Top
Murat Bardakçı

Murat Bardakçı

mbardakci@htgazete.com.tr

09/04/2010

‘Ata Dzhurt’ nedir bileniniz var mı?

KIRGIZİSTAN birbirine girdi, kendisi de halk ayaklanmasıyla iktidara gelmiş olan Cumhurbaşkanı Kurmanbek Bakıyev ortadan kayboldu, muhalefet başkenti ve dolayısıyla da iktidarı ele geçirdi ve eski dışişleri bakanı Roza Otunbayeva, “geçici liderliğini” ilân etti.

Haber, Türk gazetelerinde de geniş şekilde yeraldı; herhalde okumuşsunuzdur.

Ama, gazetelerimizin Roza Otunbayeva’nın partisinin ismini “Ata Dzhurt” diye yazmaları bilmem dikkatinizi çekti mi?

“Ata Dzhurt”un ne olduğunu anlatmadan önce, biraz “Orta Asya” kavramının bizdeki romantik geçmişinden sözedeyim.

Türkiye’nin Doğu Türkleri’ne ilgisi, İkinci Meşrutiyet sonrasında başladı. İmparatorluğun dağılmasını önlemek için önce “İttihad- ı Anâsır” yani “unsurların birliği” politikasını uygulamaya çalışan İttihadçılar, Balkan bozgunundan sonra bu politikanın bir işe yaramayacağını görünce bir ara “İttihad- ı İslâm”dan yani “İslâm Birliği”nden bahsetmeye başladılar. Dünya Savaşı yıllarında yaşanan Arap isyanı, bu hayali de yıkınca, bu defa “Turancılık” modası başladı.

ROMANTİK HAYALLER
O zamana kadar sadece işin erbâbının bildiği, Orta Asya gibi uzak diyarlarda yaşayan ve aynı soydan geldiğimiz söylenen insanların varlıklarını, geniş kitleler de öğrendi. “Kızıl Elma” yahut “Türkistan” gibisinden kavramlar önceleri romantik çağrışımlardan ibaret iken, zamanla siyasi motiflere dönüştü, 1950 sonrasında da bazı siyasi partilerin ideoloji temellerinden biri hâline geldi. O iklimlerdeki memleketlerin bağımsız olmaları, Türkçe konuşan ülkeler arasındaki sınırların ortadan kalkması, tek ve bir güçlü bir Türk Devleti’nin kurulması ve Türk dünyasında kültür birliğinin sağlanması, neredeyse parti programlarına bile girecek gibiydi.

Derken, Sovyetler Birliği yıkıldı ve Orta Asya’daki “Türkî” denilen devletler ardarda bağımsız oldular. Bizdeki bir kesim “Turan’ın yolu açıldı” diye sevince kapıldı ama kısa bir müddet sonra, 80-90 senelik hayallerin gerçeklerle pek uyuşmadığı farkedildi. Türkî devletler “Biz Türküz” falan demiyor, kendilerini ifade ederken “Özbek”, “Azerî” yahut “Kazak” olduklarını söylüyorlardı. Üstelik dillerini de pek anlamamamız bir tarafa, onlar da birbirlerinin lisanını anlamıyor, liderleri biraraya geldikleri zaman Türkçe değil, Rusça konuşuyorlardı! Din birliği de bir işe yaramayacak gibiydi, zira oralara 80 seneye yakın hâkim olan ideoloji “din” diye bir kavramın vârolduğunu yeni nesillere çoktan unutturmuştu.

“AĞABEY” OLAMADIK
Türkiye bir müddet “ağabey” rolü oynamaya, bağımsızlıklarını yeni elde etmiş olan kardeşlerine akıl vermeye falan çalıştı ama çabalar boşa gitti; zira Türkî devletlerin bazıları yeraltı kaynakları bakımından gayet zengindi ve süper güçler akıl verme yahut ağabeylik işlerini bize bırakmayıp bizzat kendileri üstlendiler. Bir ara bizi destekleyen liderleri işbaşına getirmeye, hattâ bu işi darbe düzenleyerek yapmaya çalıştık ama aklı başında olan liderlerimizin devreye girmesi üzerine, böyle tuhaflıklar neyse ki hayata geçemedi ve münasebetlerimizi özürler dileyerek düzeltebildik.

Ve, netice: Bu ülkelerde hiçbir zaman siyasî bir ağırlığımız olmadı ama işadamlarımız fırsatı neyse ki gayet iyi değerlendirdiler.

“Türkî” dediğimiz Orta Asya devletlerinden sadece siyasî değil, kültürel bakımdan da ne kadar uzak olduğumuzun son kanıtı, Kırgızistan’ın yeni lideri Roza Otunbayeva’nın partisinin isminin gazetelerimizde “Ata Dzhurt” diye yazılmasıdır.

Merak edenler için söyleyeyim: Batılı haber ajanslarından alıp “Türkçe’ye benzeyen bu kelimeler acaba ne ola ki?” diye hiç düşünmeden aynen yazmakta bir beis görmediğimiz “Ata Dzhurt”, “Ana Yurt”tur!

mbardakci@htgazete.com.tr


Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp