Top
Murat Bardakçı

Murat Bardakçı

mbardakci@htgazete.com.tr

01/03/2010

Irak'ı Türkiye ile birleştirmek isteyen başbakanın damadıydı

SİZ bu yazdıklarımı okuduğunuz sırada Türk eğitim tarihinin en büyük isimlerinden ve tanıdığım en önde gelen gerçek entellektüellerden "Hocabey", yani Prof. Dr. İhsan Doğramacı, Ankara'da bir devlet töreni ile defnedilmekte olacak.
İhsan Doğramacı'nın hayat hikâyesini merak edenler, "1915'te Erbil'de dünyaya gelmiştir" ifadesi ile karşılaştıklarında Hocabey'in bir "Arap" yahut "oranın Türkler'inden biri" olduğu zannederler.
Doğramacı, bugün artık çok azı hayatta olan imparatorluk teb'asındandı, yani tam bir Osmanlı vatandaşı idi, 1915'te dünyaya geldiğinde nüfusa "Osmanlı vatandaşı" olarak kaydedilmişti. Büyükbabası Mehmed Ali Bey, "Meclis-i Mebusan" dediğimiz Osmanlı parlamentosunun Kerkük milletvekiliydi; babası Doğramacızade Ali Paşa da oranın "Emîrül-Ümerâ"sı, yani "Beylerbeyi".
Anne tarafından yine Erbil'in önde gelen zenginlerinden Kırdarzâdeler'e mensuptu. Neredeyse tamamını kurduğu üniversiteler uğruna harcadığı dillere destan servetinin kaynağı, ailesinin bir zamanlar yine oralarda sahip olduğu ve sonraları devletleştirilmekten kurtararak elden çıkartma imkânını buldukları petrol, geniş araziler ve bu arazilerin gelirleri idi.
İmparatorluk döneminde devlet adamlarının ve eyaletlerin önde gelenlerinin çocuklarının kendileri gibi önemli ailelerden kız almaları bir gelenek, hattâ iktidarın şartlarındandı. Bu geleneğe İhsan Doğramacı da uyacak ve hem Osmanlı başkentinde, yani İstanbul'da, hem de Birinci Dünya Savaşı sonrası Irak'ında çok önemli yeri olan bir ailenin kızı ile, Ayser Süleyman ile evlenecekti.
Ayser Hanım, hem anne hem de baba tarafından aslen Kafkasyalı olan ve 19. yüzyılın sonlarında Irak'a yerleşen bir aileden geliyordu. Annesi, Kafkasyalı mücahid Şeyh Şamil'in kuzeni Dağıstanlı Mehmed Fazıl Paşa'nın kızıydı. Mehmed Fazıl Paşa, askerî öğrenimini Rusya'da yapmış, Çar'ın muhafız kıt'asına alınmış, sonra İstanbul'a gelmiş ve Sultan Abdülhamid'in hizmetine girmişti. Askerlikten emekli olmasına rağmen Birinci Dünya Savaşı'nın çıkması üzerine süvari kumandanı olarak yeniden orduya dönmüş ve 1915'te Kuttülâmare yakınlarında İngilizlerle yapılan bir muharebede, 75 yaşında iken elinde kılıçla ön safta şehid olmuştu.
Doğramacı'nın kayınpederi, yani eşi Ayser Hanım'ın babası Hikmet Süleyman Bey ise, 1909'daki 31 Mart isyanını bastırdıktan sonra imparatorluğun sadrazamlığına getirilen ve 11 Haziran 1913'te bir suikaste kurban giden Mahmud Şevket Paşa'nın 30 küsur yaş küçük kardeşiydi.
Prof. İhsan Doğramacı'nın ilerki senelerde Irak'a başbakan olan kayınpederi Hikmet Süleyman Bey'in Cumhuriyet tarihimizde pek bilinmeyen ama önemli bir yeri vardır: Başbakanlığı sırasında iktidar ortağı olan Genelkurmay Başkanı Bekir Sıdkı Paşa ile beraber Irak ile Türkiye'nin bir federasyon şeklinde biraraya gelmesi için çalışmış ama çabaları İngilizler tarafından engellenmiştir.
Yakın tarihimizin bu az bilinen olayının ayrıntılarını, yandaki kutuda okuyabilirsiniz.

Kayınpederi zindana atılmış iktidar ortağı da vurulmuştu

MUSUL'daki askerî havaalanının bekleme salonunda, 1938 Aralığı'nın ilk haftasında birkaç el silâh patladı.
Kanlar içerisinde yere yuvarlanan üç kişi hemen orada can verdi... Ölenlerden biri Irak'ın o zamanki güçlü adamı Genelkurmay Başkanı Bekir Sıdkı Paşa, diğerleri de Paşa'nın koruması idiler.
Paşa, Türkiye'de Atatürk'ün vefatından sonra cumhurbaşkanlığına seçilen İsmet İnönü'yü Irak Kralı adına tebrik etmek maksadıyla Ankara'ya gidecekti.
Irak o senelerde krallıktı ve tahtta Birinci Faysal'ın oğlu Birinci Gazi oturuyordu. Memleket 1932'de İngiliz himayesinden kurtulup bağımsız olmuştu ama British Petroleum şirketinin çıkarttığı petrolün miktarı her sene daha fazla oluyor ve üretim arttıkça, İngilizler de Irak'ta eskisinden fazla söz sahibi oluyorlardı.
Bekir Sıdkı Paşa'nın Musul'da bir suikastte can vermesinden sonra, Irak tam bir keşmekeş içine girdi. Ayaklanmalar ve darbeler birbirini takip etti ve Paşa'nın katilleri bir türlü bulunamadı...
Bağdat'ta, önce bir tutuklama furyası yaşandı. Bekir Sıdkı Paşa ile beraber iktidarın ortağı olan Başbakan Hikmet Süleyman, Kral Gazi'ye istifasını verdi ve bir müddet sonra yeni rejimin güçlü adamı Nuri Said Paşa'nın emriyle tutuklandı.
Hikmet Süleyman, İstanbul'da 1909'da yaşanan 31 Mart ayaklanmasını bastıran Hareket Ordusu'nun kumandanı ve sonranın sadrazamı Mahmud Şevket Paşa'nın kardeşi idi. Neyle itham edilerek tutuklandığı tam belli değildi ama idama mahkûm oldu. Her nedense idam edilmedi, iki sene boyunca ülkenin kuzeyinde bir zindanda kaldı, sonra affa uğradı ve bir daha siyasetle uğraşmaması şartıyla Bağdat'a dönmesine izin verildi...
Irak, Bekir Sıdkı Paşa'nın öldürülüp Hikmet Süleyman'ın da tutuklanmasının ardından, 1939'da bir başka garip ölümle sarsıldı: Kral Gazi'nin bizzat kullandığı otomobilin frenleri boşalmış ve bir elektrik direğine çarpan Kral'ın kafatası parçalanmıştı.
Kazanın aslında suikast olduğu ve herşeyi İngilizler'in desteğini alan Nuri Said Paşa'nın plânladığı söyleniyordu...
Gazi'nin yerini daha çocuk yaşta olan oğlu Faysal'ın almasıyla iktidar kavgası daha da kızıştı. Hükümeti devirme teşebbüsleri artık birbirini takip ediyordu. Nihayet 1958'e gelindi ve Bağdat 14 Temmuz'da yüzyılın en kanlı darbelerinden birine sahne oldu. Darbeciler genç kral Faysal'ı, ailesini ve Irak'ın bütün üst düzey yönetimini gece yataklarında parçaladılar. Kral Gazi'yi ve Bekir Sıdkı Paşa'yı öldürtüp Başbakan Hikmet Süleyman'ı da zindana attığı söylenen Nuri Said Paşa kadın elbiseleri içerisinde kaçarken yakalandı, linç edildi, cesedi bir kamyonetin arkasına bağlanıp sürüklendi, nihayet bir ağaca asıldı ve günlerce orada kaldı.
Irak'ta darbe ile başa geçenler artık sadece zulüm yapar olmuş, yol Baas Partisi'nin kana dayanan iktidarına, Saddam Hüseyin'e ve nihayet hâlâ devam eden Amerikan işgaline kadar uzanmıştı.
Bekir Sıdkı Paşa'nın öldürülmesinin ve Hikmet Süleyman'ın idama mahkûm edilmesinin sebebi ise, seneler sonra ortaya çıkacaktı.
Başbakan Hikmet Süleyman ve iktidar ortağı Genelkurmay Başkanı Bekir Sıdkı Paşa, 1930'lu senelerde Irak ile Türkiye'nin federasyonu andıran bir biçimde birleşmesine çalışıyorlardı. Her ikisi de defalarca Ankara'ya gidip Mustafa Kemal ile görüşmüş ve ne şekilde bir federasyona gidileceğinin hazırlıklarını yapmışlardı.
Ama, ortada çok büyük bir engel vardı: İngilizler...
Petrol zengini Irak'ın geleceğini elinin altında tutmak isteyen İngiltere'nin böyle bir gelişmeye asla izin vermeyeceği bilindiğinden, görüşmeler büyük gizlilik içerisinde yapıldı. Bekir Sıdkı Paşa'nın ve Hikmet Süleyman'ın Ankara ziyaretleri rutin birer diplomatik gezi şeklinde gösterildi ama İngiltere'nin çalışmalardan haberdar olması üzerine herşey bir anda değişti. Ankara'ya gitmek ve anlaşmaya son noktayı koymak için Musul'da aktarma yapacağı treni bekleyen Bekir Sıdkı Paşa öldürüldü, Hikmet Süleyman zindana atıldı ve İngilizler daha sonra yeni başbakan Nuri Said Paşa vasıtasıyla Kral Gazi'yi de ortadan kaldırıp Irak'ın bütün petrolünü kontrolü altına aldılar.
Bütün bu yazdıklarımın şu anda hayatta olan bir şahidi vardır: Sabık politikacı, maliyeci, yazar ve gerçek ve güçlü bir entellektüel olan Cahid Kayra... Cahid Bey, federasyon çalışmalarının ayrıntılarını seneler sonra Türkiye'nin Musul petrollerindeki hakkı konusunda görüşmeler yapmak üzere Bağdat'ta bulunduğu sırada Hikmet Süleyman'dan bizzat dinlemişti.
Ayrıntıları şimdiye kadar tam olarak ortaya çıkmamış olan bu federasyon teşebbüsünü bugün yazmamın sebebini tekrar hatırlatayım: Rahmetli İhsan Doğramacı, Irak Başbakanı Hikmet Süleyman'ın damadı idi.
Bütün bunları okuduktan sonra, kurulmasına uğraşılan federasyonun gerçek olduğunu ve Türkiye ile petrol ülkesi Irak'ın taaa 1937'de güçlerini birleştirdiklerini bir hayal edin...

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp