Top
Güntay Şimşek

Güntay Şimşek

gsimsek@htgazete.com.tr

21/03/2013

Kapılar arkasında milyar dolarlık pazarlık!

Geçen hafta televizyonlarda canlı yayınlanan, şeffaf ve rekabetçi bir ortamda elektrik dağıtım ihalelerine 100 milyon ile 2 milyar dolar arasında değişen tekliflerle ipi göğüsleyen şirketler oldu. Sorun var mı? Ama başka yerde kapalı kapılar arkasına milyar dolarlar dönüyor. Haberimiz bile olmuyor. Evet ciddi sorun var!
Milli Savunma Bakanlığı (MSB) Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM) milyar dolarlık ihaleleri neden kamuoyunun önünde ve şeffaf bir şekilde yapmıyor? Sessizce, 2 bilemediniz 3 şirketin katılımıyla milyar dolarlık ihaleleri hem de ilginç yöntemlerle neticelendiriyor? Kazananlar da aynı şirketler oluyor.
Bu soruları, kısa süre önce de Başbakan Erdoğan, SSM yetkilileri ile Bakan İsmet Yılmaz'a sormuş. Yapılan iki ayrı ihaleye katılan büyük bir grubumuz, birinde tek bir şirketle, diğerinde ise iki şirketle yarışmış, ama ikisinde de kazanan o olmuş. Bu ihalelere katılamayanların şikâyetleri de Başbakan'a kadar gitmiş. Neticede Başbakan, büyük grubumuzunu kazandığı ihalenin birisini onaylamış, diğeri için de ihaleyi yapanlara, "Bu nasıl oluyor" diye sorup onay vermemiş.
Mesela Lojistik Destek Gemisi (LDG) Projesi'nin ihale ilanına bakalım. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ihtiyacına binaen 2 adet LDG tedarik edilecekmiş. Katılmak için onay alanlar, "Teklife Çağrı Dosyası"nı teslim edip beklemeye koyuluyor. SSM yetkilileri inceliyor ve "Falan kazandı" diye açıklama yapıyor. İhale bu. Bazen de verilen teklif dosyasını değiştirmenize de imkân veriliyor!
Bütün bunlara karşılık "Müsteşarlık verilen teklifleri kabul edip etmemekte, teklifleri değerlendirip değerlendirmemekte, yeni teklif istemekte, tekliflerden birini, bazılarını veya tamamını reddetmekte, ihalenin iptal edilmesinde tamamen serbesttir".
Hadi hayırlı olsun...


Apo, İmralı'da ölürse süreç ne olur?

Göründüğü kadarıyla her şey İmralı Adası'nda hapis yatan Abdullah Öcalan'a endekslenmiş vaziyette götürülmeye çalışılıyor. Ankara'da yoğunlaşan trafikle birlikte Kandil'den, Avrupa'dan gelen mektupların adresinde de artık İmralı var. Uzun süredir kapalı devre yaşayan Öcalan'ın kalbi, farz edin ki adaya sıklaşan seyahatleri ve beyin fırtınalarını kaldıramadı. Bir görüşme esnasında Ahmet Türk, Selahattin Demirtaş (nedense önce Nurettin Demirtaş aklıma geldi), Sırrı Süreyya Önder gibi isimlerden birinin kucağına cansız bedeni yığıldı kaldı. Yani ölümünde de çok fazla spekülasyona sebebiyet verecek bir sebep olmadı. Şimdi şu sorunun cevabını verin bakalım: "Öcalan'a endekslenen çözüm süreci ne olur?"
Öcalan'ı İmralı'ya gömerler. Ölümünü de bir süre kamuoyundan saklarlar. 3 kişilik ekipler, süreç bitirilinceye kadar İmralı'ya gider gelir. Görüşmeler adada devam eder. Bu esnada Öcalan'ın naaşının taşınması için kapalı devre pazarlık da yürütülür. Süreç nereye evrilir bilinmez?
Ölüm haberi hemen açıklanır. Kısa bir süre nereye defnedileceği tartışılır. Haliyle romantik İmralı turları kesilir. BDP ve eşbaşkanları Öcalan'ın yerine çözüm sürecini çözümlüğe mi, yoksa çözüme mi götüreceği konusunda tartışmaya başlar. Kandil ayrı telden, Avrupa başka havadan çalar? Ya da...


İrfan on edeptir!

Günümüzde edep çok farklı anlamlar çağrıştırsa da, 850'de vefat etmiş Vezir Hasan Bin Sahi, zamanında irfanın (kültür) on edebe dayandığını tasnif etmiş. Kaynağım, Yakındoğu ve Ortaçağ üzerine yaptığı tarihi çalışmalarla bilinen Fransız bilim insanı Prof. Dr. Claude Cahen'in "Türkler Nasıl Müslüman Oldu?" isimli kitabı. Hoşuma gitti aynen aktarıyorum:
"İrfan on edeptir. Bunun üçü 'şahracaniye' (ud çalmak, satranç, cirit ve çavgan oynamak), üçü 'nuşirvaniya' (tıp, matematik ve ata binmek), üçü de 'arabiya' (şiir, ensab, tarih ve menakıp). Onuncusuna gelince, bu da toplantılarda ve gece sohbetlerinde söylenen hikâye ve fıkralardan oluşur."
Bahsi geçen dönemlerde "kuttab", günümüz ifadesiyle bürokrasi, devleti yönetmede bu tarz hasletleriyle övünürmüş. Ne deresiniz, şimdikiler de övünebilir mi?

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp