Top
Murat Bardakçı

Murat Bardakçı

mbardakci@htgazete.com.tr

17/05/2010

14 Mayıs’ı unuttuk, hepimize bravo!

GEÇEN Cuma günü, demokrasi tarihimizde çok önemli yeri olan bir olayın, 1950’nin 14 Mayıs’ında yapılan ve Demokrat Parti’nin zaferiyle neticelenen ilk serbest seçimin 60. yıldönümü idi...

Böylesine önemli yıldönümünün gazetelerde ve televizyonlarda geniş şekilde yeralacağını tahmin etmiştim ama yanılmışım. Sadece birkaç köşe yazarının hatırına geldi ve 14 Mayıs’ın modern  Türkiye’nin tarihindeki yeri ile hâlâ hissedilen etkileri, yazarların köşeleriyle sınırlı kaldı, o kadar...

Gazetelerde ise 14 Mayıs’a ayrılacak yer zaten yoktu, zira sayfaları Deniz Baykal ile ilgili mâlum mesele işgal etmişti ve hâlâ da ediyor.

Haftaya Perşembe günü, iktidara gelişini unuttuğumuz Demokrat Parti’nin darbe ile devrilmesinin üzerinden tam 50 sene geçmiş olacak. O günü, yani 27
Mayıs’ı mutlaka hatırlayacağımızdan,  kimilerinin darbeyi yücelteceğinden,  kimilerinin de veryansın edeceğinden eminim.

MECLİS, YİNE O MECLİS
Tuhaflık, işte burada: Memlekete gerçek bir çok partili hayatın, yani asıl  demokrasinin geldiği günü unutuyor ama demokrasinin ortadan kaldırıldığı günü
gayet iyi hatırlıyoruz.

İşin daha da garip olan tarafı, darbenin yapıldığı günü senelerce resmî bayram olarak kutlamış olmamız...

Gençler belki bilmezler, hatırlatayım: 27 Mayıs tarihi, Türkiye’de 1963’ten 1980’deki 12 Eylül darbesine kadar “Hürriyet ve Anayasa Bayramı” olarak kutlanmıştı. Büyük Millet Meclisi, 27 Mayıs’ın millî bayram olması için hazırlanan tasarıyı 1963 Nisan’ında kabul etmiş ve darbe günü “millî bayram” olmuştu.

Kendi hukukî ve fiilî varlığının ortadan  kaldırıldığı günü kanunla resmî bayram ilân eden meclis ile o darbenin muhatabı aynı meclisti; yani kurum aynı kurumdu, sadece milletvekilleri ve sandalye oranları değişmişti, o kadar.

TAKSİM’DEKİ KASATURA
“Hürriyet ve Anayasa Bayramı” ilân edilen 27 Mayıs günü, Türkiye’de 17 sene boyunca kutlandı ama ihtilâli yaşamış ve hedef olmuş ailelere her sene tekrar tekrar  hatırlattığı büyük üzüntüler dışında halka mâlolmadı ve sadece kâğıt üzerinde kaldı. Yaşıtlarım, bu bayramdan zannedersem sadece iki şey hatırlarlar: Her 19 Mayıs’tan bir hafta sonra gelecek olan ama niçin olduğu pek anlaşılmamış olan bir tatil ve Taksim’in göbeğine dikilmiş olan bir 27 Mayıs sembolü; sekiz-on metrelik çirkin  bir kasatura... İhtilâli meşrulaştırmak, kutsamak ve belki de hatırlatmak maksadıyla dikilen kasaturanın üzerinde koskoca bir de termometre vardı ama termometrenin havanın mı, yoksa siyasi hayatın mı hararetini ölçmeye yaradığını bilemezdik.

Bu tuhaflıklara 12 Eylül’den sonra son verildi, 27 Mayıs bayram olmaktan çıkartıldı, yani bir darbenin kutlaması bir başka darbe ile iptal edildi ve  Taksim’deki o çirkin kasatura da nihayet kaldırıldı!

Ve, ilk gerçek seçimin üzerinden tam 60 sene geçmesinden sonra memleketin  hâli: Hayalimizdeki anayasayı hâlâ yazamadık, arayışımıza azimle devam ediyoruz ve gözü yaşlı bir de ana muhalefetimiz var... Lider yalanlayamadığı bir gönül macerası yüzünden istifasını verip gidiyor yahut gider gibi yapıyor ama gölgesi hâlâ korkutuyor ve “Bizi bırakma”  diye haykıran, sızlanan ve kanlı yaşlar  döken fanlarının baskısı yüzünden bir kişi bile çıkıp “Parti başkanlığına adayım”
deme cesaretini gösteremiyor!

Çok partili demokrasimizin 60. yılını geçen hafta işte böyle idrâk ettik... Ne mutlu bize!

mbardakci@htgazete.com.tr

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp