Top
Murat Bardakçı

Murat Bardakçı

mbardakci@htgazete.com.tr

20/04/2011

Sağır duymaz uydururmuş

MÜZİKLE uğraşan, hattâ müzik yayıncılığı yapanların duyduklarını anlamamaları ama anladıklarını zannederek ahkâm kesmeye kalkışmaları ne kadar acı!
Böyle bir yayıncı, Tarihin Arka Odası'nda geçenlerde Yaprak Sayar'ın okuduğu ve benim tanburla refakat ettiğim bir şarkıyı dinlerken binbir çeşit vehme kapılmış. Duyduğunu anlamadığı için de uydurmuş ve Sultan Beşinci Murad'ın bir bestesini icra ettiğimizi ve eseri tanıtırken bu "tek sesli ve tek sayfalık şarkıdan" yola çıkarak Türk Müzik Devrimi'ni küçümseyen sözler ettiğimi yazmış.
Üstelik bu kadarla da kalmamış, başka işler de etmişim! Derdim demagoji yapmak, dilime malzeme ettiğim kişilerin sinirlerini bozmak ve huzurlarını kaçırmakmış. Kanalımızın, yani Habertürk TV'nin misyonuna katkıda bulunuyor, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş değerlerine bir başka yönden saldırıyormuşum. Bu beyefendi de, cumhuriyetin kuruluş değerlerine fütursuzca saldıran benim gibilere sinir oluyormuş! Anlayışa, idrake, ferâsete ve kafaya bakın, kafaya!

KULAĞA BAK KULAĞA!
Şimdi, dinlediğini anlamaktan âciz bu militan yayıncıya, şarkı meselesinin ne olduğunu yazarak anlatmaya çalışayım:
Yaprak Sayar ile o gece icra ettiğimiz eser Beşinci Murad'a değil, Hacı Faik Bey'e aitti! Çoksesli müzik militanlığı eden yazarın okuyup dinlemeye tenezzül etmeyeceği ama en yakınındakilerin bile mutlaka bildikleri ve mırıldandıkları "Nihansın dîdeden ey mest ü nâzım" yahut "Olmaz ilâç sîne-i sad-pâreme" diye başlayan çok meşhur şarkılar vardır ya, işte onun da bestecisi olan Hacı Faik Bey'e... Beşinci Murad eserin bestekârı değil, güftesinin, yani sözlerinin yazarı idi. Programda Sultan Abdülhamid'den bahsediyorduk, bu şarkı da güftesi devrik bir padişaha ait olduğu için Abdülhamid'in iktidarı sırasında yasaklanmıştı, icra etmemizin sebebi bu yasaktan söz etmekti ve bunu icradan önce ve sonra defalarca söyledim, anlayan anladı, anlamayan sabit fikirliler ise işte hâlâ böyle saçmalıyorlar!
Artık yeri gelmişken, bundan birkaç ay önceki bir yazımla başlayan ve bir çevrenin bana hâlâ sataşma bahanesi olarak devam ettirdikleri "Çağdaş Türk Müziği" konusundaki düşüncemi gayet açık ve net bir şekilde ifade edeyim:

MECBURÎ HİZMET MÜZİĞİ
Ben, "Türk Müzik Devrimi" dedikleri kavramı hiçbir zaman küçümsemedim, zira küçümsemem için önce o devrimin ortaya koyduğu eserlerin mevcudiyetini kabul etmem gerekirdi. Ama, Türkiye'de böyle bir devrimin hiçbir zaman hayata geçmediğine, bir hayal olduğuna, bir zamanlar denendiğine ve netice vermeyerek gümbür gümbür çöktüğüne inandım! Dünya çapında isim yapmış tek bir bestecimiz olmadı, sadece birkaç icracı yetiştirebildik, bunun da devrimle bir ilgisi yoktu, o kadar.
Daha da açık söyleyeyim: Çağdaş olmanın yolunun çoksesli müzikten geçtiği yâvesi artık hakikaten sıkmıştır! İsteyen istediği müziği dinler, bu sadece bir kültür ve zevk meselesidir, cumhuriyetle, çağdaş olmakla falan hiçbir alâkası yoktur. "Çoksesli müzik dinleneceeeeek, dinleeee!" gibisinden emirlerle toplumu yönlendirmeye çalışmak, ortaya bu konuda ölçüler ve kurallar koymaya kalkışmak çağdaşlık falan değil, sadece çağdışılıktır. Zevk aldığı müziği yani alaturkayı hayatı boyunca dinlemiş ve arada bir icraya da refakat etmiş olan Atatürk'ü bu işe karıştırmak ise, fırsatçılıktan ibarettir.
Türkiye'de bugün Klasik Batı Müziği'ni severek, zevk alarak ve anlayarak dinleyen bir çevre vardır. Ama, "müzik devrimimizin öncüleri" oldukları iddia edilen mecburî hizmet bestecilerinin eserlerinin bu çevrede nedense esâmisi bile okunmaz, dinlenmezler.
Çoksesli müzik militanlarımız artık sloganlarla konuşmayı bırakıp "çağdaş" dedikleri eserlere kendileri dışındakilerin neden kulak vermediğini düşünüp müziğin ideoloji değil, sanat olduğunu farkedebilseler, eminim kendileri de çok rahatlayacaklardır!

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp