Top
Mustafa Kartoğlu

Mustafa Kartoğlu

mustafa.kartoglu@aksam.com.tr

21/01/2022

EastMed nasıl bitti: Bir Doğu Akdeniz krizi analizi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, İsrail Cumhurbaşkanı Yitzhak Herzog'un Türkiye'yi ziyaret edebileceğine, Başbakan Naftali Benet'in bu olumlu bazı yaklaşımları olduğuna dair açıklaması, bölgesel dış politikada yeni bir aşamayı işaret ediyor.

Erdoğan, Yunanistan, Kıbrıs Rum Yönetimi ve İsrail arasında imzalanan 'Doğu Akdeniz gazını Girit-Yunanistan üzerinden Avrupa'ya taşıyacak EastMed Boru Hattı projesinden ABD'nin desteğinin çekmesine atıfta bulunarak, "İsrail'le Doğu Akdeniz gazının Türkiye üzerinden Avrupa'ya gönderilmesine yönelik görüşmeler yapıldığını" hatırlattı ve "Bunu yine yapabiliriz" dedi.

EastMed projesinin rafa kaldırılması, Türkiye açısından çok anlamlı.

***

2021 yılına kadar olanları sırayla özetleyeyim:

Doğu Akdeniz'de zengin doğalgaz ve petrol yataklarının olduğu 2000'lerin başında netleşti. İlk adımı Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Mısır attı ve 2003'te Mısır'la anlaşma yaptı.

Türkiye, Kıbrıs Türkleri yok sayılarak anlaşma olmaz itirazıyla konuyu Birleşmiş Milletler'e taşıdı.

Benzer bir anlaşmayı Mısır ve İsrail de kendi aralarında yaptılar.

Rum Yönetimi, 2007'de 13 parselde hak iddia etti ve enerji sondajlarına başladı.

Türkiye de buna karşılık adanın KKTC tarafında, kuzeyi ve doğusunda Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'na arama ruhsatları verdi; 2017'de Barbaros Hayrettin Paşa gemisi araştırmalara başladı.

2018'de Rum yönetiminin iznine dayanarak sondaj yapan ABD'li ExxonMobil doğalgaz kaynağı bulunduğunu açıkladı.

Türkiye aynı yıl, Türkiye ve KKTC münhasır ekonomik bölgesine giren İtalyan Eni'nin sondaj gemisini engelledi.

27 Kasım 2019'da da Türkiye, Libya ile deniz yetki anlaşması yaptı. Anlaşma iki ülke arasında deniz sınırı oluştururken, Doğu Akdeniz'in çıkışını da kapattı.

Türkiye, yine 2019'dan itibaren gelişmiş derin deniz sondaj gemileri Fatih, Yavuz ve Oruç Reis'i satın alarak, Türkiye ve KKTC münhasır ekonomik sahalarında sondajlar başlattı.

Bu sondajlara Yunanistan ve Fransa'nın ayağa kalkmasıyla AB ve ABD'den büyük tepkiler geldi; 'provokasyon' olarak nitelendirdiler, 'yaptırım' tehditlerinde bulundular.

Ocak 2020'de GKRY, Yunanistan ve İsrail ile Doğu Akdeniz doğalgazını Girit ve Yunanistan üzerinden Avrupa'ya taşıyacak EastMed Boru Hattı Projesi anlaşması yaptı.

Ayrıca, Akdeniz'e kıyısı olan GKRY, Yunanistan, İsrail, İtalya, Ürdün, Filistin ve Mısır, Kahire merkezli Doğu Akdeniz Gaz Forumu oluşturdu; Türkiye, Lübnan ve Suriye dahil edilmedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Akdeniz'de Türkiye ve Kıbrıs Türklerinin haklarını yok sayan, üstelik Türkiye'yi kuşatma projesine dönüşen bu sürece karşı Türkiye'nin enerji arama ve haklarını koruma politikalarından 'geri adım atmayacağını' açıkladı ve "Tüm kıyıdaş ülkelerin katılacağı bir Akdeniz Konferansı" önerdi.

AB, bu teklife doğrudan cevap vermedi, ancak 'kendi konferans önerisini' ortaya koydu!

Ancak şu ana kadar bir program açıklanmış değil.

***

Türkiye, hukuki olarak hem kendisi hem KKTC için haklı bir zemine dayandı.

Libya'da meşru hükümete destek verdi ve onunla anlaşma yaptı.

Doğalgaz kaynaklarında 'adil ortaklık ve üretim işbirliği' önerdi.

Deniz altında 3 kilometreyi aşan derinlik ve 2 bin kilometreye yakın uzunluğuyla EastMed'in 'ekonomik olmadığını'; 'Türkiye üzerinden gaz koridoru'nun daha ekonomik olacağını vurguladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu politikanın mimarı ve lideri olarak, bütün baskı ve tehditlere karşı iddia ve hak savunuculuğundan geri adım atmadı.

Aksine, anlaşma kapısını 'adil' olması ve karşılıklı adımların atılması kaydıyla açık tuttu.

Batı ve onları referans alan Türk medyası, siyasetinin 'geri adım' diye nitelediği 'Türk arama gemilerinin limana çekilmesi' hadisesini hatırlayacaksınız.

Oradaki ayrıntıyı da unutmayın; gemiler, çalışma süreleri tamamlandığı için limana çekildiler. Ve bunun takvimi önceden açıklanmıştı.

Yani Erdoğan, Batı'ya 'Gemilerin bakıma girme süreçlerini uzlaşma için sahadan çekilme olarak değerlendirin' diye fırsat olarak sundu.

***

Aradan bir yıl geçti.

Son iki hafta içinde şunlar oldu:

ABD, EastMed projesini 'ekonomik olmadığı' gerekçesiyle desteklemekten vazgeçti.

Yunanistan'ın anlaşma yaptığı ABD'nin ExxonMobil ve Fransız Total şirketleri araştırmaları durdurdu.

Fransa'nın Atina Büyükelçisi, 'daha ekonomik seçeneklerimiz var' açıklamasını yaptı.

Yunanistan, 'çok da önemli değil' diyerek işi hafifletmeye çalıştı.

İsrail, Doğu Akdeniz gazının Türkiye üzerinden Avrupa'ya geçişi gündemine döndü.

***

Bir haftadır, Batı medyasında ve onları referans alan Türkiye'deki muhalif yayınlarda EastMed anlaşmasının çöküşü üzerine yazılan yorumları takip ediyorum.

Üç başlıkta toplanıyor:

Diyorlar ki;

Ekonomik olarak uygulanabilir ve sürdürülebilir değildi.

Aslında bir enerji projesi değil, Türkiye'yi enerji kaynaklarından uzak tutmak ve Akdeniz'de çevrelemek, kuşatmaktı. Ama sürdürülemedi.

ABD ve AB, Türkiye ile gerilimi sürdürmek istemedi, zira Ukrayna krizi gibi yeni bir durum var ve burada Türkiye anahtar önemde.

E, Türkiye bunu bu konunun tartışıldığı, krizlere neden olduğu 10 yıldır bas bas bağırıyordu!

***

Peki bir yılda ne oldu?

Libya'da paralı milislerin generali Halife Hafter'in meşru Libya hükümetini devireceğine ve Türkiye ile deniz anlaşmasını iptal edeceğine yatırım yapan Türkiye karşıtı cephenin beklediği olmadı.

Aksine, Türkiye'nin desteği ile Trablus hükümeti korundu ve Libya'da bölünmüş meclisler bir araya geldi.

Birleşik Arap Emirlikleri, Türkiye ile çatışmadan sadece 'zarar' gördüğünü anladı ve iyi ilişkiler dönemini başlattı.

Mısır, Türkiye karşıtı propagandayı durdurdu, bugünlerde geniş bir ticaret heyetini Türkiye'ye gönderecek.

Suudi Arabistan, diplomatik yolları işleterek 'güzel günlere dönüş' mesajları veriyor.

İsrail, cumhurbaşkanlarının Türkiye ziyaretini planlıyor.

Türkiye, Suriye'de terörün yayılmasını ve ülkeyi parçalamasını kuzeyde durdurdu, Suriye'nin toprak bütünlüğünü korudu.

Türkiye, Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarını işgalini bitirdi, yeni bir barış dönemi için görüşmeleri başlattı.

Türkiye, Balkanlar'da çatışma potansiyeline karşı barışı koruma ve güçlendirme politikaları yürütüyor, en yakın çalışmayı da Sırbistan'la yapıyor.

Özetle, Suriye'de, BAE-S.Arabistan-Mısır üçlüsünün Katar'a ambargosunda, Libya'da, Kafkaslar'da, Balkanlar'da hem çatışmayı önleyici hem adaleti sağlayıcı bir rol oynadı.

Şimdi de 'barışın mimarı ve koruyucusu' rolünün gereğini yapıyor.

***

Türkiye, ekonomik gerekçelerinde haklı.

Türkiye, uluslararası hukuki meşruiyete dayalı egemenlik gerekçelerinde haklı.

Türkiye, bölgesel barışa yönelik siyasetini 'kanıtlarıyla' ortaya koyduğu için vazgeçilmez.

Türkiye, bu politikalarını güçlü bir şekilde hayata geçiren siyasi liderliğiyle göz ardı edilemeyecek bir ülke.

Hadise budur.

***

Bugün enerji uzmanlarının üzerinde birleştiği nokta, 2002-2010 arasında yapılması düşünülen Mısır ve İsrail gazının Türkiye üzerinden Avrupa'ya ulaştırılması projesinin, Doğu Akdeniz'deki alanları da kapsayacak şekilde uygulanması. Bu düşünce, Suriye iç savaşı ve Lübnan'daki krizler nedeniyle hayata geçirilememişti.

***

Şimdi önümüzdeki takvime bakalım;

Lübnan Başbakanı Necib Mikati, şubat başında Ankara'ya gelecek.

BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed'in Ankara ziyaretine mukabil Cumhurbaşkanı Erdoğan 14-15 Şubat'ta Abu Dabi'ye gidecek.

Mısır'dan geniş bir işadamı heyeti, yatırım ve ticareti geliştirmek için Türkiye'ye gelecek; ayrıca Türkiye ve Mısır arasındaki istişari toplantılar devam edecek.

İsrail Cumhurbaşkanı Yitzhak Herzog'un Ankara ziyareti planlanıyor.

Hafta başında Ankara'ya gelen Sırbistan Cumhurbaşkanı Vuciç ile Bosna'daki gerginliğin giderilmesi ve kalıcı barış için çalışmalar sürecek.

Karabağ işgalinin sonlandırılmasının ardından Ermenistan-Azerbaycan barışı için temel olacak, Ermeni-Türk temsilcilerinin ilk görüşmeleri yapıldı, devamı için değerlendirme ve planlama yapılıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya-Ukrayna krizinin büyümemesi için ilk ziyaretini Kiev'e yapacak.

***

Şu sözlerim propaganda değil, zira yapılanın ve yapanın propagandaya ihtiyacı yok:

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, haklı ve meşru zemine dayanan, ülkesinin, milletinin ve haksızlıkla karşı karşıya kalmış halkların çıkarlarını savunan, bu savunuyu da elindeki askeri, ekonomik ve siyasi bütün imkanları kullanarak sahaya yansıtan, sonuç alana kadar da geri adım atmayan bir liderdir.

En büyük güvencesi de Türkiye'nin ve milletinin karakteri, tarihi, inancı ve coğrafi konumundan gelen gücüdür.

Bu gücün mirasçısının, bırakın gereğini yapmamak, bundan daha azını yapma hakkı da yoktur.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları