Top
Murat Bardakçı

Murat Bardakçı

mbardakci@htgazete.com.tr

02/05/2011

Montreux'yü okumadan konuşmak

İNGİLİZLER'in çok güzel bir sözü vardır: "İnsanlar anlamadıkları işlerle meşgul olmasalar, dünya büyük bir sessizliğe bürünürdü" derler.
Son derece doğru ve sanki bugünlerin Türkiye'sini anlatan bir söz! İnsanımız bilmediği konularda konuşmasa, yorum yapmasa ve ahkâm kesmese Türkiye hakikaten sükût içerisinde öylesine sakin, mutlu ve huzurlu bir memleket olur ki, sormayın.
Uzmanı olmadığımız bir konuda ahkâm kesmenin ve "Yuh yahu, bu işten sana ne?" dedirtecek seviyedeki saçmalıkların son örneğine mâlum "çılgın proje" tartışmaları sırasında şahit olduk.
Genç muhabir, bir çevre mühendisinden projenin çevreyi nasıl etkileyeceği konusunda
fikir soruyor ve mühendisin cevabı "Bu proje, Montreux Anlaşması'na aykırıdır" oluyor! Adam sanki çevre mühendisi değil, uluslararası hukuk uzmanı!

BU SENİN İŞİN Mİ?
Sonra, başlıyor konuşmaya: Yok efendim Montreux'de şöyle sınırlamalar varmış da, anlaşma tankerler konusunda böyle diyormuş da, Montreux ortada dururken Türkiye'nin bu kanalı
yapması son derece sıkıntı yaratırmış da, vesaire, vesaire...
İşin daha da tuhaf tarafı, bütün bunları söyleyen mühendisin Montreux'nün metnini açıp bir defa bile okumamış olması... Zira, bu dediklerinin hiçbiri anlaşma metninde geçmiyor!
Hazret konuyla ilgili-ilgisiz yahut yalan-yanlış konuşup duruyor ama soruyu soran muhabirden nedense tık yok! "Ben size projenin İstanbul Boğazı ile değil, çevre meseleleri ile bağlantısını sormuştum. Montreux hakkında gidip hukukçulardan fikir alırım. Siz kendi alanınızda bilgi verseniz" falan demiyor.
Çevre mühendisi Montreux Anlaşması'na ama anlaşmanın hakikisine değil, hayalinde uydurduğu metnine dayanarak birşeyler söylüyor ya.. Başkaları durur mu, onlarda işin içine atlayıveriyorlar, konuşuyor da konuşuyorlar ve çılgın projenin yanısıra birdenbire bir Montreux meselesidir, gündeme geliyor!
Neymiş efendim, Türkiye bu kanalı yapacak olursa Montreux nün hükümlerine aykırı davranırmış da, gemileri kanaldan geçmeye zorlayamazmışda, dolayısı ile kanaldan geçecek gemilerden para alabilmek hayalmiş de, Lozan gibi Montreux nün de çiğnenmemesi lâzımmış da, daha neler neler...
Üniversitede iken devletler hukuku dersini gördüğüm ve ders kitabımız da bu işin en
önemli hocalarından olan rahmetli Prof. Seha Meray'ın iki cildlik meşhur eseri olduğu için Montreux konusunda birkaç söz edebilirim:

BAŞKASININ YERİNE...
20 Temmuz 1936'da imzalanan Montreux Anlaşması'nın, daha doğrusu "Montreux Boğazlar
Sözleşmesi"nin tarafları Türkiye'nin yanısıra eski Sovyetler Birliği yani Rusya, İngiltere, Fransa, Bulgaristan, Avustralya, Yunanistan, Japonya, Romanya ve Yunanistan dır. Sözleşmenin asıl önemi askerî gemilerle ilgili maddelerdir ve metnin bugüne kadar yürürlükte kalabilmiş olmasını Karadeniz'e sınırı olan devletler ile olmayanlar arasında kurulan âdil denge sağlamıştır. Ticarî gemilerin geçişi ile ilgili maddeler önem bakımından askerî hükümlerden sonra gelir ve Türkiye'nin Boğazlar'da hâkimiyetini tesis edebilmiş olmasının kaynağı da Montreux'dür.
29 madde ile 15 maddelik dört ek ile birde protokolden ibaret olan Montreux'nün metnini okuyanlar, sözleşme hükümleri ile kanal projesi arasında hiçbir alâkanın bulunmadığını açıkça görebilirler. Metni okumadan ahkâm kesenler ise, "Bu iş Montreux'ye aykırıdır..."
gibisinden saçmalarlar ve günlerdir zaten saçmalıyorlar.
Kaldı ki, kanal projesi Montreux'ye hakikaten ters düşmekte ise, bunu söylemesi gereken taraf Türkiye değil, sözleşmeye imza koymuş olan ve hükümlerden istifade eden diğer memleketler, en başta da Rusya dır.
"Entelektüel", "aydın", "ilerici", "çağdaş" ve "muhalif" görünebilmek uğruna başka memleketlerin bize karşı öne sürmeleri muhtemel itirazlarını artık kendi kendimize, bizzat yapar olduk ya, bravo bize, helâââl!

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp