Top
Murat Bardakçı

Murat Bardakçı

mbardakci@htgazete.com.tr

09/05/2010

Zanpara politikacının, 3. Mustafa'yı örnek alıp iyi bir p...k bulması şarttır

ZANPARALIK, özellikle de evli erkeğin zanparalık etmesi dinlerde günah, geleneklerde de ayıp ve yasak olmasına rağmen,mâlum, her zaman vârolmuştur.

Ama, bu işi yapacak olan kişi şöhret sahibi, özellikle de tanınan bir politikacı ise, Sultan Üçüncü Mustafa’yı örnek almak ve başına bir iş gelmemesi için kendisine çok iyi bir p......k bulmak zorundadır. Profesyonel bir p......k hemiyi ve kalitelimal teminine yarar; hem de mâlum işin yapılabileceği güvenilir mekânlar bularak yakalanma, baskına uğrama, dolayısiyle de rezil olma ve çok daha önemlisi evdeki hatunun şerrine uğrama gibisinden tehlikeleri ortadan kaldırır.

Tarihimizde, bu işin nasıl yapılması gerektiğinin en güzel örneğini, Sultan Üçüncü Mustafa vermişti. Haremi sâkinlerinin adedi bakımından gayet zengin olan Üçüncü Mustafa zanparalıktan bir türlü usanmamış ama sahip olduğu büyük güce rağmen hanımlarından yine de çekinmiş vemaceralarının işitilmesi hâlinde başına mutlaka birşeyler geleceği endişesi ile kendisinemükemmel bir p......k bulmuştu: Sadrazamını, yani devletin kendisinden sonraki en güçlü adamını...

KAPIYI PADİŞAH AÇTI

Üçüncü Mustafa, tahta 1757’de çıkmış ve 17 sene padişahlık etmişti. Adilşah, Aynülhayat ve Mihrişah adlarında üç karısı ve düzinelerle cariyesi olmasına rağmen gözü hâlâ dışarıda idi, gönlünü günün birinde Rif’at adında genç bir kıza kaptırmıştı ama karılarının şerrinden korktuğu için Rif’at’i saraya bir türlü getiremiyordu.  

Rif’at ile beraber olabilmenin yolunu, genç kızı hizmetlerinin görülmesi için yanına saraydan bir cariye katıp sadrazamın konağına göndermekte buldu ve kız ile konakta geceleri gizlice buluşmaya başladı.

Sadrazam ise, hükümdarın p......kliğini yapma işinde yalnız değildi, hanımı ve kızı da mükemmel şekilde muhabbet tellâllığı etmekteydiler. Bu kaçamaklar, Üçüncü Mustafa’nın canına günün birinde tak etmiş olmalı ki, Rif’at’ı saraya getirtmeye karar verdi. Haremine alıp dördüncü hanımı yapacaktı ama hâlâ endişe içerisindeydi: Rif’at’ın gelişinden ya öteki kadınlar ve cariyeler de haberdar olurlar ve bir iş etmeye kalkarlarsa? Rif’at, saraya gecelerin birinde kullanılmayan bir kapıdan alınarak gizlice sokuldu, hattâ kapının kilidini de yine gizli bir şekilde bizzat padişah açtı. Operasyon, hükümdar ile sadrazamarasında günler süren yazışmalardan sonra yapılmış ve muhtemel tehlikeler bertaraf edilmişti. Üçüncü Mustafa zamanında sekiz sadrazamişbaşına geldiği ve Rif’at kadın ile ilgili yazışmaların hiçbirinde de tarih bulunmadığı için, padişahın p......kliğini yapan paşanın kim olduğunu maalesef bilmiyoruz.

29 SENE SONRA ÖLDÜ

Padişah, saraya işte böylesine maceralı şekilde getirtebildiği Rif’at’a nikâh da yapacak, genç kadın “Dördüncü Kadın” olacak, kocasının 1774’teki vefatıyla dul kalmasından sonra 29 sene yaşayacak ve hayata 1803 senesinin Ramazan’ında veda ederek Haydarpaşa taraflarına defnedilecekti. Üçüncü Mustafa’nın günümüzün politikacılarının da ders almalarını gerektiren bu tedbirler paketinin hikâyesini, rahmetli Çağatay Uluçay’ın bundan yarımasır önce Topkapı Sarayı Arşivi’nde bulduğu belgelere dayanarak yaptığı bir yayından naklettim. “Saraya kız getirme” operasyonunun belgeleri de, aşağıdaki kutuda yeralıyor.

Ve, şimdiden küçük bir hatırlatma: Bazı okuyucularımın bizde “zampara” diye bilinen sözü “zanpara” şeklinde yazmamla ilgili olarak mesajlar yollayacaklarını tahmin ediyorum, böyle yazmamın sebebini söyleyeyim: Kelimenin aslı Farsça’da “kadın” ve “düşkün olan kişi” mânalarına gelen “zen” ve “perest” sözlerinden meydana gelmiştir, yani “zenperest”tir. “Zenperest”, Türkçe’ye “zanpara” diye geçmiş, sonraları bozularak “zampara” olmuştur ama doğrusu yazdığım gibidir.

CHP için eski bir seçim hicivi: ‘Merkezden konan aday, Meclis’e girer’

MÜKEMMEL bir alaturka kemanî olan ve besteleri de bulunan Asım Dirim, tıp doktoruydu. 1912’de doğdu, uzun seneler Ankara’da, Sağlık Bakanlığı’nda çalıştı. Yahya Kemal’in meşhur “Sessiz Gemi”sini Hicaz makamından bestelemişti. Ne zaman vefat ettiğini öğrenemedim, zannedersem 70’li senelerin sonu veya 80’lerin başı olmalı... Ben, Asım Dirim ile Ankara’da, 1974’te bir musiki meclisinde tanıştığımda daha 20 yaşımda bile değildim. O gün hem müzik, hem de çok güzel bir sohbet olmuş, Asım Bey hatıralarını anlatmış ve hiç unutmuyorum, çok gülmüştük. Anlattıkları arasında, 1950’li senelerde Cumhuriyet Halk Partisi’nden milletvekili adayı olmak istemesi üzerine yaşadığı bir hayal kırıklığı da vardı.

DOKTOR, VETO YEDİ

Asım Dirim, bir ilden adaylığını koymuş, isminin Genel Merkez’in  hazırlayacağı son aday listesinde yeralacağını ümid ederken, birdenbire veto yemişti. Sadece o değil, daha birçok aday veto edilmiş, listeleri Genel Merkez belirlemiş ve adayların illere göre dağılımı da yine Genel Merkez’de  yapılmıştı. Aday listelerinde, Halk Partisi’nin o zamanki yönetimine yakın isimler vardı. Seçimlere bu isimler iştirak etmiş, seçmenler tarafından tanınmadıkları için tabii çoğu kaybetmiş, Meclis’e sadece Genel Merkez’in aday gösterdiği birkaç kişi girebilmiş ve seçimin galibi de Demokrat Parti olmuştu.

Dr. Asım Dirim, Genel Merkez’den veto yemesi ve Meclis’e sadece yönetime yakın olanların girebilmesi üzerine bir hiciv beyti yazmıştı: “Ehl-i namus veto ile düştü me’yus oldular / Merkezinden koyduranlar hepsi meb’us oldular”. Merak edenler için, Dr. Asım Dirim’in beytinin bugünün dili ile geniş bir açıklamasını da yapayım: “Seçimlere il listelerinden girmek isteyip adaylığını koyan namuslu kişiler genel merkezden veto yediler, seçime katılamayıp üzüntülere garkoldular.  Ama, adaylıkları merkezden konanlar, yani genel merkezin kendi kontenjanından aday gösterdikleri milletvekili seçildiler.”

Padişahtan p……gine talimat: ‘Avradı iyi saklayın haaa!’

İŞTE, Üçüncü Mustafa’nın, sadrazamı ..... Paşa’ya Rif’at Kadın’ın saraya gizlice getirilmesi için yazdığı ve şimdi Topkapı Sarayı’nın arşivinde bulunan bazı tezkereleri:

“Benim vezirim! Kızınıza ve hanımınıza, hâlen evinizde bulunan avradın  benim olduğunu söylememelerini tenbih ediniz. Vaziyet bilinmesin. Cariyelerine de kimseye birşey anlatmamalarını tenbih etsinler. Sonra, size emanet ettiğim o kızın gönderdiğim cariye vasıtasıyla saraya getirilmesini sağlasınlar. Acaba bugün mü, yarın mı gelirler? Saraya Şimşirlik tarafından gelmeleri iyi olur, zira orada hiç kimse yoktur, kapı her zaman kapalıdır ve sadece misafir geldiği zaman açılır”.

Mektubu alan sadrazam, Rif’at’ın yanında bulunan cariyenin boşboğaz bir kız olduğu ve saraya beraberce gelmelerinin mesele yaratabileceği yolunda cevap yazacak, Üçüncü Mustafa bunun üzerine bir başka talimat gönderecektir: “Benim vezirim! Rif’at Kadın’ın kimden alındığını ve kime ait olduğunu sakın ola ki kimselere söylemesinler. Soranlara ‘Bilmiyoruz, elhamdülillâh! Sadece Paşa bilir. Sorduk ama, söylemedi’ diye cevap versinler. Saraya gelmek üzere yola çıktıkları zaman buradaki Karakulak Şimşirliği’nin kapısı açık tutulacak...”

Padişah, Rif’at’ın saraya gelmek üzere konaktan ayrılmasından hemen önce sadrazama bir mektup daha yollayacak ve konaktaki hanımların Rif’at’a saraydaki yapacakları konusunda bazı tavsiyelerde bulunmaları talimatını verecektir: “Benim vezirim! Bizim Rif’at Kadın ile alâkadar olup çekidüzen veren kadınlar kimler ise onlara söyle, Rif’at’a nasihat etsinler. ‘Sarayda başka kadınlara bakma, adamının yanından ayrılma, ne isterse yap, zira o adam senin artık kocandır. Yanına sokul, ayrılma, gece-gündüz avratça hareket et’ desinler. Gerçi onlar bu işi iyi bilirler ama sen gene de bu tavsiyeleri pek yumuşak bir şekilde etmelerini de hatırlat...”

mbardakci@htgazete.com.tr

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp