Top
Murat Bardakçı

Murat Bardakçı

mbardakci@htgazete.com.tr

10/03/2010

Deprem işinde Firdevsî'nin şiiri gibiyiz

BUNDAN on asır önce yaşamış olan Türk hükümdarı Gazneli Mahmud'a meşhur "Şehnâme"yi yazıp sunan İranlı şair Firdevsî'nin mânâlı bir mısraı vardır:
"Nişestend u goftend u ber-hâstend" der. "Oturdular, konuştular ve kalkıp gittiler" demektir.
Şark dünyasının edebiyatında ve tarihinde, devlet büyüklerinin çok önemli bir işin ne şekilde yapılacağına karar vermek maksadıyla biraraya gelip uzun uzun konuşmalarına rağmen hiçbir netice alamamalarından bahsedilirken, hep bu mısra kullanılmıştır: "Oturdular, konuştular ve kalkıp gittiler".
Deprem meselesi de, işte buna döndü. 1999'daki felâketin üzerinden tam 11 sene geçti. İşin uzmanı olan hocalar depremden hemen sonra siyasetçilere, yerel yöneticilere ve halka, Marmara'nın yakın geleceğinin nasıl zifirî bir karanlıkla kaplı olduğunu anlattılar.
Derken, görevleri depreme karşı tedbir almak olan idareciler birkaç ay boyunca oturdular, bol bol konuştular ve nihayet kalkıp gittiler. Bundan 11 sene önce yaşanan acılar unutuldu, sönecek hayatlar ve yanacak canlar Allah'ın inâyetine bırakıldı. Üzüntüler, ilerki senelerde meydana gelen depremler sayesinde şöyle bir hatırlanır oldu ama o kadar...
Elâzığ'da bu hafta yaşanan depremden sonra şimdi 11 yıl önceki büyük felâketi tekrar hatırladık. Ama göreceksiniz, hatıraların tazelenmesi sadece birkaç gün devam edecek ve sanki hiçbirşey olmamışcasına yine unutulup gidecek.

TEK BİR ESER VERİLDİ

İşin tuhaf tarafı, deprem bölgesi olan ve bin küsur seneden buyana salıncak gibi sallanan bu toprakları vuran zelzeleler konusunda tek bir eserin, Caroline Finkel ile Nicolas Ambraseys'in birkaç sene önce yayınladıkları kitabın dışında hâlâ derinlemesine çalışmaların yapılmamış ve bir komisyonun bile kurulmamış olması...
Arşivlerimiz, özellikle de "şer'iye sicilleri" dediğimiz eski yüzyıllara ait mahkeme kayıtları, depremler hakkında hiç mübalâğa etmiyorum, binlerce belge ile doludur. Zira, deprem büyük bir felâket olmasının yanısıra sosyal ve dolayısıyla da hukukî bir hadisedir, her deprem sonrasında felâkete maruz kalan bölgelerdeki hasar ayrıntılarıyla kaydedilmiş, bu sırada hukukî ihtilâflar da çıkmış ve iş zamanın mahkemelerine intikal etmiştir. Meselâ müştereken kullanılan ve hasarlı binaların tamiri konusunda bina sâkinleri mahkemelik olmuşlar, yağmalar yahut malzemeden çalmalar o zaman da yaşanmış ve suçlular kadı efendinin huzuruna götürülmüştür.

HERŞEYİ ÖĞRENEBİLİRİZ

Bu kayıtlar sayesinde depremin etkili olduğu bölgeleri ayrıntılarıyla öğrenmek ve ciddî bir hasar haritasına ulaşmak mümkündür. Böylelikle İstanbul'un Suriçi taraflarında meydana gelen hasarın yanısıra şehrin diğer ucunda, meselâ Tarabya'da da nelerin olduğu, depremin uzak semtleri nasıl etkilediği rahatça görülebilir.
Prof. Celâl Şengör, biliyorsunuz, beklenen Marmara depremi için "Geliyor, hem de çok fena geliyor, derhal tedbir almamız lâzım" diye en çok konuşan, hattâ senelerden buyana bas bas bağıran hocaların başında gelir. Prof. Şengör, Habertürk televizyonunda geçenlerde yaptığımız Tarihin Arka Odası'na telefonla katılmış ve tarihçilerle deprem uzmanlarının mutlaka biraraya gelmeleri gerektiğini söylemişti. Hattâ koordinasyon noksanından da bahsetmiş, tarihçilerin 1999 sonrasında bu konuda yaptıkları çalışmalardan deprem hocalarının haberdar bulunmadıklarını anlatmıştı.
Belki ümidsiz bir hayaldir ama tekrar söyleyeyim: Arşivlerimiz eski asırlarda meydana gelmiş olan depremlerin ayrıntılı kayıtlarıyla doludur. Tarihçilerle sismologların ve jeologların bu kayıtlar üzerinde beraberce çalışmaları sayesinde gelecekteki felâketlere karşı alınabilecek tedbirlerle ilgili olarak çok önemli istatistiklerin çıkartılması da mümkündür.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp