Top
15/03/2024

Kuzeyde neler oluyor?

NATO'nun geçen ay Polonya'da yaptığı geniş kapsamlı askeri tatbikattan sonra şimdi de Rusya Finlandiya sınırına asker yığmaya başladı. Taraflar adeta fırtına öncesi sahada birbirlerini test ediyorlar gibi görünüyor. Bu işin nereye varacağı bizi de ilgilendirdiği için yakinen takip etmeye çalışıyorum. Ukrayna'dan sonra Rusların Finlandiya sınırına asker yığması askerî açıdan önemli işaretler içermektedir. Başta bir ve ikinci dünya savaşları olmak üzere geçmiş savaşlar incelendiğinde Avrupa içlerine taarruzların iki ana mihverden yapıldığını görürüz. Aynı şekilde Avrupa'dan doğuya yapılan harekatlar da aynı mihverler üzerinden gerçekleşmiştir. Doğudan batıya birinci ana yaklaşma yolu yani Rusların olası ilerleme mihveri Ukrayna-Polonya-Almanya istikametidir. İkinci mihver ise Finlandiya-İsveç hattıdır. Rusların Ukrayna'dan sonra Finlandiya sınırına yönelmeleri olası bir krizde gerginliği kuzeye doğru yayabilecekleri anlamına gelmektedir. Böylece yaklaşık 3200 kilometrelik bir cephede NATO güçlerinin yayılmasını sağlayarak kendilerine karşı kuvvet çoğunluğuyla saldırı yapılmasını önlemeyi düşünüyor olabilirler. Buna askerlikte gücü dağıtma stratejisi denir. Diğer önemli bir husus ise yakın zaman önce Rusların nükleer silah kullanma konseptini değiştirmiş olmalarıdır. Bul yeni konsepte yüksek kapasiteli nükleer füzeler kullanmak yerine şehir ölçeğindeki hedefleri yok edebilecek taktik nükleer silahları kullanabilecekleri belirtiliyor. Yani konvansiyonel gücün yetmediği durumlarda taktik nükleer silahların olası savaşlarda tamamlayıcı unsurlar olarak kullanılabileceğini öngörüyorlar. Yeri gelmişken belirteyim nükleer silah konseptinde bu ara durum Rusların niyetinin ciddi olduğunu göstermesi bakımından oldukça önemlidir. Ancak asıl sorulması gereken soru birbirlerini tetikleyen bu kriz süreçleri nasıl bu hale geldi. Sadece Avrupa ve Rusya değil genel olarak neden dünya İkinci Dünya Savaşı'ndan bile daha fazla silahlanmaya çalışıyor? Küresel sermayenin batıdan doğuya kayması çok yönlü dengesizlikleri de ortaya çıkardı. Özellikle 2030'lu yıllardan itibaren meydana gelebilecek öngörülemeyen belirsizlikler olası geniş kapsamlı çatışmalara hazırlanmak için ülkeleri silahlanma yarışı içerisine soktu. Ve ABD yıllardır örtük ve sessiz bir şekilde NATO'yu kullanarak Finlandiya'dan Girit'e, oradan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve İsrail'e kadar uzanan bir yığınaklanma hattı oluşturdu. Mevcut silahlanma kapasiteleri göz önüne alındığında NATO'nun bu yığınaklanma hattı sanıldığının aksine sadece savunma amaçlı değil aslında nispi güç mukayesesi açısından daha çok taarruzi bir görünüm arz etmektedir. Ruslar bunu bildiğinden dolayı ABD ve Batı'nın bu kadar yüksek askeri kapasitesi karşısında denge sağlayabilmek için nükleer kartını masaya koymaktan çekinmiyorlar. Eğer mevcut küresel sistemdeki Birleşmiş Milletler gibi temel aktörler revize edilip çatışma süreçleri önlenemez ise kaçınılmaz olarak üçüncü büyük küresel kapışma çok da uzun olmayan bir gelecekte herkesin kapısını çalabilir. Ülkemiz açısından konuya bakacak olursak Türkiye mevcut iç siyasal istikrarını güçlü bir şekilde devam ettirebilirse bu savaşın dışında kalırız ve kalmalıyız. O yüzden yaklaşmakta olan mahalli idareler seçimlerini sadece bir seçim olarak değil aynı zamanda ülkemizin iç istikrarı ve gelecekte küresel sistemdeki yeri bakımından da düşünmek zorundayız. Devletimiz üzerinde emelleri olan emperyal aktörlerin içimize sızarak terör ve ayrılıkçı aparatlarıyla bizi yönlendirmesine ve istikrarsızlaştırmasına izin vermeden milli ve muktedir iradeyle yolumuza devam etmek bekamız açısından hayati önemdedir. Sadece bugünü değil çocuklarımızın geleceğini de düşünmek zorundayız. Eminim yüce milletimiz bu durumu sandıkta en iyi şekilde değerlendirecektir.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp