Top
Mustafa Kartoğlu

Mustafa Kartoğlu

mustafa.kartoglu@aksam.com.tr

31/10/2023

Dünün dünyası, bugünün dünyası: Fark varsa umut var

İsrail Başbakanı Netanyahu, Gazze'ye yönelik kara saldırısı ile savaşın ikinci aşamasına başladıklarını söyledi.

Hedef olarak "Hamas'ı dağıtmayı ve rehineleri geri getirmeyi" gösterdi.

Hamas'ın belli bir yeri olmadığı için ve rehineleri de bilinen bir yerde tutmadığı için bu zor, hatta imkansız.

İsrail ancak yıkıp yakarak Gazze'yi işgale girişebilir.

Bu elbette Gazze için daha fazla yıkım ve ölüm demek.

Ancak İsrail için de çok ciddi riskler barındırıyor.

***

İsrail ordusu, son Hamas saldırısını bahane ederek Gazze'yi ağır askeri bombardımana tuttu ve çoğu kadın ve çocuk 8 binden fazla sivili öldürdü.

ABD ve Avrupa bunu "İsrail'in kendini savunma hakkı" olarak gördü; BM ateşkes sağlamada etkisiz kaldı.

Bunlar, İsrail'i kara saldırısı için teşvik edebilir.

Ancak, bunun sonuçları farklı olur.

***

Çünkü;

Dünya, Hamas saldırısında İsrail'in yanında yer aldı; ancak İsrail misilleme olarak Gazze'ye bomba yağdırarak 3 haftada çoğu çocuk ve kadın 8 binden fazla sivili katledince, durum tersine döndü.

Uluslararası 'sempati', Hamas tarafından öldürülen İsraillilerden Gazze'de öldürülen çocuklara döndü.

Halklar, İsrail'in saldırılarını destekleyen yönetimlerine karşı çıkmaya başladı.

İsrail'in bölge ülkeleriyle başlattığı 'normalleşme' süreçleri dondu.

İsrailliler, Hamas saldırısının önlenememesinden hükümeti sorumlu tuttu ve zaten güç bela hükümet kuran Netanyahu'ya tepkiler büyüdü.

***

Bir kara operasyonu ise tünellerin, tuzakların, evden eve çatışmaların söz konusu olacağı uzun bir süreç demek.

İsrail de çok sayıda askeri kayıp verir.

Sivil İsrailliler daha fazla misilleme riski altına girer.

İçeride hükümete yönelik tepkiler ve siyasi bölünme artar.

Bölge ülkeleriyle yakınlaşma projesi çöker, aksine İsrail düşmanlığı daha güçlü geri gelir.

Öfke, Arap dünyasından Kuzey Afrika'ya yayılır; hükümetler daha büyük baskı altına alınır.

İsrail daha fazla tecrit edilir.

Daha ilerisi; komşu ülkelerden olası 'askeri müdahale' tartışmaları büyür.

Suriye ve Lübnan sınırlarında ikinci üçüncü cephelerin açılması riski de var. Çünkü iki ülkede de Hizbullah güçlü ve İsrail oraları da vuruyor.

Avrupa ve ABD'de İsrail'e yönelik tepkiler artar; yönetimler için de İsrail'den yana olmanın 'yükü' ağırlaşır.

***

ABD, AB ve İngiltere merkezli resmi, özel yayın organları bir süredir bu risklere dikkati çekiyorlar.

ABD'nin benzer bir yıkım ve katliam yaptığı Felluce'de görev yapan bir generali Tel Aviv'e birkaç günlüğüne danışman olarak göndermesi de bu yüzden olabilir:

Kara harekatını Felluce'de elimize yüzümüze bulaştırdık, siz yapmayın!

Tersi de olabilir...

Yapacaksanız da şöyle şöyle yapın!

Danışmanlığın neredeyse 'günübirlik' olması, birinci ihtimali daha güçlü kılıyor.

***

Son tahlilde;

İsrail bu barbarlığı ilk kez yapmıyor.

Daha öncekiler gibi yapar ve yanına kalması için de 'dostları' seferber olabilir.

Dünkü dünya buna razı gelmiş, getirilmişti...

Bugünün dünyası ne yapacak?

KÜÇÜK BİR NOT: O EV, O KONAK DEĞİL

Garanti'nin albümünü incelerken, Edremit'te 9 Şubat 1923 gecesi konakladığı Evliyazade Tevfik Bey'in evi olarak belirtilen fotoğraf dikkatimi çekti.

Atatürk'ün konakladığı neredeyse bütün binalar koruma altına alınmışken, bu bina harap durumdaydı. Oysa, harabiyetinin gizleyemediği bir mimariye, ince işçilikli bezemelere sahipti.

Biraz araştırdım;

Fotoğraftaki ev aslında Hacı Kabakçı Konağı. (Bugün 385. Sokak'ta)

Ve mirasçı sorunları nedeniyle metruk.

Tevfik Bey'in evi ise, bugün Kurşunlu Caddesi köşesindeki bina; giriş katı fırın olarak kullanılıyor, katları boş görünüyor.

Öte yandan; Edremit'te Atatürk'ün kaldığı ev olarak restore edilen bir Edremit Atatürk Kültür Evi bulunuyor. Bu bina, Atatürk'ün 1934'teki ziyaretine ev sahipliği yapmış.

***

Sakınılan göze çöp batarmış.

Gönüllü çalışmayı yürütenleri tekrar tebrik ederim.

Ve dilerim, her iki tarihi yapı, özellikle Hacı Kabakçı Konağı, yine bir örnek yapı olarak yaşanılır hale getirilir. Zira birçok mimar, konak hakkında ayrıntılı görsel ve teknik çalışma yaparak arşivlemiş.

MUSTAFA KEMAL'İ AĞIRLAYAN MİMARİ MİRASIMIZ

Garanti Bankası, Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. Yılı anısına "Fotoğraflarla Mustafa Kemal Paşa'nın Cumhuriyet Yolu" albümü hazırlamış.

Albümde, işgal altındaki İstanbul'dan Samsun, Amasya, Erzurum, Sivas, Ankara, Afyon, İzmir, Balıkesir ve Trabzon'a kadar tarihi anlara tanıklık eden mekanlar ve binaların yüz yıl önceki görüntüleri ile günümüz görüntülerine birlikte yer verilmiş.

Güzel ve anlamlı bir fikir bu.

Albüm, sadece yüz yılda Türkiye'de şehirlerin değişimini göstermiyor; diğer taraftan tarihi kararların alındığı mimari eserlerin önemli ölçüde korunduğunu da gösteriyor.

Garanti BBVA çalışanlarının gönüllü katkılarıyla hazırlanmış olması da amatör ruhunun sıcaklığını yansıtıyor.

***

Bunları yazarken, bir tv ekranında Atatürk'ün seyahatlerinden, dinlenmelerinden, incelemelerinden, gezintilerinden, nutuklarından, kara tahta başında okuma yazma derslerinden alınan görüntülerinin günümüz görüntüleriyle birleştirilmesinden oluşturulan

Akbank reklam filmi belirdi.

Aklın yolu bir...

***

Albüm bana, Cumhuriyet'in 80. Yılı anısına hazırlanan, Atatürk'ün 57 yıllık hayatını, doğduğu, okuduğu, görev yaptığı, yaşadığı, konakladığı 69 bina/ev üzerinden takip eden bir çalışmayı hatırlattı.

Araştırmacı Şefika Şafak Gören'in hazırladığı, Sanat Tarihçisi-Ressam Işık Ungan Okşan'ın da resim ve çizimleriyle katkı sunduğu çalışma, Selanik'te doğduğu evden başlayarak, çoğu bugün Atatürk Müzesi olarak kullanılan veya anı odasına sahip binaların hikayelerini anlatıyor.

Çalışma, aynı zamanda Osmanlı kamu binaları ve sivil mimarisinin de en güçlü örneklerini bir araya getirmesi bakımından çok önemli.

Eser sahiplerinin, bu çalışmayı Cumhuriyet'in 80. Yılı anısına 23 Nisan 2003'te Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne armağan ettiklerini de takdirle not etmeliyim.

***

İki çalışmayı bir noktaya bağlamak istiyorum:

O binalar, Roma, Selçuklu, Osmanlı geçmişinin Anadolu'ya, Balkanlar'a bıraktığı resmi/sivil mimari mirası yansıtıyor.

Özellikle Atatürk'ün konuk olduğu evler, dönemin şehrin ileri gelen toprak sahibi ve tüccarlarının, en iyi mimarlara, ustalara yaptırdığı, dönemin mimari özelliklerini en iyi yansıtan binalarıydı.

Bugün o şehirlerin, o mimari miras geliştirilerek şehirleşmesi gerekmez miydi?

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp