Top
Murat Bardakçı

Murat Bardakçı

mbardakci@htgazete.com.tr

11/04/2011

Haydar Saltık

BİR zamanlar, dillerden düşmeyen "Sandal" diye bir şarkı vardı: "Gönlüm düşüyor çırpınarak gizli kemende / Kız sandalı kalbim gibi oynatma dümende" sözleriyle başlardı ve İsmail Bahâ Sürelsan'ın bestesiydi.
Ziraat yüksek mühendis olan İsmail Bahâ Bey, Türk Müziği'nin çok önemli bir hocası ve kendine mahsus ama güçlü bir bestecisi idi. "Güle sor, bülbüle sor, hâlimi hicranımı dinle", "Yaz günleri en tatlı hayaller gibi geçti", "O tebessüm, o tavırlar" gibi gayet meşhur bir hayli bestesi vardı. "Sandal"ı ise, bir zamanlar tıpkı marş gibi hemen her yerde terennüm edilmişti.
İsmail Bahâ Sürelsan, 87 yıllık ömrünü 1998'in 12 Nisan'ında Antalya'da noktaladı. Müziğin ciddîsini ve hakikisini yaptığı için pek medyatik değildi ve vefat haberini ertesi gün sadece birkaç saniyeliğine TRT televizyonu duyurdu. Özel kanallarda vefatının bahsi bile geçmedi, hakkında bazı gazetelerin iç sayfalarında tek sütunluk bir-iki haber çıktı, o kadar. Üstelik, bir gazetenin sanat sayfasında onun fotoğrafı diye bir başkasının vesikalık resmini bastılar.

BİR TEŞEKKÜR TELEFONU
O senelerde pazar günleri bir tam sayfa yazdığım Hürriyet'te ertesi hafta, 19 Nisan günü, İsmail Bahâ Bey'den bahsettim. Başlık "Sandalları ve gönülleri oynattı ama medyayı kımıldatamadı" idi ve yazı "Ciddî müziğin başı sağolsun" cümlesiyle bitiyordu.
Hiç unutmam, o pazar günü, öğle saatlerinde gazetenin santralinden aradılar ve "Haydar Saltık adında bir kişinin benimle görüşmek istediğini" söylediler.
Santraldeki arkadaşlara "İsimde bir hata yok değil mi?" diye sordum, "Hayır!" dediler. "Haydar Saltık... Çok nazik bir beyefendi..."
Ve, telefonu bağladılar... Arayan hakikaten Haydar Saltık idi...
Söze "Size sadece teşekkür etmek için aradım" diye başladı. "İsmail Bahâ Bey eski ve çok sevdiğim bir dostumdu. Benden yaşça büyüktü ama aramızda samimî bir ahbaplık vardı. Vefatından çok müteessir oldum ve bugün yazdığınız yazıyı okuyunca onu hatırladığınız için size bir teşekkür borcum olduğunu düşündüm" dedi.
Ne kadar şaşırdığımı tahmin edersiniz... Millî Güvenlik Konseyi'nin bir üyesinin kanun çaldığını ve bir ara İsmail Bahâ Bey'in evindeki musiki toplantılarına da iştirak ettiğini biliyordum ama rahmetli bestekârın Haydar Saltık ile yakınlığından haberdar değildim.

URFALI ŞAİRİN BEYTİ
Saltık Paşa ile İsmail Bahâ Sürelsan'ın müziği ve şarkıları hakkında konuştuk. O da "Bu güzel eserler artık neden çalınmaz oldular?" diye meraktaydı. Eserlerin artık unutulmuş olmasından bahsederken, söz İsmail Bahâ Bey'in güftesi dîvan şiirinin 17. asırdaki büyük üstâdı Urfalı Nâbî'ye ait Mâhur makamındaki bestesine geldi. Güftenin ilk mısraını, "Eğerçi köhne metâız revâcımız yoktur" sözlerini Paşa okudu, gerisini ben getirdim: "Revâca da ol kadar ihtiyâcımız yoktur"... Yani "Artık her ne kadar eski bir metâ halini almış ve pek revaç görmüyor isek de, bizim revâca ihtiyacımız zaten yoktur"...
Sonra karşılıklı nezaket ifadeleri geldi ve emekli Orgeneral Haydar Saltık ile ilk ve son görüşmem bu oldu.
Haydar Saltık, önceki gün vefat etti. Hakkında şimdi çok şeyler yazılıp söylenecek, hattâ bu iş daha cenazesi defnedilmeden başladı bile...
Birileri kusura bakmasınlar ama ben, Saltık Paşa'nın vefatını öğrendiğimde darbelerden, 12 Eylül'den yahut Konsey'den önce, bir zamanların çok güçlü bir paşasının vefat etmiş sanatkâr bir dostuna karşı gösterdiği vefayı hatırladım.
Ve, meraklıları için küçük bir ilâve: 1950'lerden sonra aruzla yazmaya devam eden şairlerin önde gelenlerinden bir albay, Nâbî'nin Saltık Paşa ile hatırladığımız bu muhteşem beytine "Yalnızlık sarayını kendimize vatan edinmemizin sebebi boşuna değildir, zira mizâcımız artık bu zamana uygun düşmüyor" mânâsında "Sarây-ı uzleti bîhûde kılmadık me'va / Zemân-ı hâle muvâfık miz'âcımız yoktur" diye çok şık bir beyit ilâve etmişti...
Şair albay, Hıncal Ağabey'in babası rahmetli Fuad Uluç idi...

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp