Top
Murat Bardakçı

Murat Bardakçı

mbardakci@htgazete.com.tr

05/06/2011

‘Özerk Kürdistan’ konusundaki ilk yazışma, ‘Boş Herif’in bu mektubudur

Gündeme artık oldukça sık gelmeye başlayan “Kürtlere özerklik” konusundaki ilk yazışmalardan biri, 1920’de İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a yazılmış Fransızca bir mektuptur. İşte, Avrupa’nın “Bo Şerif” yani “Güzel Şerif” dediği, bizde ise “Boş Herif” diye tanınan zamanın Kürt liderlerinden olan Şerif Paşa’nın yazdığı mektubun bazı bölümleri...

 

Önümüzdeki aylarda, Kuzey Irak’ın Erbil şehrinde önemli bir toplantı yapılacak: “Kürdistan Genel Konferansı”...

Şerafettin Elçi’nin ifadesi ile, dört ayrı ülkede yaşayan Kürtler’in katılacağı böyle bir toplantı ilk defa yapılacak ve Güneydoğu için bir müddetten buyana telâffuz edilen “özerklik” konusu da, bu konferansta büyük ihtimalle uzun uzun ele alınacak.

Kürtler’in özerklik talebi konusunda yaptıkları bildiğimiz ilk uluslararası yazışma 1920 tarihinde İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a yazılmış Fransızca bir mektuptur ve Avrupa’da “Bo Şerif” yani “Güzel Şerif”, bizde ise “Boş Herif” diye tanınan o zamanın Kürt liderlerinden Şerif Paşa tarafından yazılmıştır.

Oldukça uzun olan bu mektubun önemli bölümlerini yayınlamadan önce, Paşa’nın tuhaflıklarla dolu hayatından bahsetmem gerekir.

Şerif Paşa, 1865’te İstanbul’da doğdu. Irak’ın Süleymaniye bölgesinden gelen ve imparatorlukta önemli vazifeler almış bir Kürt ailesine mensuptu. Galatasaray Lisesi’ni bitirdi, sonra Fransa’nın en önemli askeri mektebi olan Saint-Cyr Akademisi’nden mezun oldu. İkinci Abdülhamid’in yaverliğini yaptı, Avrupa başkentlerine askerî ataşe olarak gönderildi, 1898’de Stockholm Elçisi oldu ve İsveç’te on sene kaldı.

KÜRDİSTAN KRALLIĞI HAYALİ
Paşa, adını bu göreve tayin edilmesiyle duyurmaya başladı. Mısır’ın en zengin prenseslerinden Emine Halim ile evlendi ve karısının serveti sayesinde İsveç’te refah içerisinde, şatafatlı bir hayat sürdü. İsveç Kralı ile dostluk kurdu ve sarayda verilen özel davetlere de katıldı.

Stockholm kadınları, çok yakışıklı buldukları Paşa’ya Fransızca bir lâkap takmışlardı: “Beau Şerif” (okunuşu: Bo Şerif), yani “Güzel Şerif”...

Şerif Paşa, hayatı boyunca herşeye muhalif oldu. Bu muhalif ruhu İsveç’te refah içerisinde yaşadığı sırada da depreşti ve Sultan Abdülhamid’e karşı faaliyet gösteren İttihadçılar ile yakınlaştı. Abdülhamid iktidarının son aylarında istifa edip Paris’e gitti, 1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilân edilmesiyle İstanbul’a döndü ama bu defa İttihadçılarla kapıştı ve yeniden Paris’e yerleşti. Burada “Islahat-ı Esasiyye-i Osmaniyye” adında siyasi bir parti kurup “Meşrutiyet” diye bir de dergi çıkarmaya başladı.

Edebiyatımızın önemli isimlerinden olan Süleyman Nazif, Paşa’nın Türkiye’nin aleyhine çalışmaya başlaması üzerine “Bo Şerif” lâkabını “Boş Herif”e çevirdi, hattâ 1910’da bu isimle bir kitapçık bile yayınladı. Kapakta, eserin adının hemen altında “Stockholm eski büyükelçisi jurnalci Şerif Paşa’nın şahsı ile sülâlesinin hayat hikâyesini anlatan risâledir” sözleri vardı ve kitap bugünün Türkçesi ile “Bazı suratlar vardır ki ne kadar gizlemek istenseler de yine en çirkin çizgileri ile ortalıkta görünürler. Şerif Paşa bunlardandır ve bunların en alçak ve iğrençlerindendir” cümlesi ile başlıyordu.

Şerif Paşa’nın İttihadçı düşmanlığı sadece beş sene sürdü; 1914’te Paris’ten sıkıldı, Monako’ya yerleşti ve Monte Carlo’da bir villa satın aldı, villaya “Mon Keyif” adını verdi ve orada yaşamaya başladı. Karısının serveti ve birkaç sene önce ölmüş olan kendi babasından kalan yüklü miras sayesinde hiç sıkıntı çekmiyor, canı ne isterse yapabiliyordu.

Aradan dört sene geçti, Monte Carlo’daki tatlı hayattan bıkan Şerif Paşa bu defa çok daha başka bir yola girdi: Sıkı bir Kürtçü kesildi ve “Kürdistan Kralı” olma hülyasına kapıldı!

Birinci Dünya Savaşı sona ermiş, Osmanlı devleti savaştan yenik çıkmıştı ve artık yeni bir dünya kurulacaktı. Azınlıklar bağımsız olmak istiyorlardı.

Sevr Andlaşması öncesinde bu iş için çaba gösteren örgütlerden biri olan “Kürdistan Teâlî Cemiyeti”, Şerif Paşa’yı “Kürt delegesi” yaptı. Paşa hemen bir “Kürt Delegasyonu” teşkil edip bir zamanlar büyükelçisi olarak senelerce temsil ettiği devletten toprak koparmaya çalışacaktı. Bunun için Ermeni tarafıyla temasa geçmekte de bir sakınca görmedi ve 1919’un 11 Kasım’ında “Kürt temsilcisi” sıfatıyla Ermeniler’in temsilcisi Boğos Nubar Paşa ile bir “bağımsızlık belgesi” bile imzaladı.

RULETTE SİSTEM ARADI
Sevr’in taslağının Osmanlı diplomatlarına verildiği resmi toplantıda, galip devlet temsilcilerinin yanında Şerif Paşa da vardı.

Hayali, kurulacak Kürdistan’a “Kral” olmak, Musul’u başkent yapıp orada hüküm sürmekti. Ama oğlu olmamıştı, sadece iki kızı vardı, dolayısıyla kendisine bir veliahd tayin edebilmesi zor idi fakat Paşa bunu da düşünmüştü; “Tahtına senden sonra kim geçecek?” diye soranlara kızlarından birinden olan erkek torununu gösteriyordu.

Ama, günün birinde bu hayalinden de vazgeçti. Türk ve Fransız gazetelerine ilânlar verip “Padişahıma ve halifeme bağlıyım ve bu işi bırakıyorum” deyip bütün zamanını Monte Carlo kumarhanelerinde oynadığı rulette kazandıracak bir sistem icadına harcar oldu.

Şerif Paşa, son senelerini İtalya’da geçirdi. Krallık hevesi bir ara yeniden depreşti ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında bu defa da Birleşmiş Milletler’e mektuplar gönderdi, bağımsız Kürdistan meselesini tekrar gündeme getirmeye çalıştı ve adından az da olsa tekrar bahsettirdi ve bu tuhaf hayatı 1951’de, İtalya’da noktalandı.

Bende, Şerif Paşa’nın İttihad ve Terakki’nin ileri gelenlerine yazmış olduğu çok sayıda mektubu ve başka bazı belgeleri var. Herbiri diğerinden farklı fikirlerle dolu bu mektupları okuyunca, “Paşa bütün bu faaliyetlerinde acaba samimi mi idi?” diye düşünmeden edemiyorum.

Paşa’nın İngiltere Dışışleri Bakanı Lord Curzon’a “Kürdistan’a özerklik” konusunda gönderdiği ve bugün bazı bölümlerini bu sayfada yayınladığım 18 Ocak 1920 tarihli çok uzun mektubu da işte bu yazışmalarından biri...

 

Şerif Paşa’nın İngilizler’den mütevazi talebi: Ermeniler’e aldırmayın, oraları bana verin!

Şerif Paşa, İngiltere’nin Hariciye Nâzırı, yani Dışişleri Bakanı olan Lord Curzon’a Paris’te 18 Ocak 1920 tarihinde gönderdiği ve daha ilk sayfada Lord Curzon’un adını ve unvanını yanlış yazdığı Fransızca mektupta “Osmanlı İmparatorluğu’nu tamamen parçalamayın ama Kürtler’e özerklik verin” diye yazıyordu.

İşte, Paşa’nın tamamı yedi sayfa olan imzalı bir kopyası bende bulunan mektubunun bazı bölümleri:
“Nâzır Beyefendi,
Büyük savaş sonrasında ortaya çıkan sosyal meseleler, bu devâsâ çatışma boyunca adaletin ve hakkın zaferi için mücadele etmiş olanların, Müslümanlar’ın ve Hıristiyanlar’ın zihinlerinde pekçok düşünceler yarattı.
...Vazifelerinin şuuruna vâkıf olan Müslüman entelektüeller, o muhteşem milliyetler prensibi ile halkların kendi geleceklerini tayin kuralının İtilâf Devletleri tarafından zafere ulaşmak için temel kaide ilân edilmiş olmasına rağmen Müslümanlar’a uygulanmasının her gündeme gelişinde bir kenara atıldığını üzüntüyle görüyorlar.
... İzmir, Yunanlar tarafından işgal edildi. Türkler, Hilâfet’in merkezi İstanbul’un ve tamamen Türk olan eski başkent Edirne’nin ellerinden alınabileceği ile tehdid ediliyorlar. Kafkaslar’dan Toroslar’a uzanan, büyük çoğunluğu Kürt olan ve beş milyon kişinin yaşadığı bölgenin, azınlıktaki Türk nüfusun bile Ermeniler’den fazla olmasına rağmen bir Ermenistan haline getirilmesine çalışılıyor. Entelektüel Müslümanlar, bu gibi çarpıcı vak’aları, dinî inançlardan kaynaklanan bir düşmanlığın delili olarak değerlendiriyorlar.

BENİ SÖZCÜ SEÇTİLER
...Memleketimin hürriyet davası için şimdiye kadar verdiğim mütevazi hizmetler sebebi ile etrafıma toplanan bütün milliyetçi unsurlar, eskinin Jöntürkler’i, Araplar, Kürtler ve hattâ Ermeniler, beni özlemlerinin sözcüsü olarak seçmiş bulunuyorlar.
...İngiliz Dışişleri Bakanlığı arşivleri, her türlü şahsî menfaatten uzak kaldığıma, İngilizler’e duyduğum muhabbete ve Büyük Britanya’ya verdiğim hizmetlere pek çok belge ile zaten şahitlik etmektedir.
Bu vazifeyi üstlenirken, başarıya ulaşabilmek için Britanya Hükümeti’nin manevî ve yarı resmî şekilde güçlü desteğini bulmayı ümid ediyorum. Daha şimdiden, Türkiye’deki nüfusun dörtte üçünü temsil eden gruplar adına, Majestelerinin Hükümeti’ne gelecekte İngiliz aleyhtarı hiçbir propagandanın yapılmayacağı, Müslüman İngiliz kolonilerinde hiçbir kışkırtmaya izin verilmeyeceği ve de Türkiye’nin Panislâmist hareketlere asla yönelmeyeceği konusunda kesin teminat verebilirim.
...Haritanın, şöyle şekillenmesi gerektiğini düşünüyorum:
Mekke ve Medine, Halife’nin dini otoritesi altında bulunacak ama siyasî bakımdan bağımsız olacaktır.
Kürdistan idari özerkliğe sahip olacak, Ermenistan ise cumhuriyetini muhafaza edecek ama bir sınır düzenlemesi yapılacaktır.
Bütün azınlıkların hakkına saygı gösterilecektir.
Türkiye, Mısır ve Kıbrıs üzerindeki her türlü hakkından vazgeçecektir.
İşgal orduları, buna karşılık Osmanlı topraklarını, bu arada Türk İmparatorluğu’nun ayrılmaz parçası olan Adana ile İzmir’i ve Edirne vilâyetini de terketmek zorundadır.
Boğazlar’dan geçiş tamamen serbest olacaktır.
İmparatorluk siyasi bağımsızlığını muhafaza edecek, yalnızca malî denetimi kabul edecektir.
Kapitülasyonlar geçmişteki şekilleriyle yeniden getirilecek ama gümrük harçları ve vergilendirme konusunda istisna yapılacaktır.
Ekselânslarına ...kendilerine iletmekle yükümlü bulunduğum herşeyi açıkça yazmakla, insanlığa karşı olan görevimi de yerine getirmiş olduğuma inanıyorum.
Nâzır Beyefendi, en derin hürmetlerimin kabulünü istirham ederim.
Şerif”

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları