Top
Güntay Şimşek

Güntay Şimşek

gsimsek@htgazete.com.tr

19/03/2009

Tronanın Amerikalı, Belçikalı serüveni

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın dün açılışını yaptığı solüsyon madenciliği olarak bilinen tesislerin, trona madeni ve soda külünün Türkiye'de çok ilginç bir hikayesi söz konusu. Tronanın yıllarca Ankara'nın yanı başında toprak altında yatmasına rağmen neden çıkarılmadığını sehir efsanesi haline getirip anlatsak yeridir. Bu sebeple dün Beypazarı'nda yaşananlar ülkemiz tarihi açısından bir kilometre taşı niteliğinde.

Evet, trona bir sodyum karbonat minerali. Endüstriyel soda külü üretiminin de en önemli doğal hammaddesi. Soda külü ise başta cam sanayii olmak üzere birçok alanda yeri doldurulamıyor. Beypazarı bölgesi de trona rezervi açısından dünyanın ikinci en büyüğü konumunda. Ancak bütün bunlara rağmen Türkiye yıllarca bu madeni değerlendiremedi. Peki ama neden?

Beypazarı'ndaki trona rezervi Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü (MTA) tarafından 1979 yılında tespit ediliyor. 80'li yıllarda Etibank bu maden yatağını işletmek için gayret gösteriyor, yabancılarla işbirliğine gidiyor. Fakat netice alamıyor. Ciner Grubu(%74) ve bir devlet kuruluşu olan Eti Maden İşletmeleri'nin (%26) ortak olduğu 'Eti Soda' ise 1998 yılında kuruluyor. Fakat madeninin mamüle dönüştürülmesi için bile 11 yıl beklenmesi gerekiyor. Çünkü madenin soda külüne dönüştürülmesi için de yatırımın yanı sıra teknoloji ve tecrübe gerekiyor. Soda kimi iki kaynaktan temin ediliyor ve dünyada soda külü pazarını elinde tutan iki kutup var. Amerika ve Avrupa. Amerika doğal kaynaklardan soda külü üretirken, Avrupa ise sentetik olarak üretiyor. Türkiye Şişe Cam da sentetik kaynaklardan soda külü üreten ve tüketen bir şirket. Diğer bir ifadeyle Şişe Cam bile Türkiye'deki trona madenine yatırım yapıp, doğal kaynaklardan daha ucuz olan soda külü üretimine çeşitli sebeplerden girememiş..

Sebeplerini Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı eski müsteşarı Yurdakul Yiğitgüden ile uzun boylu konuştum. Trona madeni hakkında çalışmış, Etibank'ta bu projeyi yürütmüş bir isim olarak Yiğitgüden'in anlatacağı çok şey var.

Türkiye Turgut Özal'lı yıllarda bu madeni değerlendirmek istemiş. 80'li yılların sonuna doğru Etibank, tronanın işletilmesi için Amerikalı FMC ile işbirliği yapmış. Sonra FMC projeyi 'ticari değil' diyerek devam ettirmemiş. Etibank'tan FMC yetkililerine mektup yazılıp, tekrar davet edilmiş, ama onlar da ticari olmadığının altını çizip, projeyi yarım bırakmışlar.

1990 yılında Etibank projeyi yeniden başlatma kararı almış. Bu defa Avrupa'nın en büyük sentetik soda külü oyuncusu Belçikalı Solvay ile yola çıkılmış. Etibank-Solvay işbirliğini duyan Amerika yönetimi ve FMC şirketi Ceorge Bush'un da danışmanlığını yapan Richard Perle'yi Türkiye'ye göndererek, trona madeninin işletilmesinde FMC'nin anlaşması olduğunu hatırlatmış ve kibarca Solvay ile çalışmamız gerektiği mesajını Cumhurbaşkanı Özal iletmiş. Özal da Etibank'tan ilgili yetkililere çağırıp bilgi almış ve Perle'nin önüne FMC'nin ticari değil raporu koymuş. Böylece FMC defteri kapanıp, Belçikalı Solvay sayfası açılmış. Ancak, Solvay'in küçük ortak olarak alınması sebebiyle, Avrupa'da kartel problemi ortaya çıkınca. Solvay'in büyük oyuncu olma isteğine de evet denmeyince proje ikinci defa yarım kalmış. Etibank bu projeyi Şişe Cam'a da götürmüş. Fakat sentetik üreticilerle diyalogunu bozmak istemeyen ve böyle bir yatırımı zor bulan Şişe Cam da 'hayır' cevabı vermiş.

Her şeye rağmen Eti Soda kendine yakışan bir açılışla yola koyuldu. Ülkemize ve Ciner Grubu'na hayırlı olsun. Üretimin büyük çoğunluğu ihraç edilecek. Darısı değeri bilinmeyen diğer madenlerimizin başına...

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp