Top
Fatih Altaylı

Fatih Altaylı

faltayli@htgazete.com.tr

20/02/2013

Sinop'ta olanlar

ÇOK sinirime dokunan bir laftır "tahrik".
Ne demek "tahrik".
Adamsan olmayacaksın.
İnsan gibi davranacaksın.
Mesela, Madımak'ta olanlar.
Onca insan öldü.
Bahane hazırdı.
"Aziz Nesin'in sözlerinden tahrik olmuşlardı."
Aziz Nesin'in sözlerini beğenmeyebilirsin, yanlış bulabilirsin, haksız bulabilirsin, sinir olabilirsin, gıcık olabilirsin.
Ama tahrik olup otel yakmak ne demek! Onca insanı öldürmek ne demek!
Sinop'taki mesele de öyle.
"Barış buluşması" için Sinop'a giden ve aralarında BDP'lilerin de bulunduğu grubun öğretmenevinde ablukaya alınması ve neredeyse linç girişiminde bulunulması "Tahrik oldular" ile açıklanamayacak kadar ayıplı bir durumdur.
Barış Girişimi Grubu'na veya grupta bulunanlara kızabilirsin, fikirlerine katılmayabilirsin, bu fikrin var olmasına bile öfkeli olabilirsin, bu grubun barış istediğine de inanmayabilirsin. Hepsi serbest. Ama "Tahrik olduk" deyip bina kuşatmak, linç havası estirmek neyin nesi!
Hele hele Sinop gibi yıllarca sosyal demokrasinin, demokrasi teleplerinin kalesi olmuş bir yerde.
Sinop Emniyeti'nden aldığım bilgiye göre Barış Girişimi Grubu, gelmeden önce Emniyet'e "Saat 18.00'de bilmem ne otelinde olacağız" diyerek bilgi vermiş ve önlem istemiş.
Emniyet de ildeki toplamı 33 kişi olan Çevik Kuvvet'le otel çevresinde güvenlik önlemi almış.
Ancak Barış Girişimi Grubu, Emniyet'e bildirdiği saatten erken gelmiş ve 11.55'te arayarak, "Biz geldik, öğretmenevine gidiyoruz" demiş.
Emniyet de elindeki 33 kişilik Çevik Kuvvet'i öğretmenevine yönlendirmiş, ama polisler öğretmenevine gidene kadar olay patlamış.
33 polis olayları yatıştırmakta yetersiz kalınca önce 150 polis olay yerine gönderilmiş, sonra da Samsun'dan ek kuvvet istenmiş.
Diyelim ki, Barış Girişimi Grubu erken gelerek hata etti. Yer değiştirerek Emniyet'i yanılttı.
Yapılanlar haklı mı?
Her fikrini, zikrini, eylemini beğenmediğimize saldıracak mıyız, öldürecek miyiz!
Tabii Sinop Emniyeti'nin yapması gereken bir soruşturma var.
Bu yapılanın arkasında kim var?
Kim bu işi organize etti, kim bunu böyle bir saldırıya dönüştürdü?
Katılanların tümünden söz etmiyorum elbet. Ama belli ki, birileri bu işi germiş.
Dün Samsun'da olanla ilgili aynı şeyi söyleyemem. Samsun'da fitil zaten ateşlenmişti. Ama Sinop'ta fitili kim tutuşturdu, bulunmalı.
Bulunmazsa, başka yerlerde de çok fitil tutuştururlar...

Neden rencide oldunuz, vallahi anlamadım

ZANNEDERİM "Türklerin hassasiyeti ne olacak?" cümlesini ilk sarf eden kişi benim.
En azından medyada.
Ama bugün bu meselenin başta Ertuğrul Özkök gibi bir sosyolog ve siyaset izleyicisi tarafından "kaşınmasıyla" benim telaffuz ettiğim dönemde söylenmesi arasında ciddi bir fark var.
Bugün 30 senedir ilk kez ciddi ciddi terörün sona ermesi ve örgütün silahları bırakmasından söz ediliyor.
Karşılığında Türkleri rencide edecek ne var?
Sapına kadar Türk ve üstelik de milliyetçi, vatansever bir Türk olarak beni rencide edecek bir şey göremiyorum.
"Türk'üm" demek mi yasaklanıyor?
"Türkçe konuşmak" mı engelleniyor?
Anayasa'dan Türk kelimesi çıkarılıp yerine başka bir kelime mi konuluyor?
Ortada fol yok yumurta yokken genel af mı ilan ediliyor?
Öcalan mı serbest bırakılıyor? Bu coğrafyada uluslaşma sürecini neredeyse 800 yıl önce tamamlamış, 100 yıl önce bunu tüm dünyaya ilan etmiş ve bu ilanı kabul görmüş tek etnik grup olan biz Türklerin rahatsız olması gereken hiçbir şey göremiyorum.
Durduk yerde "Rencide ediliyoruz" demenin iyi niyetle bir bağlantısını kuramıyorum, arkasında iyi niyet göremiyorum.
Eğer bir gün Türkler gerçekten rencide edilirse, o zaman ilk tepkiyi ben veririm. Merak etmeyin. Hem de samimiyetle. Taraftar toplamak için değil.

Boyu önemli değil

MELEKLERİN cinsiyetini tartışmamıza ramak kaldı galiba.
Genelkurmay'ın durduk yerde Mustafa Kemal Atatürk'ün boyunu açıklaması ancak böyle izah edilebilir.
Bu ülkeyi kuran o "Büyük" adamın boyu 1.90 olsa ne değişir, 1.50 olsa ne değişir, 1.74 olsa ne değişir!
Bize ne boyundan, kime ne boyundan?
1.90'lık boyumla az işitmedim "Devede de boy var" cümlesini.
Atatürk'ün boyu 2 metre olsa, Misak-ı Milli sınırları daha mı geniş olacaktı!
Ya da 1.50 olsa Cumhuriyet'i kuramayacak mıydı!
İşte Murat Bardakçı yazdı, "Belgelerde 1.68, niye uyduruyorsunuz?" diye.
Ne oldu, şimdi Atatürk'ün değeri mi azaldı!
Yoksa durduk yerde bu boy meselesine dalanlar mı komik duruma düştü!
Haydar Dümen'in meşhur bir lafı vardır, "Önemli olan boyu değil işlevi" diye. Dümen'in söylediği açıdan doğru mudur bilmiyorum.
Ama Atatürk'e cuk oturur bu laf.
İşlevi öyle büyükmüş ki, bunca uğraşmamıza rağmen hâlâ yaptığını yıkamadık.
Ve o küçük boyuyla hâlâ bazılarının canını çok acıtıyor!

İç ama direksiyona oturma

DÜN 1. sayfamızda kullandığımız bir başlık beni çok rahatsız etti.
"1 promil alana 2 yıl hapis" başlığı.
Sanki alkollü araç kullanmayı savunuyormuşuz gibi bir anlam çıkıyor başlıktan.
Canı isteyen elbette içecek.
Kimse karışamaz.
Ama içen direksiyona oturmayacak.
O yollarda hepimiz dolaşıyoruz.
Çocuklarımız, sevdiklerimiz, herkesin sevdikleri.
Kelle vaziyette direksiyona oturup kelle avcısı gibi dolaşmaya kimsenin hakkı yok.
Not: Her yerde Batı standardını savunan Rahşan Gülşan'ın "Alkole hapis, kulağa güzel gelmiyor" cümlesini yadırgadım. İçene hapis cezası gelmiyor. İçip direksiyona geçene hapis cezası geliyor. Alkollü araç kullanma-nının ABD'deki cezası "silahlı saldırı" ile aynı.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Akım derken b.kum demediğimiz zaman.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp