Top
Murat Bardakçı

Murat Bardakçı

mbardakci@htgazete.com.tr

08/04/2011

Siz önce Türkçe'yi kurtarın da!

SEÇİMLER yaklaştı ya, partiler vaadlerini sıralamaya başladılar. Vaadin yerine getirilmesinin mümkün olup olmadığı hiç önemli değil; siyasîler söyleyecekler, seçmen de saf ya, gidecek ve "Buyur, helâl olsun" diye oyunu hemen veriverecek!
Saadet Partisi'nin Genel Başkanı Mustafa Kamalak da böyle bir vaadde bulunmuş ve "Osmanlıca'nın seçmeli ders yapılacağını" söylemiş...
Mustafa Bey partisinin Elmadağ'da düzenlediği bir toplantıda konuşmuş ve "Genç nesillerimizi ecdadının tarihi ile buluşturmaya mecburuz. Bu münasebetle yüce milletimize taahhüdümüzdür: Eğitimin her aşamasında ecdadımızın alfabesi Osmanlıca seçilmiş ders olacaktır" demiş!

O KADAR HOCA NERDEEE?
Demesine demiş ama dinleyiciler arasından bir Allah'ın kulu çıkıp da "Osmanlıca alfabe gençlerin ne işine yarayacak? Diyelim ki alfabeyi öğrendiler, eski asırların resmî yazı dilini bilmeden ve öğrenmeden bu alfabeyi nerede kullanacaklar?" diye sormak gelmemiş. Üstelik hiç kimse "Okullarda Osmanlıca'yı öğretecek bu kadar çok hocayı nereden bulacaksınız?" diye de sormamış; sadece bol bol alkışlamışlar.
Ben o toplantıda olsa idim, Mustafa Bey'e "Gençler artık Türkçe'yi bile doğru dürüst konuşup yazamaz hâle geldiler. Osmanlıca'yı bir tarafa bırakın da, önce bugünün Türkçesi'ni kurtamaya çalışın" derdim...
Senelerdir her vesile ile söyledim ve yazdım: Türkiye'de entellektüel olmanın başta gelen şartı, "Osmanlıca" dediğimiz eski harfleri bilmekten geçer!
Büyükannesinin yahut büyükbabasının bundan 50-60 sene önce yazdığı mektubu okumaktan âciz olanlar ve "Dedem burada ne diyor?" diye okuma-yazma bilenlerin kapılarını aşındıranlar Batı kültürüne ve Batı dillerine istedikleri kadar âşinâ olsunlar, hiçbir şekilde entellektüel değildirler. Entellektüelin hakikisi, her iki kültüre de hâkim olan ve bundan asırlarca önce kendi dili ile yazılmış eserleri okuyup anlayabilen kişidir. Eski Türkçe bir metin ile karşılaştığında boş boş bakınıp duranların başka bir kültüre âşinâ olmaları da zaten mümkün değildir; Nâilî'yi, Şeyh Galib'i yahut Fuzulî'yi okuyup anlamayanların Shakeaspeare'den, Racine'den veya Hölderlin'den bahsetmeleri, ahkâm kesmekten ibarettir.
Dolayısı ile "Eski harfleri bilmez ama Batı kültürüne mükemmel şekilde hâkimdir" sözü bir abartmadır, böyle oldukları iddia edilen zevât benim gözümde "yarı aydın" bile değil, maalesef "cahil"dir!

DİL FAKİRİ NESİLLER
Aydınımızın vaziyeti böyle ama, meselenin daha da vahim bir tarafı daha var: Bırakın Osmanlıca'yı, artık bugünün Türkçesi'ni bile unutur hâle geldik. Anlaşılmaz, tuhaf, takır tukur garip bir dille konuşan "entel" bir kesimimiz ve merâmını iki yüz kelime ile ifadeye çalışan, yani "konuşamayan" bir gençliğimiz var!
Osmanlıca bugün üniversitelerimizin Türkoloji, Türk Tarihi ve Türk Edebiyatı bölümlerinde öğretiliyor ama ne öğretme! Eski metinleri mezunların sadece hevesli olanları okuyup anlayabiliyor, merakı olmayan öğrenci ise büyükbabasının büyükannesine yazdığı muhabbet mektubunu okumaktan âciz bir halde her nasılsa mutlaka mezun ediliyor ama diplomasına göre işin "resmen" uzmanı...
Siyasîlerimizin yapmaları gereken iş içlerine derin bir şekilde geçmişe hasret havasını çektikten sonra okullarda Osmanlıca öğretme hayallerine dalmak değil, bugünün Türkçesi'ni kaybolup gitmekten kurtaracak ciddî tedbirleri düşünmektir.
Osmanlıca'yı şimdilik bir tarafa bırakın da, önce bugünün dilini düzeltin... Eski Türkçe'ye merakı olanlar nasıl olsa bir yolunu bulur ve öğrenirler...

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp