Top
Murat Bardakçı

Murat Bardakçı

mbardakci@htgazete.com.tr

12/04/2010

Şanstan nasibini alamamış bir memleket

POLONYA Cumhurbaşkanı Leh Kaçinski ile devletin birçok üst düzey yetkilisinin Rusya’daki uçak kazasında can vermeleri, tarihe modern çağların en unutulmaz facialarından biri olarak geçecek.

“Polonya” dendiğinde, hatırımıza bir zamanlar Doğu Bloku’na dahil olan, Demirperde’nin askerî gücünün karargâhına evsahipliği eden ve seneler sonra Avrupa Birliği’ne giren bir ülke gelir. Hatıraları şimdi çok uzaklarda kalan Polonya’nın, yahut bizdeki eski ismi ile Lehistan’ın birkaç asır boyunca Türkiye’nin en önemli meselelerinden biri olduğunu, hattâ Polonya uğruna girdiğimiz bazı savaşların başımıza ne büyük dertler ve felâketler açtığını ya bilmeyiz, yahut unutmuşuzdur.

Kısaca hatırlatayım: Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları, devletin güçlü olduğu yıllarda Polonya’ya kadar uzanırdı ve Polonya, başta Rusya olmak üzere, o zamanın diğer güçlü memleketlerinin iştahını kabartan bir lokma halindeydi.

Türkiye’nin menfaati, Polonya’nın yahut o zamanki ismi ile Lehistan’ın özellikle de Rusya’ya karşı bir tampon devlet halinde kalmasından, bunun için de bağımsızlığının devam etmesinden geçiyordu. Lehistan’a karşı bu yüzden defalarca sefer yaptık, bugünkü Polonya topraklarının içlerine kadar girdik ama kalmayıp döndük ve her zaman Polonya’nın bağımsızlığını muhafazaya çalıştık.

ÇÖKÜŞÜMÜZÜN İLK SEBEBİ
Lehistan ile asırlar boyunca kâh dost, kâh düşmandık. Lehler, başları sıkıştığında bizden yardım istediler, bitleri kanlandığında da mücadeleye kalkıştılar. Türk Tarihi’ndeki faciaların en başında gelen iki hadiseyi de onlar sayesinde yaşadık: Sadrazam Kara Mustafa Paşa‘nın 1683’teki Viyana kuşatmasının büyük bir hezimete dönmesinin sebebi, Polonya’nın kralı olan Jan Sobieski‘nin daha önce uğradığı yenilginin kuyruk acısı idi. Sobieski‘nin süvarileri ile Türk ordugâhını basması üzerine birliklerimiz bozuldu, berbat bir ricat başladı ve bozgun, imparatorluğun çöküşünün ana sebeplerinden biri oldu.

1699’da imzalanan ve Türk Tarihi’nin en önemli çöküş belgelerinden olan Karlofça Anlaşması’nın orijinali, halen Polonya’da muhafaza edilmektedir.

Lehistan yüzünden uğradığımız musibetler bu kadarla da kalmadı. 1768’de yine Polonya’yı işgalden kurtarmak için Rusya’ya ilân ettiğimiz savaştan da perişan halde çıktık. Savaş, iki sene sonra Çeşme Limanı’na kadar uzandı ve Çariçe İkinci Katerina‘nın amiralleri, Çeşme’deki Türk donanmasını ateşe verdiler. Hem donanmamız kül oldu, hem de binlerce levend kaybettik...

TUPOLEV İLE UÇMA İNADI
Polonya, aslında şanssız bir memlekettir... Toprakları asırlar boyunca paylaşılmış, halkı musibet üstüne musibete uğramış, en nihayet İkinci Dünya Savaşı senelerinde hem Naziler’den hem de Ruslar’dan çok çekmişler ve işgallerle katliamların en acısını yaşamışlardır. Ama inatçıdırlar, ayakta kalmayı her zaman başarmışlardır ve millî hisleri ile dinlerine olan bağlılıkları hiç azalmamıştır.

Şanssızlıklarının yanında tuhaflıkları da vardır. Avrupa Birliği’nin üyesi olmalarına rağmen cumhurbaşkanları ile devletin en üst seviyesinin hâlâ Tupolev uçakları ile seyahat etmeleri, modası geçmiş bu Rus uçaklarından bir türlü vazgeçememeleri de, tuhaflıklarının ve belki de inatçılıklarının örneğidir.

Ben, geçen günkü kazaya kadar, “Polonya” dendiğinde, Varşova’daki parlamentonun asırlarca devam etmiş olan ilişkilerimize rağmen, 2005’te

“Soykırımın 90. yıldönümü şerefine” Ermeni iddialarını kabul etmesini, hemen ardından da dışişleri bakanlarının “Etik bir değerlendirme yaptık” demesini hatırlardım.

Rusya’da meydana gelen son felâket, bence tam bir nankörlük olan bu kararı şimdilik unutturdu ve Polonyalılar’ın ne kadar şanssız olduklarını yeniden hatırlattı.

mbardakci@htgazete.com.tr

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp