Top
02/12/2017

Hayat kalbimize saplanmış bir bıçak

 

Cümlenin güzelliğine bakar mısınız: “Hayat, anlatamayıp kabzasını süslemeye çalıştığımız, kalbimize saplanmış ve ancak nadir anlarda güzel bulabildiğimiz bir bıçak.” Selahattin Yusuf röportajından. Yazarla, Profil Kitap etiketli ikinci romanı “Masumiyetin Son Günleri”ni konuştuk. Yanı sıra hızla kaybolmaya yüz tutan masumiyetimizi ve “kötü yola düşmüş” edebiyatımızın halini… 

Arkadaşım Selahattin Yusuf’un yeni romanı “Masumiyetin Son Günleri”nin yazılış sürecini Çengelköy’deki ortak arkadaşlarımızdan dinlemiştim. Selahattin bilgisayarını alıp Çengelköy kahvelerine gidiyor, arada esnafla, arkadaşlarla sohbet ederek harıl harıl romanını yazıyordu. Bunu anlattığımda gülüyor: “Psikanaliz bilen bazı Çengelköylülerin, özellikle eski devrimci bazı aksakallıların oturup kahve çay içtikleri kişi, Masum’a çok benzeyen, onun garip bir ikiziydi sadece.” Bilmeyenler için söyleyeyim, Selahattin’le yanımıza Ahmet Kekeç’i de aldık ve TRT Radyo Haber’de “Ada” diye bir program yapmaya başladık. Program dedimse yanlış anlaşılmasın, biz bize edebiyattan konuşuyor, bazen başka dallara uçuyoruz.

Ama bugün Selahattin’le baş başayız, romanını konuşuyoruz. O ‘eski devrimci arkadaşlar” ne der bilmiyorum ama bana öyle geliyor ki son demlerini yaşayan masumiyet burada sadece romanın ana karakteri Masum’un hayatına dair bir şey değil; bir memleket hali. Yine de masumiyetin yitimini, o yolda neler yaşandığını yazara sormak, ondan dinlemek lazımdı. Ben de öyle yaptım ve aldım Selahattin’i karşıma, sordum…

- Bu ikinci romanın. Yazarken seni en çok ne rahat ettirdi?

Üzerinden çabucak geçip gittiğimiz şeylere dikkatle bakmak imkânı verdi roman bana.

- Peki romanda en iyi anlatabildiğin şeyin ne olduğunu sorsam…

İrdelemek, bir anın yapraklarını aça aça içine doğru, kalbine doğru ilerlemek. Becerebildiğim kadarıyla.

- Anlatamadığın, anlatılmaz bulduğun bir şey oldu mu? Bunu ancak şiir anlatır ya da bu ancak sinemada yaşar gibi…

Romanım bittiğinde, ilkinde de olmuştu, hissettiğim şu oluyor: Ne çok yolu vardı bunları anlatmanın ve ben yalnızca bir biçimine mahkûm oldum. Ama zaten hayat böyle. Asıl anlatılamaz olan o. Anlatamayıp kabzasını süslemeye çalıştığımız, kalbimize saplanmış ve ancak nadir anlarda güzel bulabildiğimiz bir bıçak o.

- Yazmadan önce aklının ucundan geçmeyen saptamalara yazarken ulaştığın oldu mu?

Oldu. Ben düşündükten sonra yazmaya başlamayı bilmiyorum pek. Bir şeyi düşünüp tükettikten sonra onu ayrıca niye yazar ki insan? Tırmanarak herhangi bir “zirveye” ulaştıysam benim için bütün macera geride kalmış demektir ve bu iyi bir metnin değil, üzüntünün konusudur artık.

- Masum’a dönelim, karakterin ne zaman, nasıl çıktı karşına?

Masum, önceki romanım “İsa Hanginiz?”de de vardı. Çok uzun yıllar önce karar vermiştim onu yazmaya. “Masumiyetin Son Günleri”nde bir kez daha yazayım istedim. Öteden beri benim için başat bir eylem olan bir şeyi temsil edecek ve hayatımdan gidecekti. Temsil etmesi gereken şey bakakalmaktı. İlk gençliğimden beri benim kaderimdi bu. Yorucu ve yıpratıcı bir ruh halidir bakakalmak. Onun için Gustav Flaubert’in “Bir şeyin ne kadar ilginç olduğunu anlayabilmek için ona biraz daha bakmak yeterlidir” sözüyle karşılaştığımda gerçek bir ürperme geçirmiştim. Bakışımız bir şeyin üzerinde duraladığında, o şey yavaş yavaş kendini bize açmaya başlar. Çatlak aralanır ve varoluşun içine düşmeye başlarız. Dibi bulamadan ama bulmuş gibi yaparak, geçici bir ahenge ulaştığımızı vehmederek geri geldiğimizde -ki mecburen yalan söyleriz, bizi ‘geride’ hayatta tutan budur- ağırlaşmış, zenginleşmiş oluruz. Ben çocukluğumdan beri gereğinden fazla bakmaya, içime bakmaya alışığım. Alışığım derken, mahkûmum aslında. Mizacım böyle. Herhangi bir şeyi, anlamını bitirinceye kadar -bu mümkünmüş gibi- düşünmeden, ona bakmadan yoluma devam edemem. Devam etmek, sorumluluktan kaçmaktır. Olay durmaktadır; durmuş olanın sabit aksiyonundadır. Yeterince bakmadan kaçmak borçtan kaçmaktır. Durmak ve bakmak zorundayız. O yüzden yakın çevrem beni biraz tuhaf, belki biraz saftirik filan bulur.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp