Top
Fatih Altaylı

Fatih Altaylı

faltayli@htgazete.com.tr

24/10/2013

CHP kazanmak istemiyor

AYLARDIR, ne ayları yıllardır süren bir Mustafa Sarıgül olayı var.
Sarıgül'ün önce CHP'den İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olacağı, sonra da seçimi kazansın veya kazanmasın CHP'nin liderliğine yürüyeceği muhabbeti.
Kılıçdaroğlu partinin başına geçtiği günden beri bu muhabbet sürüyor.
O kadar uzadı ki, artık siyasi bir muhabbet olmaktan çıktı, tam anlamıyla bir "geyik muhabbeti"ne döndü.
Kılıçdaroğlu'na genel başkan olduğu günden beri, "Sarıgül'ü partiye davet edecek misiniz?" sorusu soruluyor.
Kılıçdaroğlu da "Partimizin kapısı herkese açık" gibisinden yuvarlak ve muallak bir yanıt verip geçiştiriyor.
Yerel seçimler yaklaştıkça muhabbetin dozu da arttı.
Her yerde konuşulan konu bu oldu.
Her iki taraf da "samimiyetsiz" bir tavır içinde.
CHP, "Partiye başvursun, gerisi kolay" diyor.
Sarıgül, "Beni davet etsinler" diyor.
Her iki taraf da kıvırıyor.
Kılıçdaroğlu'nun bu konuda bir çekincesi, hatta daha da öteye gideyim, bir fikri olduğunu zannetmiyorum.
Ancak Kılıçdaroğlu'nun çevresi, Sarıgül'ün partiye dönmesini, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na aday olmasını katiyen istemiyor.
Çünkü Sarıgül'ün partiye dönmesinden ve sonra da genel başkan olma ihtimalinden Kılıçdaroğlu'ndan daha fazla korkuyorlar.
Çünkü Kılıçdaroğlu, genel başkan olmaya hiç ama hiç merak değildi.
Eminim ki, genel başkan kalmaya da fazla meraklı değildir.
Ancak çevresindekiler biliyorlar ki, Sarıgül ezkaza genel başkan olursa pek çoğunun partideki pozisyonu ve gücü maziye karışır.
Daha da ötesine gideyim, biliyorlar ki, Sarıgül gelirse partideki herkesin rahatı kaçar.
Çünkü bugünkü CHP'nin iktidar olmak gibi bir amacı yok.
Anamuhalefet olmaktan son derece memnunlar.
Bunu bir şey bilerek değil, görerek söylüyorum.
Ne bir örgütlenme gayreti var, ne bir dinamizm var, ne de iktidar olmaya çalışan bir partinin kendini yırtması var.
Üç beş laf ebeliği, birkaç basın toplantısı, biraz gezi, bir iki yurtdışı temas...
Oldu mu sana anamuhalefet görevi
Partide ne bir uyum, ne bir eşgüdüm.
Her kafadan farklı ses.
Herkes ayrı bir parti, herkesin ayrı bir parti programı.
Kimsenin de bundan bir şikâyeti yok çok şükür.
Sarıgül gelirse bu böyle kalmaz biliyorlar.
Sarıgül tarafında da durum çok farklı değil bence.
O da "Genel başkan olursa partiyi iktidara taşıyabilecek kişi" efsanesini yaşamaya ve yaşatmaya devam etmeyi tercih edecektir.
Bir hamle yapacaksa, Tayyip Erdoğan'ın AK Parti'nin başından ayrılmasını bekleyecektir.
Bu yüzden de herkes rahat olsun.
Ne CHP Sarıgül'ü partiye davet eder, ne de Sarıgül CHP'ye başvurur.
CHP kazanma ihtimali olmayan bir aday belirler.
O aday geçen seçimde Kılıçdaroğlu'nun aldığı kadar bile oy alamaz.
Sonra da "Bu genel başkanla olmuyor" yaygarası başlar.
O arada Cumhurbaşkanlığı seçimi kapıya dayanır.
Orada da ayrı bir komedi, ayrı bir tuluat izleriz.
Sonra da AK Parti karşıtı herkes medyayı suçlar.
Suçlu yine medya olur, vicdanlar temizlenir.
2015 seçimlerini bekleriz.

Trafik ve belediye

İSTANBUL trafiğinin çözümünü belediyeye devretmekte görenler oldukça kalabalık.
Ben ise buna gülüyorum.
Kime verirseniz verin bu sorun çözülmez.
Bugün İstanbul trafiğinin bu kadar berbat halde olmasının en büyük sorumlularından biri belediye.
Örnek mi, Taksim'i yayalaştırdılar.
Tek şeritli yollar yaptılar.
Bir araç yolda kalsa trafik kilitleniyor. Bir kaza trafiği bitiriyor.
Hadi onu geçelim. Tek şeritli U dönüşün ortasında belediye otobüsü durağı var.
Bir buçuk şeritli yolun kenarında İSPARK. Başında "belediye değnekçisi".
Giren çıkan belli değil.
İki şeritli yolun tek şeridi havalimanına yolcu taşıyan otobüslere ayrılmış. Diğer şeritte o otobüslere yolcu taşıyan taksiler duruyor zaten. Yol kalmamış.
Böyle mi çözecek belediye İstanbul'un trafiğini.
Polis desen başka âlem.
Minibüs sol şeritte yolcu indirip bindiriyor. Karşısında trafik polisi. Elinde telefon muhabbette.
Taksiler çift şerit park etmiş. Taksi şoförleri trafikçilerle çay içiyor.
Bir şey sorayım size; medeni bir ülkenin medeni bir kentinde gündüz vakti bu kadar kamyon gördünüz mü hiç?
"Gördüm" diyen yalan söylüyordur.
Burada da sözde yasak ama her kamyonun izni var. Gün içinde trafikte cirit atarlar.
Ana yolların kenarlarında servis otobüsleri gün boyu park halindedir. Kimse gıkını çıkarmaz.
Hadi bunlar suçlu.
Ya trafikten şikâyet eden sürücüler.
Kırmız yanar durmalar, yeşil yanar gitmezler. Aheste aheste vitese takar, aheste aheste kalkar. Yeşil ışığın yandığı 30 saniyenin yarısı bu esnada geçer.
Yıllar önce İstiklal Caddesi trafiğe açık. Yolda birini görüp durdum. Trafik polisi geldi, eğildi "Delikanlı, sen burada frene basınca Aksaray'daki şoför de frene basmak zorunda kalıyor. Lütfen dikkatli olun" dedi.
30 yıl oldu dün gibi hatırlarım.
Keşke herkes hatırlasa da aklına esen aklına estiği yerde durmasa.
Herkes kafasına göre yolun ortasında durur ama başkası durunca küfreder.
50 metre ileride otopark vardır. Kimse zahmet etmez, yolun ortasına otomobilini bırakmaya bayılır.
Sonra da bu trafiğin akmasını bekleriz.
Akmaz kardeşim akmaz.
Bu kadar damar tıkalı olunca akmaz.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Kendi yaptığımızı yapan başkalarına kızmadığımız zaman.
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp