Top
Markar Esayan

Markar Esayan

markar.esayan@aksam.com.tr

14/04/2016

'Başına buyruk' veya 'serinkanlı' adalet…

Geçen hafta, Özgecan Aslan'ı vahşice öldürdüğü için ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan Ahmet Suphi Altındöken, Kürkçüler Cezaevi'nde vurularak hayatını kaybetti. Durumu en iyi ifade eden Özgecan’ın hikmet sahibi anne ve babası oldu. Özetle, “Ne sevindik ne de üzüldük” diyorlardı. Katilin cenazesi de ortada kaldı. Annesi “Oğlumu gömün” diye feryat etti. Peki toplum vicdanı rahatlamış olabilir miydi? Baba Mehmet Aslan’a da bu soru sorulmuştu. Cevabı ise Hz. Süleyman’ın hikmetini hatırlatıyordu. “Şunun tespitini yapabilmiş olsaydık, bu olabilirdi. Bu dünyada sadece üç tane kalbinde kötülük taşıyan vardı ve onlar yok edilerek dünya kurtuluşa erdi. Ama maalesef böyle değil, daha çok var. Şimdi bunların hepsini öldürelim mi? Ne yapalım?” *** Bu vahşi cinayeti işleyenler için üzülmemiş olabiliriz. Ancak sanırım katilin öldürülmesi bizleri bir yönüyle rahatsız da etti. Yargılanmış, cezası verilmiş bir mahkûmun, zimmetlendiği yerde öldürülmüş, silahın dışarıdan infaz memuru vasıtasıyla sokulmuş ve örgütlü bir eylem olması gibi… Öte yandan, cinayetin vahşiliği yanında verilecek hiçbir ceza kamuoyu vicdanını tatmin etmeyecekti. Özgecan’ın katilinin katili de cinayetten yatıyordu. Yani Özgecan’ın katili eğer hayatta kalsaydı, bir başka genç kızı hunharca öldüren bir başka katili öldürebilir, toplum bu cinayetle “adalet yerini buldu” diyebilirdi. (Bir de katilin katilinin öldürdüğü kişinin yakınlarının “bu kahramanlaşma” karşısındaki hisleri var tabii.) Durumun karmaşıklığını Tarantino’nun “Hateful Eight” adlı son filminden bir replikle belki biraz olsun aralamak mümkün. Diyalog, ABD devletinin yetkilendirdiği cellat ile katil zanlısı arasında geçer. “Şimdi, sen cinayetten aranıyorsun. Eğer suçlu bulunursan Red Rock halkı seni kasaba meydanında asacak. Cellat olarak idamı ben gerçekleştireceğim. Eğer bunlar olursa medeni toplumun ‘adalet’ dediği şey yerini bulacak. Ancak öldürdüğün kişinin akrabaları ve sevenleri şu an bu kapının dışında olsa, kapıyı kırıp seni bu karda dışarı sürükleseler ve seni boynundan assalar buna ‘başına buyruk adalet’ denir. Başına buyruk adaletin iyi yanı, oldukça tatmin edici oluşudur. Kötü yanı ise yanlışı doğruyla karıştırmaya meyilli oluşudur. Senin durumunda değil tabii. Senin durumunda bunu hak ettin. Ama diğerleri belki de hak etmemiştir. Fakat nihayetinde ikisi arasındaki asıl fark nedir? Asıl fark benim, cellat. Benim için ne yaptığının önemi yoktur. Seni astığımda ölümünden tatmin olmam. Bu benim için bir iştir. Seni Red Rock’ta asarım, başka bir kasabaya giderim, orada da başkasını asarım. Senin boynunu kıran kolu çeken adam serinkanlı bir adam olacak. İşte bu serinkanlılık, adaletin özüdür. Serinkanlılıkla yerine getirilmeyen adalet adalet olmama tehlikesi içindedir her daim.” Sanırım ailenin de “ne sevindik ne üzüldük” derken hissettiği karmaşanın nedeni bunlar. Yasayla yerine gelen adalet serinkanlıdır, tarafsızdır. Ancak bu şekilde öldürülmesi, başka bir suç ve yeni bir cinayet oldu. Özgecan’ın katilinin çoğuna göre ölümü hak etmiş olması, konunun genelindeki bu hassas ayrımı gözden kaçırmaya neden olmamalı.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları