Top
Hakan özenen

Hakan özenen

hozenen@htgazete.com.tr

26/09/2011

Trafik eylem planı, şimdi!

Türkiye’de trafik ve trafikteki sürücü başıboşluğu hiçbir dönemde bu kadar alıp başını gitmemişti. Şimdi Emniyet Genel Müdürlüğü bu yazı üzerine, şu kadar sürede şu kadar ceza yazdık, şunca aracı trafikten men ettik, denetimlerimiz şu kadardan şu kadar adede çıktı gibi rakamlar gönderip, bunun aksini söyleyecektir ama, iddia ediyorum ki Türkiye eğer önü alınmazsa, birkaç sene içinde, otomobilden nefret edilen, trafikte işlenen cinayetlerin gündelik hayatın parçası olduğu bir ülke haline gelecek. Sadece zaten zıvanadan çıkmış İstanbul için değil, Türkiye’nin tüm şehirleri ve karayoları için önlemler alınması gerekiyor ki, 10 yıl sonra da bu ülkede hâlâ otomobil üretilsin ve satılabilsin. Bir ülkede gerçek bir otomotiv sektöründen söz edebilmek için, o ülkede otomobilin hayatı zorlaştıran, sürücüleri, yolcuları ve yayaları çileden çıkaran bir “şey” olmaktan çıkarılması gerekiyor çünkü. Üstelik bu işin öyle herkesin beklediği gibi İçişleri Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı değil, “Otomotiv Sanayi Strateji Belgesi eksiksiz hayata geçirilmek isteniyorsa, doğrudan Bilim, Teknoloji ve Sanayi Bakanlığı’nın koordinasyonunda yapılması gerekiyor. Çünkü hem trafiğin geldiği çıldırma noktasına bakıldığında diğer bakanlıkların bu işi pek de önemsediklerini söylemek mümkün değil hem de öyle anlaşılıyor ki “otomobil ülkesi Türkiye” bu bakanlık dışındakilerin pek umurunda değil. Trafik polisinin, camdan dışarı minibüsçü gibi sarkıttığı koluyla, kırmızı ışıkta geçtiği, yayaya yol vermediği, kemer bağlamadığı, trafiği yoluna koymayı araç hoperlöründen barbar bağırmak sandığı bir ülkede cemaatin abdestini tutmasını beklemek en basit tarifiyle saflık olur. İğneyi kendimize batırarak devam edelim. Biz gazetecilerin en büyük defolarından biri, Türkiye’yi İstanbul’dan ibaret sanmamızdır. Trafik denince hemen hepimizin aklına önce “köprü trafiği” gelir. Evet, İstanbul’un böyle bir sıkıntısı var ama Türkiye’de sadece İstanbul’da mı trafik sıkıntıları yaşanıyor. Türkiye’nin hangi şehrinde, bırakın şehri hangi kasabasında yayaların, tekerlekli sandalyeliler, amâlar, bisikletliler ya da motosikletliler kendilerini trafikte güvende hissediyorlar.

HERKESİN MAZERETİ HAZIR
Hangi yerleşimde, “ekmek parası” gerekçesi ardına sığınmamış ticari araç sürücüleri ara yoldan bir türlü ana yola çıkamayan sürücülere, hele bir de kadın sürücülere korna çalıp küfür etmek yerine yol veriyor? Trafiği denetlemek ve örnek olmakla yükümlü memurlarımızı kim denetliyor ve yaptıklarını “kurallara uygun” uygun buluyor ki, fütursuzca dönülmezden dönüp, girilmeze giriyor, herhangi bir olaya yetişmedikleri gün gibi ortadayken, tepe lambalarını yakıp, korna gibi kullandıkları sirenleriyle emniyet şeridinden gitmek için “sivil” sürücülerden yol isteyebiliyorlar. Türkiye eğer kendi markasını yaratmak ve otomobilini üretmek ve sonra bir de bunu içeride ve dışarıda satmak istiyorsa, önce otomobilin işkence aleti olmadığı bir ülke haline gelmek zorunda. Göstermelik hız ve alkol kontrolleri ile trafiğin en yoğun olduğu saatlerde, daracık yollara bir de çekici sokarak bu işin olmayacağını çoktan kavramış olmamız gerekmiyor mu?

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp