkiye’deki hayatlarının geçmişte kolay olmadığını ve arşivlerimizin Çingeneler’e karşı zorunlu yaptırım emirleriyle dolu olduğunu pek bilmeyiz. Eski asırlarda şehir içinde ata binmeleri ve belli mahallelerin dışına çıkmaları yasak olan Romanlar’ın bu yasaklara uymamaları üzerine zamanın hükümdarları ferman üstüne ferman çıkartmış, hattâ “Ata binen Kıptî’yi öldürün” demişlerdi.

HÜKÜMET, Ermeni ve Kürt açılımından sonra şimdi de “Roman açılımı”nı başlattı... Açılım için geçen hafta İstanbul’da yapılan ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da katıldığı rengârenk toplantının haberlerini ve fotoğraflarını görmüş, Tayyip Bey ile Kibariye’yi birarada gösteren fotoğrafa, eminim siz de hayran kalmışsınızdır. Şimdi açılıma konu olan Romanlar’ın Türkiye’deki hayatları bir zamanlar çok zordu. Meselâ, belli semtlerin dışında yaşamaları ve şehir içinde atla dolaşmaları yasaktı. Müslüman olduklarını ispat edemeyen Romanlar, gayrımüslimlerin ödediği “cizye” denen yüksek vergiyi vermek zorundaydılar ve hapishaneler sık sık vergisini ödeyemeyen Romanlar ile
dolardı. 

GELDİKLERİ GİBİ GERİ

Devlet, özellikle de 17. yüzyıldan itibaren sınır komşusu memleketlerin vatandaşları olan Romanlar’ın Türkiye’ye gelmelerini engellemeye çalışmış ve 1800’lü senelerde Fransa ve İtalya gibi ülkelerden İstanbul’a başlayan Roman göçünün de önüne geçmeye uğraşmıştı. Avrupa bandıralı gemiler ile İstanbul Limanı’na gelen Romanlar’ın karaya çıkmalarına izin verilmez ve pasaportları olsa dahi aynı gemi ile geldikleri memlekete gönderilirlerdi. Romanlar, Osmanlı belgelerinde “Çingene”, “Kıptî”, “Puşiyân-ı Müslim”, bazen de “Şopar” diye geçerlerdi. Arşivlerimizde, Romanlar konusunda binlerce yazışma vardır. Bu yazışmaların çoğu Romanlar’ın sebep oldukları asayiş sıkıntılarıyla, geri kalanı da alınacak tedbirlerle ilgilidir. Yandaki ve aşağıdaki kutularda, 16. ve 18. yüzyıllarda İstanbul Çingeneleri hakkında zamanın hükümdarları tarafından çıkartılmış iki fermanın bugünün Türkçesi’ne nakledilmiş metinleri yeralıyor. “Roman açılımı”nın devlet bakımından aslında nasıl büyük bir değişim olduğunu, bu fermanları okuduktan sonra rahatça farkedebilirsiniz.

Fatih semti, Romanlar için yasak bölgeydi 

ÜÇÜNCÜ Mustafa, Yeniçeri Ağası’na 1762 Aralığı’nın ilk günlerinde gönderdiği bu fermanda Kıptîler’in Fatih semtine girmelerinin yasak olduğunu söylüyor ve “Edirnekapısı’ndan dışarıya adımlarını atmasınlar” diyordu: “Şerefli ve yüksek kapımda Yeniçeri Ağası olan Mehmed Ağa’ya emirdir: Allah’ın rahmetine kavuşmuş olan Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri’nin yaptırmış olduğu şerefli camiin etrafında, eskiden Kıptî tayfasından hiç kimse yoktu. Ama, 1160 (Milâdî 1747) tarihinden itibaren bahsi geçen ayfa yavaş yavaş Fatih’e gelmeye, Büyük Karaman ve Dülgerzade mahallelerindeki evlerde ve odalarda kalmaya başladılar.

HIRSIZLIK ŞİKÂYETİ

Kıptîler bu mahallelerde hırsızlık ve başka işler ettikleri için mahalle sâkinleri ışıltılarla dolu bu makama dilekçelerle başvurmuşlar ve gereğinin yapılmasını istemişlerdi. Bunun üzerine 1164 (Milâdî 1751) senesinde Kıptîler’in eski yerlerine gönderilmesi konusunda şerefli bir ferman çıkartılmıştı. Fermanda, bu kişilerin tamamının Edirnekapısı’nda eskiden yaşamakta oldukları yerlere yollanmaları ve orada iskân ettirilmeleri buyurulmuş, bu işin vakit geçirilmeden ve özenle yerine getirilmesi konusunda da İstanbul Kadısı görevlendirilmişti. Şimdi, daha önceleri Edirnekapısı taraflarına gönderilen Kıptîler’in, son zamanlarda yine Fatih’e dönmeye başladıkları yolunda haberler alıyorum. Bu fermanım eline ulaştığı anda, Fatih’e gelmiş olan kadın, erkek ve çocuk ne kadar Kıptî varsa hepsini bunların çeribaşıları marifetiyle tekrar Edirnekapısı’ndaki mahallelerine geri gönderecek, mahallelerinden ayrılmamaları yolundaki emirlerime ihtimam göstermelerini söyleyecek, gerekirse tehdid edecek ve Fatih’e gelmemelerini sağlayacaksın. Güzelliklerle ve yüceliklerle dolu olan bu emrim, 1176 senesi Cemâziyelevvel ayının ilk günlerinde yazılmıştır (1762 Aralık)”. (Ahmed Refik’in “Hicrî Onikinci Asırda İstanbul Hayatı”ndan).

Çingene sadece eşeğe veya arabaya binebilirdi

ÜÇÜNCÜ Murad, 6 Haziran 1585 tarihli fermanında Çingeneler’in şehir içinde ata binmelerinin yasak olduğunu hatırlatıyor ve bu yasağa uymayanların öldürülmelerini emrediyordu: 
“İstanbul Kadısı’na, Rumeli’deki bütün kadılara ve yükseklerin de yükseği olan şerefli kapımdaki çavuşlardan Çingene tayfasını gözetmekle görevli olan Bâlî Çavuş’a emrimdir: Çingene tayfasının at ve kısrak besleyerek her zaman yola ve şehre inerek fesatlıklar ve fenalıklar yaptıkları daha önceleri haber alınmıştı. 

KURALLARA UYMADILAR

Yaptıklarının öğrenilmesinden sonra, bahsi geçen Çingeneler’in ata binmemeleri, kısrak Beslememeleri ve gerektiğinde sadece eşeğe ve arabaya binmeleri konusunda sizlere şereflerle dolu bir emir göndermiştim. Ama, bu tayfanın göndermiş olduğum şerefli emrime hâlâ aykırı davrandıklarını haber aldım, ata binip kısrak beslediklerini, fesatlıklar ve fenalıklar yapmaya devam ettiklerini öğrendim. Şimdi yeniden buyurdum ki: Bu emrim sizlere ulaştığı vakit Çingene tayfasının hiçbir şekilde ata binmemesini ve kısrak beslememelerini sağlayacaksınız. Lâzım geldiği zamanlarda eşeğe ve arabaya binecekler, emrime aykırı davranmaktan da sakınacaklardır.

DUYARSAM, KAFASINI KESERİM

Bundan böyle bu şerefli emrime muhalefet eden Çingeneler, ata bindiklerini işittiğim anda idam olunacaklardır. Emrimi bu adamlara hiç vakit geçirmeden ilân edesiniz! 993 senesinin 7 Cemâziyelâhır’ında, yüceliklerle dolu İstanbul şehrinde yazıldı (6 Haziran 1585)”. (Ahmed Refik’in “16. Asırda İstanbul Hayatı”ndan).

Roman dilinde tedavide okunan bir büyü duası

“BÜYÜ” ve “fal” dendiğinde aklımıza ilkönce Romanlar gelir. Hanımlar, özellikle de İstanbul hanımları, geçmişte şehrin hemen her semtinde dolaşan ve bakla falı atan Roman kadınların önüne oturup geleceklerini öğrenmek istemiş, derdlerine ve sıkıntılarına karşı hoca efendilerin yahut üfürükçülerin okumaları çare olmayınca, Çingene büyücülerden meded ummuşlardır. Aşağıda Roman kültüründe çok geniş bir yere sahip bulunan cin ve peri kavramlarına örnek olarak vücutta, özellikle de yüzde çıkan şişlerin inmesi için yapılan büyüde okunan ve bazı cinlerle perilerin isimlerinin geçtiği Roman dilindeki bir dua ile duanın Türkçe tercümesi yeralıyor.

CİNLERİN ANA KRALİÇESİ

Önce, duada geçen isimler hakkında bilgi vereyim: “Urme”, Çingene efsanelerindeki perilerin ismidir. Urmeler “iyi”, “kötü” ve “soğuk” olarak üçe ayrılırlar. Mautia, Urmeler’in farelere düşman olan kraliçesidir. Bütün kraliçelerin üzerinde bir de “ana kraliçe” vardır. Küçük, kırmızı renkli bir fare olan ve duada ismi geçen Lolmişo ise bu ana kraliçenin yedinci çocuğudur ve Romanlar’ı her zaman korkutan bir cindir. İlk defa bundan 58 yıl önce, dil bilgini Hüseyin Namık Orkun tarafından yayınlanan bu dua, Roman dilinde şöyle: “Enya urme cianen / The pandel Lolmişes kamen / Taisa biyel Mautia / Yoy may kamel kurouna / Mişensa lolensa! / Mautiyake me kuvav / Mişensa yek kurauna! / Sikoven, sikoven / Mişa andre misehen / Den mange sasçaripen! / Gule deleya andro çero, mudara / Mjehes, ko andro mas / Sinye te sastyar man / Mohemedeya!” 

BOL BOL CİN VE PERİ

Müslüman Romanlar’ın okudukları duanın Türkçe’ye tercümesi ise, şu şekilde: “Dokuz Urme geliyor, / Lolmiş’i bağlamak istiyorlar / Yarın Mautia evlenecek / O, farelerden ve kırmızılardan olan çelenkleri çok sever / Mautia’ya farelerden bir çelenk öreceğim / Fareleri fenalığa vermek için acele ediniz, acele ediniz / Bana sıhhat veriniz / Ey gökteki Tanrı! / İçimde bulunan fenalığı öldür / Bana yardım et ey Muhammed!” 
 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp