Ben daha bilmezken
Terimi serine verdiğim bir yeriydi dünyanın yaşamak
Kışın kömür kokardı.
Damarlarımı dolduran hayali hatmettim: hürriyet, şeref
Ve kanımdan kurulacak saadet
Sonra ant içtim
Kendi elimle kardığım harçla süslediğim rüya
Bilmezken yeşerttiğim çit
Gündüz gözüyle vuran talana susarak
Yüzlerce yıllık ıstıraba rapdederken zihnimi
6 kollu bir makine ezdi mahalleyi
Rachel öldü, ben kaçtım
Son gördüğüm babamdı, orda kaldı
El yastığına koyduğumdan beri başımı
Cerbezeli bir sürgündür inanmak
Savrulmak kuramların, söylevlerin, reçetelerin arasında
Eksiltilmiş umutların, duaların kenarında
Solum Akdeniz, önümde Ege arkası köşe başı uygarlık
Sırtıma vuran ateş
Bozkırların, çöllerin sıcak yeli beni paklar mı?
Kum fırtınasından sığındığım çadır
Başıma beton damlar aradığım sokakta
Bazen çukurlarda, çokça meydanlarda
Çığlık attım.
Görmüyorum sanırdım, konuşamıyormuşum da
Demek duymakla lanetlendim
Bir başı bozuk masa
Alıştığım kırlent ve sarıldığım ziynet
Kendime kadar kalemimle kalasıca bir kötürüm olarak
Ne sloganlar, öfke ne de natıkları parkların
Oysa vaktidir
Onlarca yıl fazla yaşadık
Artık ölmek de gerekmez mi?
İlya'daydım bir ara
Ömer'e nispetle girdiğim şehir yandı
Calut tutmuş kapıyı, ağladım
Hazırlıksızdım, soyundum kibrimden toprak havalandı
Sağım, solum anlam ve prospektüsü beceriksizliğimin
Avucumda korkularımın küçük elleri
Yürüdüm, yürüdüm ve yine
Yürüdüm
Sonra Meryem'i gördüm;
İsa'nın peyda olduğu masumiyetinden tanıdım
Diğeri var olmak hasreti, yokluk nöbeti...
Gözümü döndüren refah
İmzaladığım her sözleşmeye söverek
Büyüyorum zannıyla sinerek
Seslerin kalabalığına kapılmış kararların berisindeyim
Meydanlarda değil, salonlarda da en gerilerdeyim
Kucaklaştım zamansız bir sanrıyla, ötelerdeyim
Nasıralıydı Meryem
Ben Gazzeliyim.
ÖNDER FURKAN BESLİ