Top
Güntay Şimşek

Güntay Şimşek

gsimsek@htgazete.com.tr

25/04/2013

En eski biyoteknolojik ürün Türk'ün yoğurdu!

İki gündür Chicago'dan yazdığım ilaç endüstrisinde yüksek teknoloji gerektiren ve giderek insan sağlığında çok daha değerli hale gelen biyoteknoloji ürünler mevzuu, galiba genetiği değiştirilmiş organizma (GDO) ile karıştırılıyor. Sütün, maya ile başka bir konuma geçirilmesinin dünyanın en eski biyoteknolojik üretimlerinden birisi, yoğurt olduğunu söylersem konu anlaşılacaktır.
Biyoteknoloji "belirli bir kullanıma yönelik olarak, ürün ve süreçler geliştirmek veya var olanları değiştirmek için, biyolojik sistemler, yaşayan organizmalar veya türevlerini kullanan her türlü teknolojik uygulama olarak" tanımlanıyor. Fermantasyon tekniğinden, gelişen gen biliminin ışığında modern yönteme geçişin yeni adı biyoteknoloji.
Dünyada biyoteknoloji alanındaki çalışmaları global bir veriye dönüştürmesiyle bilinen en yetkin kurum olan "Scientific American Worldwide" raporlarına göre ise Türkiye'nin ilaç sanayindeki durumu parlak görünmüyor.
İlaç sanayi denince dünyada da Türkiye'de de devreye çok kurum giriyor. Ancak başarılı organizasyon olmayınca netice alınamıyor. Mesela Türkiye'de sağlık sektörünün geleceğine vizyon koyacak etkin bir patron kurum sıkıntısı var.
İlaç sanayii dendiğinde akla gelen ilk kurum Sağlık Bakanlığı oluyor, ancak arka planda karışan çok başka bakanlıklar ve ilgili kamu kurumları da söz konusu. Hatta sorunun da, ilaç endüstrisinin etkin sorumlusu olmayan, ama her şeye çomak sokmaya hazır bu çokluk olduğu söylenebilir.
Mesela Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı, ilaç pazarının tek oyuncusu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve onun uhdesindeki Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), zaman zaman Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı, üniversiteler, TÜBİTAK ve sektöre tuhaf vergiler uygulayan Maliye Bakanlığı ilaç endüstrisinin sorumluları...
Türkiye ilaç endüstrisinin son yıllarda istenen ölçüde gelişmekten çok yabancı dev ilaç firmalarının, yerli şirketlerini satın almasıyla evrildiğini söylemek mümkün. Yani hazır, kurulu şirketleri sattık.
Tabelaları değiştirdik. Bu açıdan bakıldığında yabancı ilaç şirketlerinin de içerde hazır pazarda aktif rol oynamanın ötesinde, endüstrinin gelişimine, ilaç ihracatına veya Türkiye'nin ithalatını azaltmasına katkı anlamında parmakla gösterilecek yatırımları olmamıştır.
Olmamıştır, çünkü endüstriden kime dokunsan mevzuatlardan, bürokrasiden, kamunun iş bilmezliğinden, işleri ağırdan almasından şikâyetçi. Kamu destek yerine köstek olunca, ilacını yurtdışında üreten yabancı yatırımcı, sıkıntılara katlanıp kendini neden yorsun? Türkiye'de ithal Volkswagen otolarının satışıyla rekor kırana, "Gel fabrika kur" demek gibi bir şey.
Elde kalan birkaç yerli ilaç endüstrisi ise mecburen kamunun önünde el pençe divan duruyor. Örnekse; sektörün yerli ve yabancı oyuncuları başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere kamu kurumlarından 12 aydan önce randevu alamıyor. Halbuki Sağlık Bakanı veya diğer ilgili bakanlar, kendi genel müdürleriyle yaptıkları rutin toplantıların benzerini sektörün sivil toplum kuruluşlarıyla da periyodik olarak yapmak zorunda hissetmezlerse bu sektörler bu kafayla gelişemez.
Biliyorum kimse "Ayranım ekşi" demez, ama bakanlar ve bürokrasi ülke menfaati için yoğurt yeme şeklini değiştirmek zorunda.
Yukarıdaki tablo ilaç endüstrisinin tamamı için de geçerli. Türkiye biyoteknoloji yatırımı yapılabilir ülkeler arasında 2009 yılında 30'uncu konumdayken, 2010'da 34'e, 2011 'de 39'a ve 2012'de ise 42'ye gerileyip yatırımlar küçülürken, Türkiye'de ilaç pazarı ise büyümeye devam etti.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp