Bir yönetim kurulunun içinde, başkan otoritenin tek sahibidir. Başkan yardımcıları, otoriteyi destekler ve gerekli icraatı yapar... Başkan yanlış karar mı aldı? Kapalı kapılar ardında kollar kırılır, yenler içinde kalır... Başkan “Seni istemiyorum, onurun varsa istifanı ver” derse, üstelik bu cümleyi bir de tüm kamuoyu önünde söylerse, “İstifa edeceksin” diye biliyorum ben... Sonra “Başkan beni görevden alıp, üye olarak bırakırsa, ne yaparım?” diye düşündüm... Yine istifa ederdim... Amaç kalıp, mücadele etmekse, bu aynı odada olmaz... Sayın Helvacı ve arkadaşları, Türkiye’de bir ilki gerçekleştiriyorlar. Önceden medyada, Fenerbahçe ve Beşiktaş camiasındaki benzer konular satırı satırına yer alırken, Galatasaray hep içine kapanıktı, geleneği gereği... Ama artık bu durum değişti... İmzalar toplanıyor, yönetim açıkça istenmiyor. Sayın Polat için çareler bir bir tükeniyor... Bu camianın abileri kongre istiyor... Yönetim kurulu oluşumunda, arkadaşlarıyla “Büyük Galatasaray Projesi” parolasıyla yola çıkan başkan, büyük kayıplar verdi... Bu problemin adı “kaos”tur... Krizdir... Uçurumdur... Futbol takımı, basketbol şubesi, voleybolcular, kürekçiler, bu, adını koymakta zorlandığım teşhisten, hiç mi etkilenmeyecekler? Durum ortada, kongre ufukta...

Hakemleri eleştirmek suç mu?
Dikkat ediyorum bu sezon hakemler çok rahat, büyük eleştiriler almıyorlar... Peki, çok mu iyiler? Hazırlık maçları, kupa maçları, lig maçlarını kaçırmadan, seyretmeye çalışıyorum... Bir maçta faul veriliyor, öteki maçtaki benzer pozisyona verilmiyor... Aynı yahu! Sarı kartlarda çifte standart devam ediyor... İlla oyuncunun ayağı mı kırılsın?.. Televizyon 5 açıdan gösteriyor ama, birçok hakemde tık yok, tutarlılık yok. Yani anlayacağınız, hakemler, medyada, geçmiş yıllarda olduğu gibi fazla tartışılamasa da aynı tas, aynı hamam... En büyük şikayetim, ısrarla sert oyuna prim tanınması... “Futbol sahaları, gladyatörlere teslim edilmesin” diyen hakemler var! Sayın Oğuz Sarvan, FIFA kokartlıydı... Bence o da görüyor ya neyse, “sessiz film” oynamaya devam... Ama ben, sesli bir şekilde yazmaya devam edeceğim...

Neyse
Televizyon ve Spor... Yoksa skor mu?.. Neden bisikleti sevmiyoruz? Neden yüzme yarışı olunca, kanal değiştiriyoruz? Neden dünya şampiyonu bir maratoncu koştuğunda, televizyonun sesini kısıyoruz? Neden, neden, neden? Nedenleri çoğaltabiliriz... Tenis, neden bir kesimin sosyetik diye tanımladığı bir spor dalı? Hentbol diye bir spor vardı, hatırlıyor musunuz? “Efendim reyting problemi”, pardonnnn! Ata sporumuz güreş, binicilik, boks.... Güreş mi, aaaaaa biz bu spor dallarına bayılırız, miras onlar... Neredeler peki?.. Spor yayıncılığı sadece futbol mu, ya da futbolun arka bahçesini didik didik etmek mi? Maalesef hepimiz artık öyle düşünmeye başlamadık mı? Kamu yayıncılığı, spor kültürü, bilinci ve, ve, ve... Bir kurum vardı, bu konulara, gerçek spor yayıncılığına önem ve öncelik veren... Kimdi o? Cevap yok... Ben biliyorum da, neyse...

Yeni İnönü
“Bir deprem olursa, İnönü Stadı yıkılr mı? ” tartışmaları tam başlayacaktı ki, ortaya proje çıktı... İstanbul’un en güzel manzaralı stadı, yeni şeklini bekliyor artık ... Altyapı, metro, tünel, bu stat için büyük şans... Çevre yollarından her yol İnönü’ye çıkıyor. .. Maç sonları büyük yığılmalar olmayacak , İstanbul’un en güzel yerlerinden birinde keyifle maç seyredeceğiz. .. Sadece tek bir endişem var... “Modern stat demek, endüstriyel futbola merhaba demek”. Beşiktaş taraftarı takımı için , müşteri konumuna düşmedi hiç. .. O statta, 10 maç seyredin, ne demek istediğimi anlarsınız... Desibel rekorları kırılan eski İnönü yeniden kurgulan dığında , taraftar -endüstriyel futbol yönetim , değişimi sorunsuz atlatmanın planlarını şimdiden yapmalılar... Yeni statlar, futbolu iyi pazarlar ama , dikkat! Gerçek taraftarını küstürebilir ...

İngiltere 2. Dünya Savaşı’nı kazanmış, Sir Winston Churchill ise seçimlerde iktidarı kaybederek şu sözü söylemişti: “Demokrasilerde halk, tüm yanlışları denedikten sonra doğru olanı bulur.”