Sanat ve film dünyasına, hatta entelektüel camiaya bir rol modeli olarak sunulan (daha doğrusu sopa olarak tepelerinde sallandırılan) Yılmaz Güney tabusu, oyuncu Farah Zeynep Abdullah'ın eleştirileriyle büyük darbe aldı.
Her şey Murathan Mungan'ın ucuz Yılmaz Güney güzellemesi üzerine başladı. Sinemamızın şöyle en iyi yürüyen erkeğiydi, yok böyle gülüşü vardı falan filan...
Farah Zeynep de "şöyle iyi kadın döverdi, adam kurşunlardı" minvalinde dalga geçen bir paylaşım yaptı.
Bu kadar ucuzluğa doğrusu kim maruz kalsa patlar. Farah Zeynep'in de başka bir motivasyonu olduğunu sanmıyorum. Murathan Mungan'ın o ucuz dili Farah Zeynep'in tersine gelmiş olmalı.
Genelde sanat camiası o sulara girmeye pek cesaret edemez, Yılmaz Güney'in 'dokunulmaz' olduğunu bilirler; Yılmaz Güney'in tabu haline getirilmesinin sebebi de 'ayrılıkçı-ayrıştırıcı' bir figür olmasıyla doğrudan bağlantılıdır.
Farah Zeynep, işte bu tabuya dokunduğu için eleştiri yağmuruna tutuldu. Hakkında suç duyuruları yapıldı. En son öldürmekle tehdit edilince Farah Zeynep savcılığa başvurmak zorunda kaldı.
Türkiye'de bir rol modelini yıkmanın, 'dokunulmaz' ilan edilenlere dokunmanın bedeli ağırdır. Bu ülkede canınız istediğinde cumhurbaşkanına verip veriştirebilir, hükümetleri topa tutabilirsiniz; karşılığında ise en kötü popülerliğiniz artar, işiniz gücünüz yoluna girer, sanat kariyerinizin önü açılır. Ama bir rol modelini yıkmaya kalkarsanız 'ölümle' tehdit edilirsiniz. Uykularınız kaçar. İzole edilir ve tedirgin yaşarsınız. Bu hareketiniz sanat camiasında bir 'istisnaya' yorulmazsa kötü günler sizi bekliyor, demektir.