Yargıtay, gezi eylemlerin başsorumlusu ve finansörü sıfatıyla Osman Kavala'ya ağırlaştırılmış müebbet, Tayfun Kahraman, Mine Özerden, Çiğdem Mater ve son seçimlerde TİP'ten milletvekili seçilen Can Atalay'a verilen 18'er yıl hapis cezasını onayarak son noktayı koydu. Böylece Türk yargısı gezi ihanetinin devletimizi yıkmaya yönelik bir terör eylemi olduğuna Türk milleti adına karar vermiş oldu.
Gezi terörü, uzak bir tarihte yaşanmış, tarafgir tarihçilerin sübjektif yorumlarıyla günümüze aktarılmış, üzerinde tartışma olan bir hadise değil. Haftalarca şehirlerimizin vahşi vandallar tarafından işgal edildiği o karanlık günleri, hepimiz iliklerimize kadar hissederek yaşadık. AKM binasının bir terör örgütleri panayırına döndüğü Taksim'de yaşanan işgal, terörist başının posterlerinin asıldığı meydanlar, ateşe verilen bayrağımız hafızalarımızda taptaze duruyor.
Kavala ve yoldaşlarını kurtarmak için ABD başta olmak üzere 10 ülkenin Türkiye'ye yaptığı tehdidi ve Cumhurbaşkanımızın bu tehdit karşısında 10 Büyükelçi hakkında verdiği sınır dışı kararını unutmadık. Bu meydan okuma karşısında 10 ülkenin apar topar bizden özür dilemelerini de.
Fakat Karabağ'daki Türk zaferi hakkında itinayla tek bir söz söylemeyen Kılıçdaroğlu'na göre bu eylemler özgürlük için yapılmış büyük bir direniş. Bu yargı kararı ise büyük bir utanç.
Kemal Bey'in özgürlük için direniş dediği eylemlerde 46 kamu binası, 231 polis aracı, 44 ambulans, 80 belediye otobüsü, 85 otobüs durağı, 326 işyeri ve 201 araç yakıldı, tahrip edildi. Sol terör örgütlerinin FETÖ'cülerle işbirliği içinde yaptıkları bu korkunç kışkırtma sonucu 1'i polis 8 kişi yaşamını yitirdi, 697 polis yaralandı.
Fakat cumhurbaşkanımızın kararlı duruşu ve milletimizin dirayeti sayesinde birilerinin o çok arzuladığı Alevi-Sünni çatışmasını çıkarmayı başaramadılar. Yoksa hepimiz biliyoruz ki istedikleri şey, cem evlerinden kaldırılan cenazelerdeki öfke selinin bir iç çatışmaya dönüşmesiydi.
Tüm bu yaşananlarda Kılıçdaroğlu'nun söylediği gibi utanç duyulacak bir şey varsa, o da ana muhalefet liderinin baştan sona mezhepçi kışkırtma ve terör eylemlerinden ibaret olan kalkışmayı alkışlaması değil midir?
Fakat bu duruma artık nedense hiç şaşırmıyoruz. Bir parti düşünün ki, bir dönem ülkemizi Bakü'de büyükelçi olarak temsil etmiş üst düzey bir yöneticisi, Karabağ Savaşı'nda Ermeni tezlerini dillendirdiği için Azerbaycan'a girişi yasaklansın. Bir parti düşünün ki, devletimize Ermeni soykırımcısı diye bühtanda bulunan kişi İl Başkanlığıyla taltif edilsin.
Yetmiyor, seçimlerde "demokrat dede" diyerek Kılıçdaroğlu'nun ardına dizilen sözde 123 aydın bildiri yayınlayarak Azerbaycan Ordusu'nu durdurmak için Batı'yı müdahaleye çağırıyor. CHP'nin Karabağ'daki sessizliğini anlamlandırmak için müneccim olmaya gerek var mı?
Hatırlayın. Türk Ordusu'na hendek terörüne karşı verdiği mücadelede "katil" diyerek silah bırakmaya çağıran, BM'yi şehirlerimize müdahaleye davet eden sözde akademisyenlere Kılıçdaroğlu sahip çıkmamış mıydı? En önemli seçim vaatlerinden birisi bu kişilere kovuldukları üniversitelerin kapısını açma sözü değil miydi?
Karabağ'daki Ermeni çeteleri halay çekip meydan okudukları topraklardan silahlarını teslim edip kaçıyorlar. Onların üzüntüsünü anlayabiliyoruz. Gezi terörüne karşı verilen yargı kararına öfkelenen Kılıçdaroğlu, Türk'ün Karabağ zaferine neden sus pus? Yoksa Hankendi'de çetelerle birlikte bozguna uğrayan PKK'nın siyasi kanadı seçimlerde ittifak yapmaktan mı vazgeçer?