Top
Güntay Şimşek

Güntay Şimşek

gsimsek@htgazete.com.tr

21/05/2014

Madenlerdeki en büyük hata!

“Son 3 yılda çoğu kömür işletmesi olmak üzere, sadece yeraltı maden ocaklarında 100’den fazla kişi hayatını kaybederken, yüzlerce çalışan da yaralandı. Son aylardaki en büyük kaza ise Balıkesir’de yaşandı. Linyit madeninde grizu patladı, 17 işçi öldü, 5 işçi de yaralandı.” Ağustos 2006 Global Enerji Dergisi.
Yukarıda okuduğunuz satırların üzerinden yıllar geçmiş ve üzerine tek kazada 301 canı daha kaybettiğimiz bir cinayeti eklemişiz, halen bu kazalarda kimin sorumlu veya suçlu olduğunu arıyoruz. Madeni kiraya (rödovans) veren devlet, yeni sahaların açılmasını onaylayan, iş güvenliği ve çalışma şartları açısından madenleri denetleyen de devlet. Sendikalar da işçilerin her türlü hak ve hukukuyla ilgili. İşveren ise bu madeni en verimli, kârlı şekilde işletmek üzere yola çıkan taraf. Bu denklemde sürekli sömürülen, kaybeden taraf ise maden işçisi, emekçisi.
Ancak Türkiye’de mevcut yasa ve yönetmeliklerle, hatta ilgili kurum ve kuruluşlarla, hataların ortaya çıkarılması, sorumluların bulunması ve bir daha tekrarlanmaması için tedbirler alınması çok zor. ‘Soma Faciası’ gibi bir olay, gelişmiş bir ülkede meydana gelmiş olsaydı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, ilgili sendika ve işveren yetkilileri olay mahalline dahi sokulmazdı. Kamuoyunu yönlendirmeye matuf açıklamalarına da izin verilmezdi.
İkinci husus ise Soma’daki kaza mahallinde yargı makamları, sorumluları ve facianın nedenlerini araştırmak üzere devreye girerken, bir başka bağımsız kurum ise teknik açıdan kazayı incelemek üzere olay yerinde olurdu. Bağımsız bir kurumun teknik ekipleri bu tarz kazaların bir daha tekrarlanmaması için neler yapılması gerekliliği üzerine kafa yorar hatta, ‘Soma’daki maden işletmesine benzer başka kurumlar var mı, faaliyetlerine nasıl devam ediyorlar’ şeklinde araştırma yapıp, iş durdurmaya varan tedbirler alırlardı. ‘Soma Faciası’ndan hareketle yeni kaide ve kuralların devreye girmesi için çalışmalar yaparlardı.
Bütün bu saydıklarım Türkiye’nin en ciddi eksiği ve tüm olay ve kazalar için geçerli. Kamu adına lisans, yetki verenler aynı zamanda bir hadise anında soruşturma için de devreye girerlerse, bu işten hayır gelmez, gelmiyor nitekim.
2006’da yönetimini yaptığım Global Enerji Dergisi’nde bugün yapılan tartışmaları gündeme getirmiş, ‘Kaza kader mi?’ diye sormuştuk. Demek ki kaderimizde bu tarz hadiselere, uyarılara yeterince ehemmiyet vermemek varmış. Öte yandan ‘Soma Faciası’nda olduğu gibi en kolayı tercih edip, sorumluluğu tek başına özel sektöre, işverene yıkmaya çalışmak da doğru değil. Her işin riski vardır ve risk oranına göre tedbir almanız, emek, para ve enerji sarf etmeniz gerekir. Türkiye ise adeta can sarf etmeyi tercih ediyor.

SORUN RÖDOVANS MI?
Madencilik sektörü, 2004 yılında 5177 sayılı Maden Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile ruhsat müracaatlarında da adeta patlama yaşamıştı. 1994-2005 yılları arasında 5.528 müracaat olurken, sadece 2005 yılında bu sayı 12.854 olmuştu. Devlet elindeki bazı maden sahalarını da rödovans usulü ile özel sektöre devretmişti. Böylece iş kazalarında artış olmaya başladı. Madencilik kuruluşlarındaki mevcut birikimin, tecrübenin faydaya dönüştürülmesi iyi sağlanamazken, madencilik üretimlerinin bazen yetersiz, donanımsız, deneyimsiz ve denetimsiz kişi ve kuruluşlara bırakılması gibi bir tablo ortaya çıktı. En zayıf halka ise kamu denetimlerinin yetersizliğiydi.
Dolayısıyla madenlerde verimliliği artırmak için özel sektöre imkân tanınması iyi bir gelişme olarak görünse de işletme planı ve projesi bulunmayan, teknik ve mali yetersizliğine dikkat edilmeyenlerin madenlere sokulması, geriye dönüşü olmayan facialara sebep oldu. Rödovans sistemine (bir şahsa veya kuruma ait sahanın belli kira karşılığı verilmesi) fatura kesmek ise doğru değil, ama sistemi iyi çalıştırmayan kamunun sorumluluğunu da görmek gerekir. Madencilik konusunda yaptığımız en büyük hatadan birisi de bu.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp