Top
Murat Bardakçı

Murat Bardakçı

mbardakci@htgazete.com.tr

01/08/2020

Türkiye lâiktir, lâik kalacak! Kahrolsun eyyâm-ı bâhur!

“Eyyâm-ı bâhur”, “çok sıcak günler” demektir. Kuzey Yarımküre’de Temmuz’un sonunda başlayıp Ağustos’un ortalarına kadar devam eder; o günlerde etraf kavrulur ve sıcağa tahammülü olmayan benim gibiler yanar, pişer, perişan olur.

En sıcak günler bu sene Kurban Bayramı’na tesadüf etti. Henüz tam ortasındayız, hararet ancak hafta sonuna doğru azalmaya başlayacak…

İTÜ Öğretim Üyesi Prof. Hüseyin Toros geçen gün “Bayramdan itibaren yazın en sıcak günleri yaşanmaya başlıyor. Eyyâm-ı bâhur sıcakları bayram boyunca etkisini gösterecek” deyip milleti uyardı, söyledikleri basında da yeraldı ve hemen ardından dayanılmaz sıcaklar bastırdı.

Sadece sıcaklar gelse iyi! Eyyâm-ı bâhurla beraber tepemize emsâline az rastlanan yakıcılıkta bir cehalet bulutu çöktü, üstelik hâlâ duruyor ve dağılmaya hiç mi hiç niyeti yok!

Önce, kısaca “eyyâm-ı bâhur” kavramının nereden geldiğini anlatayım:

Eyyâm-ı bâhur’un geçmişi, çok eski asırlarda geceleri hiç durmadan gökyüzüne bakan insanoğlunun yıldızların hareketinden mitolojik ve efsanevî karakterler yarattığı günlere kadar uzanır…

Yarımküremizin en parlak yıldızı, Büyük Köpek Takımyıldızı’nda yeralan iki parlak yıldızdan biri olan ve “Akyıldız” dediğimiz “Sirius”tur. Ait olduğu takımyıldızı eski asırlarda köpeğe benzetildiği için birçok kültürde ismi “Köpek Yıldızı” olan Sirius dünyanın bulunduğumuz bölgesinde Temmuz’un sonlarında doğar ve eski inançlara göre onun doğuşu ile beraber aşırı sıcaklar başlar. Mezopotamya’dan itibaren eski Mısır, Yunan, Roma kültürlerinde vârolan bu inanış İslâmiyet öncesi Arap kültüründe de yer bulmuş, hattâ Cahiliye Devri’nde bazı kabileler işi Arapçası “Şi’râ-yı Yemâniyye” olan Sirius’a tapmaya kadar götürmüşlerdir.

Kur’an’da, Necm Suresi’nin 49 âyeti olan “Şüphe yok ki, Şi’râ Yıldızı’nın Rabbi de O’dur” ifadesi, tapınmadaki bu dalâlete atıftır.

Romalılar, Temmuz’da ve Ağustos’ta yaşanan sıcaklara hararet ile Köpek Takımyıldızı arasında kurulan bağlantıdan hareketle “köpek günleri” yahut “köpekyıldızının günleri” mânâsına gelen “Dies Caniculares” demişlerdir. Eyyâm-ı bâhurun bugün hâlâ bazı batı dillerinde, meselâ İngilizce’deki karşılığının “dog days”, yani “köpek günleri” olmasının sebebi de bu bağlantıdır!

Biz ise işin içine it, köpek vesaireyi karıştırmadan “eyyâm-ı bâhur”, yani “çok sıcak günler” demeyi tercih etmişizdir…

METALSİZ YÜZMEMİZE İZİN YOKTU!

Çocukluk ve gençlik günlerinde denize meraklı olan yaşıtlarım mutlaka hatırlayacaklardır: Eyyâm-ı bâhurda denize girdiğimiz takdirde, sudan çıkmamızdan hemen sonra bazılarımızın vücudunda arada bir ufak lekeler belirirdi. Bu lekeleri denizanalarına falan bağlardık ama yüzdüğümüz yerde denizanası arayıp da bulamadığımız takdirde renk değiştirmemizin sebebini anlayamazdık.

Büyüklerimiz, bu yüzden eyyâm-ı bâhurda yüzmemizi pek istemez ama denize girmekte ısrar ettiğimiz takdirde ya baynumuza parlak metalden birşeyler asar, yahut elimize bir metal tutuştururlardı…

Bu tedbirin işe yarayıp yaramadığını şimdi pek çıkartamıyorum ama bir doktor arkadaşımın seneler sonra “O lekeler, çok sıcak havalarda deniz yüzeyine yükselen bazı mikroorganizmaların ciltte yaptıkları allerji olabilir” dediğini hatırlıyorum.

Bugünlerde eyyâm-ı bâhurun tam göbeğinde olduğumuza göre, merak edenler meraklarını denizde hemen tatmin edebilirler.

YARIM ASIRLIK AYRIKOTLARI…

İşte, binlerce sene önce Sirius Yıldızı ile ilişkilendirilen eyyâm-ı bâhur, bu son günlerde birilerine göre Türkiye’de lâikliğin karşısındaki büyük tehditlerden biri oluverdi!

Geçen gün İTÜ Öğretim Üyesi Prof. Hüseyin Toros’un “Eyyâm-ı bâhurun gelmek üzere olduğunu” açıklamasının hemen ardından, sosyal medya çöplüğünde eşinenlere gün doğdu! Bu ibâreyi hiç işitmemiş olan klavye delikanlıları derhal silâhlarını kuşandılar, yani tuşbaşı yapıp etrafa “Eyyâm-ı bâhur da ne demek? ‘Çöl sıcağı’ veya ‘kavurucu sıcak’ demek varken ‘eyyâm-ı bâhur’ da nereden çıktı?” diye mesajlar göndermeye başladılar…

Çok daha lâik, demokrat ve çağdaş ama “eyyâm-ı bâhur” sözünü hiç işitmemiş olanlar ise işi “Arap seviciliği”ne bağladılar; “Artık sıcaklarımız da Araplaştı”, hattâ “Bu söz ile süblüminal mesaj veriliyor” diye geveleyenleri bile çıktı! Hattâ, kazık kadar adamın biri “Elli yaşımı geçtim, şimdiye kadar ‘eyyâm-ı bâhur’ diye birşey işitmedim. ‘Afrika sıcağı” demek varken bu bahane ile bizi Araplaştırmaya çalışıyorlar ama Türkiye lâiktir” diye yazdı!

Yarım asrı devirmesine rağmen el değmemiş bir ot hâlinde kalmaya muvaffak olmuş böyle birine neyi nasıl anlatabilirsiniz? Kamplaşmanın uyuşturduğu bu kafalara dedelerimizden, ninelerimizden kalan “eyyâm-ı bâhur” ibâresinin bize ait folklorik bir terim olduğunu ve bu gibi ifadelerden vazgeçmenin zaten perişan hale getirdiğimiz Türkçe’yi daha da fukaralaştırmaktan başka işe yaramayacağını izah edebilmeniz ne mümkün? Bir Arap’a “eyyâm-ı bâhur” dediğiniz zaman Temmuz sonu ile Ağustos başını kasdettiğinizi anlamayacağını, “Adam bana havanın çok sıcak olduğunu söylüyor ama tuhaf bir Arapça ile…” diye düşüneceğini, zira eyyâm-ı bâhurun Arapçasının da Batı dillerindeki gibi “köpek günleri” mânâsına gelen “eyyâmu’l-kelb” olduğunu anlatabilmenizin imkânı yoktur!

Aslında “lâiklik”, “millîcilik” vesaire kavramlarının ardına sığınıp işin içine biraz komplo teorisi ilâve ettikten sonra hepsini “Arap seviciliği” sosuna bulayıp sosyal medya kahramanlığına soyunmak gibisinden ucuzluklar varken eyyâm-ı bâhur hakkında birşeyler öğrenme zahmetine katlanmaya ne gerek var ki? Atın bir tweet, gitsin!

Lâikliğin karşısındaki en büyük tehdit, “eyyâmı bâhur”dur! Türkiye lâiktir, lâik kalacak! Kahrolsun eyyâm-ı bâhur!

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp