Top
Fatih Altaylı

Fatih Altaylı

faltayli@htgazete.com.tr

20/10/2013

Bir yılda 1 milyon 300 bin ölü

BİRKAÇ gün önce Emniyet Genel Müdürlüğü'nün trafikle ilgili en üst düzey görevlilerinden bir grup ziyaretime geldi.
Türkiye'deki trafik kazalarındaki ölüm oranlarını düşürmek için bir eylem planı hazırlığı içindeydiler ve bunu önümüzdeki günlerde kamuoyuyla paylaşacaklar.
Ben de kendilerine elimden gelen her türlü desteği vereceğimi söyledim.
Çok basit önlemlerle trafik kazalarındaki ölümleri azaltmak mümkün.
Bunların en başında, hepinizin tahmin edeceği gibi emniyet kemeri kullanılması geliyor.
Türkiye, emniyet kemeri kullanımı mecburi olmasına karşın bu kurala en az riayet edilen ülke konumunda.
Üstelik ''ticari araç şoförlerinin ve kamu görevlisi sürücülerin'' emniyet kemeri kullanması şart değil.
Sanki bu kişiler ölümsüzmüş veya canları can değilmiş gibi.
Türkiye buna rağmen ölümlü trafik kazalarında sayısal olarak üst sıralarda yer almıyor.
Tabii bunda istatistiksel kayıt eksikliğinin de rolü var.
Türkiye'de trafik kazalarında ölen insan sayısı yıllık ortalama 5 bin civarında.
Ancak bu sayı tamamen ''yalan''.
Çünkü sayı, olay yerinde hayatını kaybedenlerin sayısı.
Olay yerinde yaralanıp daha sonra hastaneye kaldırılırken yolda veya hastanede ölenler bu sayıya dahil değil.
''Niye dahil değil?'' derseniz yanıt basit.
''Hastaneler bu yönde bir istatistik tutmuyor.''
Peki, trafik kazalarından sonra hastanelerde ölen vatandaşlarımızın sayısı kaç?
Kesin bir rakam olmamakla beraber olay yerinde ölenlerin sayısını ikiyle çarparak elde edilen bir sayının doğru olduğu tahmin ediliyor.
Bu da yılda hemen hemen 10 bin vatandaşımızın trafik kazalarında öldüğü anlamına geliyor.
Peki dünyada durum ne?
Trafik kazalarında ölüm sayılarında Çin açık ara birinci.
Çin'de her yıl 220 bin kişi trafik kazalarında can veriyor.
İkinci sırada Amerika Birleşik Devletleri var. ABD'de her yıl trafik kazalarında ölenlerin sayısı 200 bin. Ancak ABD'de yollardaki araç sayısı Çin'in üç katı. Yani Çin'de ABD'deki kadar araç yollarda olsa ölü sayısı 660 bine çıkacak.
Bu iki ülkeyi Hindistan takip ediyor.
Hindistan'da her yıl 196 bin kişi trafik kazalarında hayatını kaybediyor.
Daha sonra ölüm sayıları hızla düşüyor.
Rusya ve Brezilya'da her yıl trafik kazalarında ölen insan sayısı 35'er bin.
Ardından Mısır geliyor.
Mısır her yıl 31 bin vatandaşını trafik kazalarında yitiriyor ki, bu sayı Mısır'daki gösterilerde ölen Mursi yandaşlarının ve karşıtlarının toplam sayısından bile katbekat fazla.
Mısır'ı yıllık 22 bin kayıpla Meksika takip ediyor.
Kenya'da ise trafik kazalarında her yıl ölen insan sayısı 19 bin.
Birleşmiş Milletler'in hazırladığı rapora göre dünyada her yıl 1 milyon 300 bin kişi trafik kazalarında can veriyor.
Bunun birkaç misli kadar bir sayı ise sakat kalıyor.
Taşıt sayısına oranla kazalarda Afrika ülkeleri ve Güneydoğu Asya ülkeleri başı çekerken, Avrupa ülkeleri oldukça iyi durumda.
Ancak şunu da unutmamak lazım.
Trafik kazalarında en önemli nedenler sıralanırken sürücü hataları, kural ihlalleri en başta gelen neden olarak görülürken "yol hataları'' da kazaların en büyük nedenlerinden bir diğeri.
Türkiye ise yoldaki hataları kaza değerlendirmelerine pek almıyor.

KADININ CANI PATLICAN MIDIR!

HOMOFOBİK yaklaşıma kızıyoruz da "kadınfobik'' yaklaşımlara niye aynı tepkiyi göstermiyoruz?
Son üç günde magazin basınındaki bazı haberler bende bu yönde bir izlenim uyandırdı.
Kadınlara karşı önyargılı ve erkeklerle eşit olmayan bir değerlendirme anlayışımız var.
İlk haber Sumru Yavrucuk adlı sanatçının genç bir sevgilisi olduğu yolundaki haberdi.
52 yaşındaki Yavrucuk, "kendinden 19 yaş küçük bir erkekle beraberdi'' ve bu hayli garipsenmişti.
Erkeğin yaşça büyük olduğu durumlarda farktan bile sayılmayan bu durum, kadının daha büyük olması halinde gözümüze sokulan bir gerçek olmuştu.
Ben bu mantığı gerçekten anlamıyorum.
Ne olacak yani, kadın 50 yaşındaysa ille 70 yaşında, poposu sarkmış, göbeği kat kat olmuş, memeleri büyümüş bir adam mı bulmak zorunda.
Erkekler için kabul edilebilir olmanın ötesinde "marifet'' sayılan genç bulma hakkı kadınlar söz konusu olduğunda niye "garip'' bir durum olarak gözümüze sokuluyor.
Erkeğin canı can da kadınınki patlıcan mı!
Tazelik istemek erkeğe mi mahsus, erkeğe mi özel?
Mehmet Ali Erbil'e hak olan, Sumru Yavrucuk'a yasak mı?
Bir diğer haber ise Wilma Elles'in, sevgilisinin kirasını ödüyor olması.
Bunu da anlamadım.
Bir erkek sevdiği kadının, beraber olduğu kadının evinin kirasını öderse normal, aynı şeyi bir kadın sevdiği, beraber olduğu erkek için yaparsa anormal mi?
Bu kadını bir anlamda "basitleştiren'' ve hatta "hor görüp metalaştıran'' bir anlayış değil mi?
Biri için sıradan olan diğeri için niye garip?
Kadın da erkeğine sahip çıkamaz mı, ona destek olamaz mı?
Destek olunması gereken zavallı bir tür müdür kadın?
Ben bu zihniyeti hiç anlamadım.
Hiç de anlamayacağım galiba...

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

''İbreti âlem için'' bir hukuk anlayışı olmadığı zaman.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp