Top
Fatih Altaylı

Fatih Altaylı

faltayli@htgazete.com.tr

11/10/2013

Profesyonel cihatçılar

EL Kaide'nin Suriye'deki bürosundan bir mail geldi.
"Bizi tanımadan suçluyorsunuz. Biz sizin düşündüğünüz gibi kültürsüz, bilgisiz, vahşi canavarlar değiliz. Bizi Batı dünyasının bakış açısıyla değerlendiriyorsunuz. Gelin buraya sizi misafir edelim. Bizi yakından tanıyın" demişler.
Mail'i yollayan, Türk değil ama üniversite eğitimini Türkiye'de aldığını söyleyen bir El Kaide mensubu.
Tabii yanılıyor.
El Kaide ve benzeri örgütlerin mensuplarını "bilmiyor" değilim.
1990'lı yıllarda kendileriyle dünyanın değişik bölgelerinde karşılaştım.
Birlikte seyahat ettim.
Birlikte dolaştım.
Bugün El Kaide çatısı altında toplanmış "profesyonel cihatçılarla" Bosna'da, Afganistan'da, Çeçenistan'da tanıştım.
Çeçenistan'da günlece dağlarda beraber seyahat ettik.
Aralarındaki Türkler, "inanç düzeyim" dolayısıyla bana kızgın olsalar da, oturduk konuştuk, sohbet ettik.
Bunlar dünyanın dört bir yanındaki Müslüman ülkelerden gelmiş insanlar.
Yemen'den, Lübnan'dan, Ürdün'den, Afganistan'dan, Pakistan'dan, Hindistan'dan, Suudi Arabistan'dan, Mağrip'ten daha düşük oranda da olsa Afrika'dan bile.
İçlerinde din adamları da var, üniversite eğitimi almış olan da, cühela da.
60 küsur yaşında olan da var, Ürdünlü bir imam olan babasıyla gelen 12 yaşındaki çocuk da.
Dağıstan ve Çeçenistan dağlarında tanıştığım Türk "cihatçıların" büyük bölümü iyi eğitimliydi mesela ve hemen hemen tamamı Büyük Birlik Partisi çizgisindeydi.
Amaçlarını, dünyanın her yerinde sıkıntı çeken Müslümanlara yardım etmek ve Amerikan veya Rus emperyalizmine karşı mücadele etmek olarak açıklıyorlardı.
Batı karşıtlığı en kuvvetli ortak özellikleriydi.
Bir diğer ortak özellikleri ise Şii karşıtlığıydı.
Gönüllük esasıyla girmişlerdi "silahlı mücadeleye".
Ancak büyük bölümü zaman içinde "profesyonel cihatçıya" dönüşmüştü.
Tüm masrafları "bir kaynaktan" karşılanıyordu.
Ayrıca her birine farklı miktarlarda maaş veriliyordu.
Paranın kaynağı tam net olmamakla bilikte "Suudi fonlarına" dayanıyordu ve birtakım "organizasyonlar" tarafından sağlanıyordu.
Bugün başta El Kaide olmak üzere çeşitli radikal terör örgütlerin nüveleri Afganistan'da, Bosna'da ve Çeçenistan'da oluştu.
Ve artık her yerdeler.
Tam dibimizdeler.

Cozutmak

KÖTÜYE kullandığın, hak etmediğin, geçmişi olmayan, eskimemiş servetlerin sahipleri, bu serveti ve servetle beraber elde ettikleri gücü kaybedince "cozutuyorlar".
Bunların örneklerine konjonktüre bağlı olarak gazete sütunlarında, hatta manşetlerinde rastlıyoruz.
Bir ara Dinç Bilgin fellik fellik geziyor, muhabir muhabir dolaşıyor, "Aslında ne kadar iyi bir adam olduğunu, onu çalışanlarının batırdığını" söyleyip duruyordu.
Sanki cebinde beş kuruş yokken bankayı alan, gemiden büyük yatlarla dolaşan, uçaklardan filo oluşturan, sonunda da bankayı batıran ve içeri atılan o değilmiş gibi.
Şimdilerde de "firari" Cem Uzan manşetlerde.
Kendisi ve ailesi sütten çıkmış ak kaşık, memleketin geri kalanı rezil.
Herkese sallamış durmuş.
Sanki rakip şirketleri batıran, ortaklarını ortadan kaldırmak için türlü numaralar çeviren, benim yıllarca tefrika gibi rezaletlerini yazdığım ve sonunda yazdıklarımın hepsi doğru çıkan, ÇEAŞ ve Kepez'de hem küçük hem büyük ortaklarını çırak çıkaran, sahte Hazine bonosu satan, bankada çifte hesaplarla Maliye'yi ve Hazine'yi dolandıran kendisi ve ailesi değilmiş gibi.
Tabii bu arada hem televizyon hem gazete sahibi olduğu için, bir dönem yanında çalışan gazetecileri de ağır ifadelerle suçluyor.
O gazetecileri savunmak bana düşmez.
Ama ÇEAŞ ve Kepez'e el koyulduğu gün patronun emriyle "Allahsız" manşetini atan da Cem Uzan'ın suçladığı çalışanlarıydı.
Tabii bir dönem ortalığa para saçarak o gazetecileri bir bir transfer eden de Uzan'dı.
Bugün Uzan'ı "yalancılıkla suçlayan" gazeteciler de o gün "müthiş transfer" paralarını alıp Uzan'ın yanına gidenlerdi.
İsmi lazım değil, bir gazeteci "Buradan İkitelli'ye kadar yola dolar döşese, ben o adamların yanında çalışmam" dedikten birkaç gün sonra Uzanlar'ın yanında işe başlamıştı.
Diyeceğim o ki, Uzan ne derse desin, ne hikâye anlatırsa anlatsın yaptıkları gün gibi ortada.
Kendini aklayamaz.
Uzan'ın hedefindeki gazetecilere gelince...
"Ne işiniz vardı o adamın yanında" diye sorarlar adama!

Bir gazeteciye bu kadar para verilmez

YUKARIDAKİ yazıyı okuyanların bazılarında, "Tabii seni transfer etmedi o zaman, rahat rahat yazıyorsun" diye bir fikir oluşabilir.
Ama o iş öyle değil.
Uzan Grubu bir gazete çıkarmaya karar verdiği zaman, bu görevi ilk önce rahmetli Ufuk Güldemir'e vermişti.
Ufuk da ilk olarak beni aramış, "Bir yemek yiyelim" demişti.
Beyti'de buluşmuştuk.
Uzanlar'ın gazete çıkaracağını, başında kendisinin olacağını anlatmış ve "Beraber olalım" teklifini yapmıştı.
Ben de rahmetliye, "Ufuk, ben seni 20 küsur yıldır tanırım, sen beni 20 küsur yıldır tanırsın. Ben o adamlarla çalışabilir miyim Allah aşkına. Ben sana söyleyeyim, sen de çalışamazsın" demiştim.
Nitekim bu konuşmadan kısa bir süre sonra Ufuk Güldemir, Uzan Grubu'ndan ayrılmak zorunda kalmıştı.
Daha sonra araya çeşitli kişiler girmişti ama ben, Cem Uzan'la görüşmeyi reddetmiştim.
Daha sonra işin başına Fatih Çekirge geçmişti.
Bir gün Hıncal Uluç ve bir arkadaşıyla birlikte yemek yerken Fatih Çekirge aramış, bir kez daha beni Cem Uzan'la görüşmeye ikna etmeye çalışmış ve en sonunda biraz sert bir şekilde telefonu kapatmak zorunda kalmıştım.
Ve Hıncal Abi'ye, "Bir gazeteciye bu kadar çok para teklif ediliyorsa ortada normal olmayan bir şey var" diye izah etmiştim durumu.
O yüzden rahat rahat yazarım.
Bilmem anlatabildim mi!

NE ZAMAN ADAM OLURUZ

Kavga, yorgan gitmeden bittiği zaman.
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp